yavaş yavaş takımların çıkma saati geliyor. altuğ elindeki çiçekle aşağı iniyor ve tel örgülerin oraya mevzileniyor. bir iki dakika sonra ise galatasaray sahaya çıkıyor. altaylıların tarafından ıslıklar gürültüler. fatih terim, erdoğan arıca, kaleci eser, sarı kafasıyla cüneyt ve bir sezon sonra göztepe'ye gelecek orhan tanıdığım futbolcular. çok geçmeden çıkış tünelinde büyük mustafa görünüyor. altaylı futbolcular merdivenleri yavaş yavaş çıkıp orta yuvarlağa doğru koşturduklarında ise stadda yer yerinden oynuyor. seyirciyi selamladıktan sonra alsancak kapalısı büyük mustafa'yı tribünlere çağırıyor. onların tarafına gittikten sonra bu kez de bizim bulunduğumuz açıktan büyük mustafa'yı çağırıyoruz. koşa koşa yanımıza gelip o bilinen klasik, vakur selamını veriyor tribünlere. elini kalbine götürüp hafifçe başını eğiyor, iki elini kaldırıp tribünleri selamlıyor. altuğ elindeki buketi tel örgülerin üstünden sahaya fırlatıyor. benim de kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyor, babamın sözleri geliyor aklıma. "alsancaklıyız bu yüzden altaylıyız oğlum."
yanımdaki göztepeli coşkun "bu adam gibisi gelmedi, bizde olsaydı düşmek yerine dereceye oynardık" diyor. bu arada tribünlerde tezahuratlar başlıyor. coşkun gıcıklık olsun diye "rere rara gassay gassay cimbom bom" der demez altımızda oturan ağır abilerden birisi geri dönüp, "çocuklar ilk yumruğu benden yersiniz, şamata yapmayın" diyor. araya girip "tamam abi şaka yaptık" diyoruz. fakat coşkun içerlemiş olmalı ki dediğini yapıyor ve tam hakemler çıktığında elindeki konfetileri havaya fırlatıyor. çevremizdekilerin bakışını üstümüzde duyuyorum ama onca hengame arasında fark edilmiyor bile. para atışı yapılıyor top altay'ın. bu fena. çünkü saha seçimi galatasaray'da. onlar bölge binasındaki kaleyi seçiyor. altay ilk yarıda tariş tarafındaki kaleyi koruyacak. halbuki o yıllarda izmir'de gelenektir, ev sahibi takım ilk yarıda tariş tarafını alır, ikinci yarıda bölge binasına doğru hücum eder. fakat biz yine de şanslıyız, bu yarı maçı burada seyrederiz sonra tariş tarafına geçeriz.
işte maç başlamak üzere. altay kalesinin arkasına geçen birkaç foto muhabiri yine o yılların bir klasiği olarak yuhalanırken maçın başlama düdüğü çalıyor. stad tamamen dolu, balkondaki boşluklar da kapanmış. coşkun "bu stad izmir'e yeter, atatürk'e ne gerek vardı, orada böyle zevkli maç seyredilir mi" diyor. altay'ın tüm oyun planı büyük mustafa üzerine. onun dışında fazla hareketli bir maç değil. galatasarayın bir iki cılız atağı altay stoperi zagor zafer tarafından kesiliyor. saçları dökülmüş ve gerçek bir insan azmanı olan zafer bilgetay, beşiktaş'dan gelmiş kemal dikmen'le birlikte galatasaray forvetlerine pek geçit vermiyor. zaten top onlara gelmeden ya küçük mustafa (taytay) ya da şeref çengeli atıyorlar orta sahada. sabahattin askerde olduğu için sağbek bir iki sezon sonra ankaragücü'ne gidecek genç alper. eski fenerbahçeli nevruz, bir sezon sonra karşıyaka'ya verilecek "altın kafa" murat ve ümit kayıhan ilerde gol arıyorlar.
