özcan : kendisinden «tecrübesiz» diye bahsedilen kalecimiz, büyük klâsını gösterdi. tutuşları, çıkışları ve her hali ile birinci sınıfın da üstünde idi. neticeyi ona borçluyuz.
ismail : tutunamadı… ama karşısındaki solaçık, rakip takımın en acar ve üstün futbolcusu idi. sadece bu bile bir şanssızlıktı.
basri : çok zaman yerini kaybetti. sahada her an deplâse olan rakibinin karşısında bocaladı durdu. iyi bir basri herhalde çok şey yapardı.
mustafa : takımımızın en güvenilen elemanı idi. bu maçta da pekâlâ çalıştı fakat muvaffak olduğu söylenemez.
naci : çok zaman sağ açık yerine deplâse olan santrforun peşine takılıp ortayı boş bıraktı. bu gediklerden açıklar ve insaytler sık sık kaçtı. muvaffak sayılamazdı.
ahmet : çalışkandı. defansta bir hayli top kesti. fakat bütün oyun müddetince forvetine istenilen topları aslâ veremedi.
mustafa : (mikro) : ilk defa milli olmanın heyecanı içindeydi. fizik yapısının kifayetsizliğine karşısındaki bekin de faulsüz fakat sert oyunu eklenince…
can : bu kadar inatla ve bu kadar top tutmanın takıma fayda vermesi beklenemezdi. onun bu israrı takımın muvaffak olamamasındaki en büyük âmillerden biriydi.
suat : ikinci devrede girmesine rağmen vazifesini yaptı denebilir. bir tek hatası açıklara doğru yaptığı deplâsmanlarla ortayı boş bırakması idi. forvetin en iyisi idi.
lefter : can’ın düştüğü hataya düştü… bu kadar lüzumsuz çalımın ve bu kadar top tutmanın neticesizliğini tecrübe ile öğrenmeye muhtaç değildi.
hilmi : galiba oyuna ısınamadı. ne olursa olsun hilmi de tıpkı metin gibi, bildiğimiz ve tanıdığımız adam değildi.
kadri : ikinci devrede oyuna girip forvetin ahengini değiştirmesi istenemezdi ama kendisi de tıpkı hilmi ve metin gibi oyuna ısınamadı gitti.