avrupa şampiyon kulüpler turnuasının ikinci tur maçında bytom'u 4-1 yenen g. saray 3. tura gidiyor
sahanın yıldızı, 3 gol atan metin'di
necmi tanyolaç
maçtan sonra galatasaray'ın soyunma odasına giden arkadaşlar anlattıları... sakinmiş sarı - kırmızılılar...
onların bu halini görenler beş dakika evvel biten büyük maçın galipleri olduklarına inanamamışlar. galatasaraydaki bu sükûnet, bu «kendini biliş» ve bu «ölçülü» davranışı bytom karşısındaki galibiyet kadar değerli bulduk. dereyi geçmeden paçayı sıvamayacak bizim çocuklar demek...
soyunma odası kalabalıkmış... idareciler, taraftarlar, gazeteciler futbolcuları kucaklıyorlarmış... bu gürültü arasında metin de bir şeyler söylemiş gazeteci dostlarına... «hepimiz çalıştık. galibiyet hepimizin..» demiş. bizimkiler durur mu? «seni tanımadığını söyleyen kaleci szymkowiak'a bir diyeceğin var mı metin?» demişler... büyük maçın büyük futbolcusu, 3 büyk golün sahibi latife yollu cevap vermiş «tanıştık işte...»
alkışlanan g. saray
aslında metin ve arkadaşları kendi sahalarında oynadıkları kupa maçı için en ideal neticeyi almışlardı. hani, coşkunluk bir tarafai ne kadar sevinseler haklarıydı. daha beş dakika evveline kadar bytom kalesine beşinci golü atabilmek için çırpınan, didinen bu çocukları alkışlamış, teşvik etmiştik... basit görünüşüne, markaja fazla ehemmiyet vermeyen çalışma temposuna rağmen bytom dünkü maçın başladığı ve bittiği anda da galatasaray için tehlikeli rakipti. dün hepimizin «sevgilisi» oluveren galatasaray, kim ne derse desin, bilinmeyen taraflarından tehlikeli işaretleri veren hedefini 4 büyük isabetle sendeletti. fakat, tamamen yıkamadı... galibiyetin bitimindeki sükûnetin ve ölçülü davranışın bizce en büyük sebebi buydu. ilerisi vardu bu maçın. bytom'daki ikinci maç, farklı neticeye rağmen, doğurusu bu ya, tam manasiyle rahatlamamıza, galibiyetin keyfini çıkartmamıza mani oluyordu.
mücadele tribünlerde başladı. saat 15.25 de bytom sahaya çıkacak ve galatasarayın görünüşü, seyirciyi harekete geçirecekti... fenerlisi, beşiktaşlısı, vefalısı, beykozlusu ve başkaları... galatasaray'a moral aşısı yapmak için giriştikleri bayrak yarışından bir anda vazgeçip birleşiverdiler: «re, re, re, ra, ra, ra, galatasaray, galatasaray, cim bom bom»
dk. 1: metin müsabakaya arzuyla girdi. talat'tan adlığı pası bytom ceza sahası dışında ayağına geçirdiği an, şutunu patlattı. szymkowiak atıldı, topun üstüne, kornere çıkardı. bunlar, iki futbolcu için de güzel bir başlangıçtı...
dk. 3: tarık'a solbek faul yaptı. metin attı frikiki. talat ve tarık yetişebilseydiler gol için 20. dakikaya kadar beklemek zorunda kalmayacaktık.
dk. 6: galatasaray sayı arıyor. suat'ın karambolde kaleciden dönen topa yarım vuruşu... ve topun karışıklıkta bytom'lu oyunculardn birinin eline değişi... kasıt olmayan hareketi romen hakem cezalandırmadı tabii...
bytom defans yapıypor. ama bizim alıştığımız tarzda adam adama markaj yaptığı söylenemez... santrfor, sağiç ve sağaçık geriden pas alabilirlerse, akına geçecekler... görünüşü böyle rakip takımın... bir nokta daha: galatasaray'da suat ve mustafa ilan edilen yerlerinde değil. suat sağiçte... mustada da «bytom'un makine adamı» diye tanıtılan soliç liberda'nın üzerinde, sağhaf oynuyor...
şöyle böyle bir çeyrek saat geçti. galatasaray rakibini çözecek şekilde bir zorlama gösteremiyor. metin iyi bizim takımda... hazılıyor ve kendine hazırlananları kullanmaya çalışıyor.
dk. 11: metin sola kaçtı yine. sağ beki geçti, aşırtma bir buruş. szymkowiak geriye doğru kıvrıldı ve hayrettir, bu topu da kurtardı... şimdilik iki tarafta iki mühim adam var: metin ve szymkowiak.. bakalım mücadeleyi hangisi kazanaca?
bir tanışma merasimi ki...
bytom dağınıl oyunu ile galatasarayı durdurmaya gayret ederken oyunun ilk 19 dakikasını geride bırakmıştık. canımız sıkılıyor, endişelenmeye başlıyorduk ki... dk. 20: metin, bir insayd inceliği ile tarık'ın önüne indiriverdi topu. tarık daldı girdi ceza sahasına. onu da solbek wieczarek yere indirdi. romen hakemi gözünü kırpmadı, verdi penaltıyı, metin penaltı noktasına doğru geldi ve avrupanın en iyi kalecisinin sağına taktı topu. böylece, szymkowiak 1956 senesinde bir golünü daha kurtaramadığı metin'le 6 sene sonra mithatpaşa stadında tekrar müşerref oluyordu.