her korner olduğunda altaylılar gol bulmuşcasına ayağa fırlıyorlar. işte böyle anlarda büyük mustafa sakin sakin korner yuvarlağına gidiyor, sanki penaltı atacakmışcasına yavaş hareketlerle topu köşe gönderine yerleştiriyor ve kornerden bulduğu gollerin bir dördüncüsünü bulmak için topa falsolu bir şekilde vuruyordu. fakat altaylıların beklediği gol bir türlü gelmiyordu. hakemin ilk yarıyı bitiren düdüğüyle biz de ayağa kalkıyor uyuşmuş popomuzu rahatlatmaya çalışıyorduk.
ikinci yarı başlamadan önce haftaymda tariş tarafındaki kaleye gitmek için bir hamle yapıyoruz. ancak o taraf çoktan dolmuş ve polisler aşağıdan geçişe izin vermiyor. çünkü arada galatasaraylılar var. yerimizde kalmayı tercih ediyoruz. çok geçmeden ikinci yarı başlıyor ve altay hemen golü buluyor. ancak uzaktan kimin attığını fark edemiyorum. "kim attı" diye yanımdakilere soruyorum. coşkun, "ekrem bora'nın damadı attı" diye gülüyor. anlıyorum ki gol ümit kayıhan'dan. altug, "bu yetmez iki tane daha atmalıyız" diyor. maç karşılıklı ataklarla geçiyor. arsel bir ara "adama bak resmen yürüyor" diyor. bahsettiği de büyük mustafa. emre, "ne var her topa koşacak mı" diye cevaplıyor. bu arada galatasaray'dan gökmen ısınıyor kenarda. "sahada ayı var" tezahuratı da anında başlıyor kapalının altay tarafından. gökmen abi sahaya giriyor, bir sağa bir sola boş koşu yapıyor. elleri belinde zaman zaman dinleniyor ve top ayağına gelir gelmez de bölge binası tarafındaki altay kalesini yokluyor. çektiği şut binanın tepesindeki tuborg reklamına çarpıp sahaya düşüyor. "kesin top patlamıştır, sadullah mı bu sakallı" diye laf atıyor altınordulu ayhan. coşkun, "sado böyle mi yapıyor lan" diye ekliyor. ben ise gökmen abiden ümitliyim. "hadi gökmen abi diyorum, yap yapacağını." ve yapıyor da. yaradana sığınıp altay kalesine çektiği şut şandelden havalanıyor ve koskoca bölge binasını aşıp dışardaki şehitler caddesine düşüyor. havadan süzülüp gelen top, bornova'ya giden belediye otobüs şoförünü, tariş'ten mesaiden çıkan mevsimlik işçileri, yoldan geçmekte olan güzel sanatlar akademisi öğrencilerini, kapıların açılmasını bekleyen bedavacıları ve çevredeki seyyar satıcıları sevindiriyor. "sağol" diyorum gökmen abi sağol. işte budur.
bu arada kapılar açılmış, bedavacılarla birlikte seyyar satıcılar da içeri dolmuş. çingene mahallesinden şişko turşucu da bunların arasında. maçın da bitmesine bir 10 dakika kalmış. buz gibi limonlu turşu suyu için tribünden aşağıya seyirtiyorum. ben merdivenleri birer birer inerken alsancak garından buharlı bir lokomotifin keskin düdüğü duyuluyor ve çıkış tünelinin oradaki duvarın arkasından koyu bir duman sütunu havaya karışıyor. şimdi ben bu maç bittiğinde çıkar "tenekeli" mahalleye giden yoldan lokomotif bakım atölyesine sapar oradan da buharlı makinelerin arasından süzülür tekel yoluyla eve giderim. eve gittiğimde kapıyı babam açar yemeğe oturduğumuzda bana eski futbolcuları, arkadaşlarını bayram dinsel'i, joe clark'ı, vahap özaltay'ı anlatır. ben de ona bizim evin orada zaman zaman rastladığım ali artuner'i sorarım. "o çok efendi adam" der babam ve sözlerine ekler. "ben duymadım ama arkadaşlarım anlatır. kornerden gelen topu yakalayacağına inanırsa "bırak" diye bir nara atar ve göztepe defansı topa hiç müdahale etmez. sesi caddelere taşar." ....
evet evet yıl hala 1980, aylardan mayıs. edebiyat kolunda lise 2 öğrencisiyim ve alsancak stadında altay-galatasaray kupa finalindeyim. babam hala sağ ve ben eve gittiğimde onu orada bulacağım.