tarık'ları, mustafa'ları, ahmet'leri ve diğerlerini bir kalemdesilip atmak, zafer sevincimizideki hisselerini topyekûn inkâr etmek değil bu...
bir tabloda ufacık bir fırça darbesiyle bir köşeye atılmış ve o tabloya cazibesini veren, göze çarpıcı bir renk düşününüz... gri'nin, nefti'nin, yeşil'in, soluk mavi'nin mükemmel kompozisyonu içinde bir damlacık öarpıcı turuncu düşününüz... kaldırınız o turuncuyu, «güzel» gene güzeldir... ama koyunuz o tek rengi yerine daha başka, daha canlı, daha aydınlık bir güzel bulursunuz...
işte dün galatasaray, «metin» ismindeki renkle canlanan, başkalaşan bir tablo gibiydi... metin ise tablodaki bütün diğer renkleri siler gibi görünen, hakikatte ise o renkleri tamamlayan vurucu renkti...
***
galatasaray dört gollü galibiyetini tartışılmaz bir üstünlükle kazandı. ama düşünmek lazım: çalışan bir talat, istekli bir uğur, klasına layık bir suat olsa netice bu kadar mı kalırdı?
gel gelelim diğer taraftan da şunu düşünmek lazım: polonya şampiyonu bu kadar heyecansız, hırssız -hattâ- beceriksiz olabilir mi? acaba alıştıkları gibi çimen bir saha bulsalar bu kadar «hafif» kalırlar mıydı?
***
şimdi sarı - kırmızılılar üç gollük farkı korumak zorundalar. 24 bin kişilik tek ağızdan «cim... bom... bom...» diye bağırmadığı ve rakibin buradaki kadar beceriksiz olmadığı bir maçta...
galatasaray elbette bu takıma üç farklı yenilmeyecektir. fakat gene de rövanş maçı kolay olmayacaktır. gönüller dolusu tebrik ve gönüller dolusu şans galatasaray'a...