sene 1956... günlerden 25 kasım pazar... prag'da korkunç bir soğuk hüküm sürüyor. suhunet: -15...
milli takım futbolcularının ekserisi heyecanlı, renkleri sapsarı. soğuk ve heyecan... ay-yıldızlı formayı taşıyan gençlerimizi, iliklerine kader sarmış.
netice ne olacak?
idarecisi futbolcusu fısıltı halinde biribilerine bu suali soruyor. iyimser olanlar pek az. «bu şartlarda ve bu sahada büyük bir hezimete uğramazsak, bu bizim için bir başarı olacak» deniliyor. esasen çeklerin kuvvetli oluşunda herkes müttefik. avrupa'nın 9 yıl namağlûp ünvanına sahip olan çekler, macaristan'ı 4-3, brezilya'yı 1-0, isviçre'yi 6-1, belçika'yı 4-1 mağlûp etmişler. bütün bunlar biliniyor. bilinen bir başka hususta - bu daha ziyade bir evvelki neslin malûmudur -çeklerin bize futbol hocalığı etmiş olmalarıdır. dünkü şöhretler, dünü bugüne bağlayanlar «biz futbola çeklerden öğrendik» demektedirler. kısaca saha, seyirci ve iklim dezavantajları karşısında, eski hocalarımızın karşısına çıkıyorduk. çıktık... buzla örtülü sahada ve naftalin gibi yağan karın altında, doksan dakika mücadele ettik. ezilmedik. ezilmek ne kelime, hatta ezdik de... ve zorlu rakiplerimiz, beraberliği temin etmenin sevinci içerisinde sahadan ayrıldılar. millî takımımızın, böyle ümitsiz anlarda kendisinden ümit edilmeyecek neticeleri temin ettiğine pek çok defa şahit olunmuştur. prag maçı bunlardan biridir.
prag maçı, kuvvet ölçülerinin, peşin hükümlerin sahada bozulup dağılmasının tipik bir örneğidir.
o günden bu yana, evvelce de işaret ettiğimiz gibi türk futbolunda bir terakkinin mevcut olduğu, şüphe götürmez bir hakikattir. o gün kurulan takımın iskeleti, bu gün daha olgun bir hale gelmiştir. iki sene evveline nisbetle millî kadronun, yeniden iltihak eden elemanla kazançlı durumda olduğu kanaatındayız.
çek takımının sistemi
şimdi kısaca bu günkü rakiplerimizin kuvvetinden ve hususiyetlerinden bahsedelim:
çekoslovakya milli takımı orta avrupa sisteminde oynamaktadır. orta avrupa'dan kastımız, çeklerin avusturya diyagonalini benimsemiş olmalarıdır. santrafor geri ve pasör... iki yan haf ileri ile irtibat kurmakla ve zaman zaman da altıncı bir forvet olarak hücum hattına katılmaktadır.
bu işi prag maçında, şöhretli santrafor boroviçka yapmıştı. şimdi ise sağ iç moraviç aynı vazifeyi göstermektedir. keza müdafaayı da, sol haf masopust idare etmektedir. demek oluyor ki çek takımının, bu iki oyancu adeta beynidir. bunlara hareket serbestisi vermemek, ayni zamanda takımın santral sistemini dağıtmak demek olacaktır.
türk takımını prag maçında idare edenler, bilhassa antrenör cihat arınan bu mühim noktaya parmak basmasını bilmişlerdir ve santral vazifesi gösteren elemanlarını sahada adeta tevkif ederek şöhretli rakiplerimizi çözüp dağıtmışlardır. kadri, mustafa ve basri... o gün hayatlarının oyununu oynamışlardır...
bugün her üçü de gene takımda vazife almış bulunuyorlar. aynı başarıyı gösterebilirler mi? temenni edilir. fakat aynı taktiği bu günkü federasyon tekrar eder mi?
bu da tavsiye edilir.
netice olarak çek takımının süratli, bol deplâsmanlı ve göz doldurucu bir futbol oynayan ve hiç bir zaman ihmal edilmeyecek bir rakip olduğunu söyleyebiliriz.
ya biz!
yukarıdaki satırlarda, bizim prag maçından bu yana daha kuvvetli durumda bulunduğumuzu işaret etmiştik.
«wm» sistemini benimseyen takımımızın içerisinde vazife yapamıyacak durumda bir tek eleman göremediğimizi ifade edebiliriz. yalnız hücum hattı ile oynayacağımız söylenmektedir. müdafaayı dağıtmasını başarabilirsek bu tutum fena değildir. ancak prag'da başarıya giden yolu bulduktan sonra bunu terkedip, yeni bir tecrübeye girişmek bizce tehlikelidir.
netice olarak, oyuz senelik bir sükût devresinden sonra, kapalı bir kutu olan türk futbolü, artık çekler için kuvvetli ve zayıf taraflariyle öğrenilmiş bulunmaktadır. bu onların avantajı. saha ve seyirci de bizim avantajımızdır.