tanıl bora'nın 17 ağustos 2001 tarihinde radikal'de yayınlanan "bir gelenek daha arenaya düştü" başlıklı yazısı;
schalke'li taraftarlar yeni 'arena'larının açılışında her zaman olduğu gibi coşkuluydular ama ya yarın, paralı tüketiciden, cefakâr tribün korolarına yer kalmazsa?
kıta avrupası'nın belki de en proleter takımı olan schalke 04 de sonunda yenik düştü eğlence sektörünün modern arenalar yaratma hastalığına... onlarca yıl maden işçilerinini omuzlarında yükselen bir gelenek, şimdi kibar muhitlerden paralı müşteri arıyor.
salı günü, avrupa'nın en görkemli stadlarından birinin açılışı yapıldı. schalke 04, şansölye gerhard schröder'in şereflendirdiği bir açılış şovuyla, yeni mâbedine taşındı. 1996-97'de uefa şampiyonluğunu kazanarak, ardından geçtiğimiz sezonlarda bundesliga'da kafaya oynayarak avrupa'nın baba takımları arasına katılma gayretine giren mavi-beyazlı kulüp yönetimi için, bu hamlenin yeni adımı, şıngır mıngır "arena aufschalke" stadyumu.
avrupa'nın (post)modern yeni stadları gibi, aufschalke'nin de adı "arena"... futbol stadlarının amerikan usulü çok işlevli eğlence kompleksleri olarak düzenlenmesi, ingiltere'de daha 1960'larda başlamıştı. kıta avrupası bu işe son on yılda kalkıştı; ama çok daha büyük paralarla, eskiyi toptan yıkıp "sıfır" tesisler yaparak. "eğlence fabrikası" olarak anılan 62 ilâ 70 bin seyirci kapasiteli schalke arenası, 358 milyon marka maloldu. vip tribünleri, konforun gözüne vuruyor; locaların yıllık kirası 144 bin mark. tribünlerin tepesinde, dört cephesinde 35'er metrekarelik ekranlarıyla bir video kübü, maçın enstantanelerini ve her nevi görüntüyü seyircinin üzerine yağdırıyor. çim saha zemini, maçlardan sonra raylar üzerinde dışarı kaydırılarak korumaya alınıyor (çimin içeri-dışarı her bir kaydırılışı 12 bin mark). stada girilirken kredi kartı gibi bir schalke markası satılıyor, sosis, bira, herşey bununla... stadın 1 kilometre açığında, ebbe sand'ın donuna kadar her çeşit schalke tezyinatının satıldığı bir taraftar malzemeleri mağazası, eski fotoğrafların sararmış halleriyle sergilendiği bir schalke müzesi, böyle şeylere yüreği dayanmayan taraftarları haraca kesiyor. schalke 04'ün 2001-2002 bütçesi, önceki sezonu ikiye katlayarak, 140 milyon mark.
schalke 04, 20. yüzyılın üçte ikisinde, glückaufkampfbahn adlı mezbelelikte ikamet etmişti. kulübün ruhunu yansıtan bir stad ismiydi bu, madencilerin ocaklara inerken birbirlerine helâllik veren seslenişiydi: glückauf/rastgele! (stadın resmî adı da stad değil "oyun sahası" idi, ya da sadık çevirisiyle "vuruşma sahası".) 1972'de şahsiyetsiz gelsenkirchen parks stadı'na taşındılar. bu hafta hizmete giren stad ise, ihtişamını dengelemek üzere, sapına kadar geleneksel bir isimle vaftiz edildi: aufschalke.
gelenek lâfta kaldı
aufschalke, işçi argosunda, "maça gitmek", "stada gitmek" anlamında kullanılagelen bir sözce: "schalke'ye gitmek", demek. veya, işçilerin bozuk grameriyle, "schalke'de gitmek".
