trabzon’a ilk gelişim liverpool forması ile 1976’da oldu. avrupa maçlarında ikinci ayak oynanıyordu
stat tamamıyla kapalı değildi. her taraftan rüzgar esiyordu. tepelerde insanlar doluydu. ve bu insanların tezahüratları stadın içine kadar geliyordu.
tercümanımız bize “miss türkiye’nin de” maçta olacağını söylemişti. arkadaşlarla başladık esprilere. güzellerle aklımızı başımızdan alacaklar dedik. öyle de oldu. kazandılar.
bize “reds (kırmızılar)” derlerdi. o zamanın türkiye’deki politik şartları nedeniyle bizi hemen uyardılar. burada halk kırmızı rengi pek sevmez dediler. konakladığımız otelin restorantı yoktu. yatıyor, kalkıyor, şehirden uzakta başka bir yerde yemeğe gidiyorduk. maç öncesinde kentte bir yürüyüş bile yapamıyorduk.
bunları neden anlatıyorum. türkiye’nin ve trabzon’un ne kadar güzel bir gelişme kaydettiği ortaya çıksın diye... beşiktaş’ı çalıştırırken, trabzon’a defalarca gittim. ve türkiye’nin en çok gelişen şehrine tanık oldum. ayrıca futbolun, trabzon kenti için neler ifade ettiğini canlı olarak yaşadım. ingiltere’nin herhangi bir kentinde bulacağınız herşey trabzon’da da var.
her neyse karşılaşma başladı. kalede şenol güneş vardı. forvetin en etkili silahı ise ali kemal’di. topu kontrol etmek olanaksızdı. sol kulvarda yer alan, şimdi ismini hatırlayamadığım bir futbolcu öylesine sert şutlar atıyordu ki, hepimizin ağzı açık kalıyordu. karşılaşma tartışmalı bir penaltıyla trabzon’un galibiyetiyle sona ermişti. bu sonucu beklemiyorduk, ama bizim için avantajdı. nitekim, rövanşta 50 bin taraftarımız ayaktaydı. 1-0’lık yenilgiyi kabullenememişlerdi. 3-0 kazandık. zaten aynı yıl kupayı da müzemize götürdük. şunu hatırlıyorum; liverpool’un efsane olduğu yıllarda trabzon’a yenilmesi unutulmazdı.
trabzonspor başkanı sadri şener’in, çok saygı duyduğum şenol güneş’i takımın başına getirmesi olumlu hava yaratmış olabilir. ama şartlar ne olursa olsun, liverpool tıpkı 1976’da olduğu gibi tur atlar. türkler güçlü bir rakip, ancak liverpool evinde bitirici skoru alır diye düşünüyorum.