bu yazı serisini feriköyün asil hatırşinas, kadribilir, sporsever semtlilerine, idarecilerine ve futbolcularına ithaf ediyorum.
ilk antrenman maçının neticesi çok mühimdi
3
konuşmalarımızın esasını takımımızın alacağı neticeler teşkil ediyordu tabii... hemen hemen herkes onyedinci olabilmeyi, şampiyonluk kadar kıymetli görüyordu.
hepimiz milli ligin başlama gününü bir bayram günü bekle gibi bekliyorduk... yeni yeni formalar, donlar, çoraplar hazırlanıyor, ressam erdoğan kolları sıvamış kulüp için fevkalade alâmeti farika çiziyordu... kısacası her antrenman günü pek erken saatlerde birleşen bu samimi topluluk vakit ilerledikçe gittikçe büyüyor ve idman saatinde bütün sahayı kaplıyordu. neşe ile şevk ile çalışıyor çalışıyorduk. haftada birkaç kere yapılan nazari dersler bile bütün semt halkını öylesine alakalandırıyordu ki, ilk derse birçok yaşlı başlı bey ve hanımın «bizde hocanın dersini dinlemeğe geldik» diyerek salondaki iskemleleri doldurduklarını hayretler içerisinde görmüştüm.
ilk antrenman maçı
adale yumuşatıcı, nefes açıcı bel altı mevsim başı idmanından sonra nihayet ilk antrenman maçımızı oynamağa karar verdik. tanınmamış, mütevazı bir kulüp olduğumuzdan doğru dürüst bir saha bulamadık. çarnaçar kağıthane çayırına gidip yenişehir ve cihangir takımlariyle iki ayrı maç oynıyacaktık... futbolcularımızın hakikî futbol kudretlerini pek merak ediyordum doğrusu. zira futbol teknikleri hakkında henüz hiçbir fikre sahip değildim. o gün kağıthâne çayırına feriköyden kamyon kamyon, araba araba, otomobil otomobil seyirci taşındı. oynanan maçlarda köyün isimleri üzerinde pek ümitli olarak birleştikleri futbolcuları bile pek, tecrübesiz görüp içime ne yalan söyleyeyim bir üzüntüdür çöktü.
o gece bir türlü uyku girmedi gözüme «belkide fazla heyecanlı idiler. çok şey göstermek istediler de katılaşıverdiler» deyip kendi kendimi teselli etmek istiyor fakat gene de müthiş bir sukutu hayalin ezikliğinden kurtulamıyordum. sonra o maçları seyreden birçok arkadaşımın: «kendini sonu pek acı bir mâceraya attın, gel henüz vakit varken vazgeç bu işten» tavsiyelerini bana inanarak kucak açmış feriköyün tertemiz teslimiyetiyle karşılaştırıp «sonuna kadar elimden geleni yapacağım» diye büsbütün bilendiğimi hissettim.
büyük bir azimle çalışmalarımıza devam ettik. çocuklar olağanüstü bir zevkle çalıştıkça vücutları yumuşuyor, hareketleri rahatlıyor, meşin topla ünsiyetleri iyice artıyordu. nitekim ilk önce adaletle sonra da galatasarayla yaptığımız idman maçlarında yeni takımın harcanan emeklere ilerde lâyık olacağını işin içinde olanlara pek iyi anlatıyordu.