bu usta reklamcı aklından çıkma ismin malzeme ettiği gelenekten ne kaldı ki geriye? o gelenek ki, hayali cihan değer! kıta avrupası'nın herhalde "en proleter" takımıdır, schalke 04. 1904'te, ruhr havzasının madenci şehri gelsenkirchen'in sefil bir işçi mahallesi olan schalke'de kurulmuştur. lâkapları "madenciler"dir. ("çalışkan ve ülkesine sadık basit işçi" kimliğiyle, nasyonal sosyalist işçi partisi'nin de sevgili takımıydı schalke. schalkeliler nazi olmadılar ama nazi yöneticileri hevesle schalkeli oldular!) takımı maden ocağına indirip vardiyadaki işçilerle sohbet ettirmek hâlâ devam ettirilen bir kulüp ritüeli.
schalke, uluorta kullanılan "efsane" yakıştırmasını en fazla hak eden kulüplerden biridir dünya yüzünde. "bir maç 90 dakikadır, ama schalke'nin maçı 50 yıl sürer" denir; zira efsane dillerine vurmuştur schalkelilerin. sonra on yıllarca vasatlaşmasına rağmen, 1930'lar ve 40'lardaki muhteşem takım ve o güçlü sınıf kimliği, kulübü bir kült haline getirmiştir. meşhurdur: bir dostluk maçı vesilesiyle schalkeli futbolcuları selâmlarken, schalke'nin 'memleketi' olan şehrin adını bildiğini belli ederek nezaketle "gelsenkirchen almanya'da nerede?" diye soran isveç kralına, 40'ların starı kuzorra'nın "schalke'nin ordadır" cevabını verişi...
schalke taraftarı, dünyanın en deli âşıkları arasındadır. taraftar bültenlerinin adı, katolikliğin amentüsü olan "vater unser"in, yani "babamız" duasının uyarlanmasıdır: schalke unser/ schalkemiz! muhit olarak da katoliktirler ve samimidirler bu dediklerinde. tribünde de kalabalıktırlar, sadıktırlar, bağırgandırlar. (ekseriyetle de anti-nazidirler.)
şıkırdım eğlence fabrikası
şimdi bu adamlar ne olacak? kulüp ve stad, schalke mahallesinden iyice uzaklaştı. cümle işçi mahalleleriyle beraber schalke mahallesi, gerileyen madencilikle birlikte işsizlikten, yoksulluktan kırılıyor. kulübü büyütme operasyonunu başarıyla yürüten 'yuppie' menajer rudi assauer, paralı müşteri peşindeki mağaza müdürü gibi, schalke'ye kibar muhitlerden destek ve paralı seyirci arıyor. aufschalke arenası bu işe yarayacak. peki bu şık şıkırdım eğlence fabrikasına ismini veren o argonun sahiplerinin orada yeri var mı? aufschalke'nin mimarîsinde, açık sınıf ayrımı göze çarpıyor. "eski tip" taraftara ayrılan yerler kısıtlı. (folklorik bir "ayakta durulacak tribün" sektörü bile dizayn edilmiş, camlarla, kafeslerle ayrılarak.) onlara yerinde oturan ve pek bağırıp çağırmayan paralı koltuk seyircisine "maç atmosferi" efekti sağlayacak bir yan unsur olarak bakılıyor. fakat bu çeşit arenalarda genel gidişat, sürekli kart sahiplerinden taraftara yer kalmaması yönünde. ki "eski tip taraftara" ayrılan kısıtlı yerler de gitgide pahalılaşıyor. neyse ki futbolda hiçbir zaman ihtimal dışı olmayan kaza riski var: ya takım zirvelerden düşer, "eğlence" isteyen tüketici için enteresanlığını yitirirse... parasız harbî taraftar da stada yaklaşamazsa...
can kozanoğlu, yıllar önce, her sınıftan insanın birarada bulunduğu son mekân olan tribünlerin bu "demokratik" özelliğini yitirmesiyle ilgili üzüntüsünü dile getirmişti. bunu bir düşünün. saracoğlu'nun sezonun ilk maçında dolamamasını, mustafa denizli'nin "iyi mal pahalı olur" sözünü düşünün. dünyanın gidişatının farkındayız, ama mızırdanmamız sürecek.