1-0... ama kimse rahatladığını iddia edemezdi. mamafig, galatasaray'da, bazı adamlarının durgunluğuna rağmen, skor için ümit veren taraflar yok değildi. mesela tarık, mesela mustafa, mesela uğur ve tabii ikinci sayıyı kovalayan metin...
galatasaray bastırıp dururken bir tehlike atlattı. turgay 25. dk da 4 rakip oyuncunun arasına balıklama dikilerek, hatırı sayılır bir kurtarış gösterdi. sadece onlarda değil bizde de kaleci var...
27. dk: top patladı. patlar ya... ama, ileri memleketlerde patlayan topun yenisi gelir. zira yedekleri vardır. bekliyoruz. sağa sola koşuşmalar, herkes top arıyor. bir arkadaş arkamızda konuşuyor «inşallah, sirkeciye top almağa adam göndermezler.»
neyse, biraz sonra biçinsiz, ağır gülle misali bir top getirdiler. oyun başladı. meğer, biçimsiz topun uğuru varmış. 29 dakikada galatasaray 2-0 öne geçiyordu. uğur ortaladı, metin kafatla aşırdı. suat, cezasahasının sağ tarafından şutunu çekti. top direğe çarptı, kurtulurken metin'in ayağını buldu. bizim kralın kaleye arkası dönük vaziyette, sola yatarak çıkardığı nefis ve şık sağ yarım vole gole yetti. devre 2-0 bitse diyedüşüyorduk. yazık ki: devre biterken galatasaray defansının bir anlık gafleti, bytom'a beklemediği golü kazandıracaktı. sağiç kafayı vururken, kadri ve talat'ın duruşlaru, hatalıydı, büyük hata...
ikinci devreden ümidimiz yok mu? var. fakar, ne de olsa herkesin neşesi kaçtı. aynı söz tekrarlanıyor: «yenir mi bu pis gol?»
turgay'dan bahsetmiyoruz. ona fazla iş gelmedi vu devre. kötü yok mu? buna karar vermek için zaman erken...
ikinci yarı başlıyor
hafif bir yağmur çişeliyordu. tribünler neşesiz. halbuki, ümidsiz olmak için sebep yok orada. pekala istediğimiz fark olabilir. nitekim 51. dakikada metin'in attığı kornere iyi çıkan suat kafa vuruşuyla tehlike bulutlarını dağıtıverdi. bu golün oluşu gecikse, kimbilir belki de bugün bu kadar rahat olamazdık.
günün incisi
ve sıra günün en güzel golüne geliyordu... üçüncüden iki dakika sonra, bir korner daha seyrediyoruz. top kale önünde süzülüyor, suat pozisyona girmek istiyor. metin hızla, kurşun gibi koşup kafa şutunu bastırıyor. top, ayaktan çıkmış bir vuruşun yaratabileceği süratle bytom ağlarının dibine çakıldı. kaldı: 4-1
ohh!.. şimdi rahat bir nefes alabiliriz. herşey bir tarafa, bytom'un artık sahadaki mücadeleyi bırakmasını bekleyenler de yok değildi...
daha, daha diyorduk... bitmeliydi bu maç.. bu iş burada bitmeliydi...
oyunun sonuna kadar bütün stad sahadaki sevgiliden 5 inci bir gol bekledi. kalecisinden, solaçığına kadar bütün galatasaray bu beşinci sayı için çırpındı, çırpındı... olmadı beşinci gol... biz beşinciyi beklerken, bytom maazallah ikinciyi atıverse? kimbilir, saçımızı, başımızı yolardık herhalde. bereket kadri'ye... sahanın iyi olmayanlarından biri olan bu futbolcu, 74. dakikada boş kaleye girmekte olan topu kafayla önleyiverdi de... bir kere daha «ohh» dedik...
maç bitiyor ve halk «beşş, beşşş» diye bağırıyordu... son dakikaya gelmiştik. metin beşinci golün şutunu patlattı. top gitti, gitti, rakip kalenin üst direğine vurdu, dışarı kaçtı... yazık!..
«bu iş burada bitti» diyordu, seyircinin büyük bir kısmı. hakikat ise şu idi: «bu iş sonuna yaklaştı...» fakat bu henüz «bitmek» sayılmazdı.