her karadeniz seyahati biz bizanslılara bir öyküdür, bir gülmecedir, bir keyiftir, bir anıdır. hatta yolculuğun istanbul-trabzon uçaklarına binmeden havalimanında başladığı dahi belirtilebilir. yine o karadeniz seyahatlerinden birindeyiz, bu kez trabzonspor-beşiktaş maçı için yollardayız. alem fm/lig radyo teknik ekibinden bülent baygül ve murat seymen yanımda ama önce üç gülmece. öykü, hikaye, fantezi falan değil; birebir yaşanmış... vallahi!
bize nakledilen bir olayı anlatmakla başlamalı: karadeniz'in ünlü ailelerinden birinin tanınmış bir ismi, ramazan ayında almanya'dadır. iftara yakın bir restorana gider. almanlar doğal olarak yiyip içmektedirler. bizimki masada biraz oturur. artık orucun da kendisini son dakikalara doğru etkilemesiyle ayağa kalkar ve haykırır bir an "dininizin kıymetini bilin! birinci sınıf dininiz var!" sonra kendine gelir, sandalyesine oturur, sakince iftarı beklemeye başlar.
bunu ise bizzat ben yaşadım; maç günü, trabzon'da bir iddaa bayiindeyim. kasadaki arkadaşlarla merhaba, hoşbeşin ardından iddaa bayilerinde görmeye alışık olduğumuz büyük ekranların birinden "gool" sesi yükseldi; rubin kazan gol atmış. kasada oturanlardan biri "gökdeniz gol attı" diye bağırdı mekândakilere. öteki bilgisayara baktı: "haçan golü reprov attu ya!" kasadaki istifini bozmadı; "ula halk sevinsun, gökdeniz attu diyelum golü. gaza gelsin daha çok oyun oynasunlar!" buna çok güleceksiniz, murat
seymen'den... maçtan sonra gece iki civarı bizimki sigara almak için dışarı çıkıyor. dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur... şarküteri tarzı bir dükkana giriyor. peşi sıra bir polis arabası duruyor aynı dükkânın önünde. bir memur iniyor. arabada iki üç tanesi daha var. dükkâna giren memur da belli ki sahur için yiyecek bir şeyler alacak. ekip otosundan gelen anonsla murat seymen dumur oluyor: "tazeyse al uşağum". memur taze mi alıyor ekmeği bilmiyoruz ama arabaya döndükten sonrası da var. maçtan çıktığı tahmin edilen bir çevik kuvvet polisi elinde poşet, muhtemelen evine gidiyor. ekip otosundaki megafondan anons yapmayı seven polisten yeni bir inci daha: "nereye gideysun?" kısa bir konuşmanın ardından eve gittiği anlaşılan memur da arabaya almıyor ve megafon iletişimi gecenin bir körü, böyle mutlu bir biçimde sona eriyor!
trabzon böyle bir kent! damarlarından trabzonspor akıyor, içinden trab-zonspor geçiyor. ganyan bayiinin sahibi "abi bu akşam trabzonspor kazansın, yarınki hasılatımız yarım misli artar" diyor. otelin lobisinde söyleştiğimiz, istanbul'da oturan trabzonlu tüccar bizim için hayıflanıyor: "maçın tekrarını izlemeye, anlatmaya gelmişiniz kardeş. o maç bitti; 3-1 aldık biz maçı."
bu kadar içlerine işlemiş trabzonspor. örneğin meşhur trabzon'daki mcdonalds. hani şu kurşunlanan... hrant dink davasında adı çokça geçen mcdonalds. maçın ardından bir şeyler yemeğe bu dükkâna gittik, kuyrukta 10 dakika kadar bekledik. maç sonunda bizim gibi pek çok insan da oraya gelmişti. kapıda "2'ye kadar açıktır" yazıyordu yazmasına ama o gün maç olmasaydı acaba o yoğunluk olur muydu? ya da sair bir günde trabzon'da gecenin ikisinde müşteri bulmak mümkün müdür? hiç sanmıyorum. hamburgerciye bile trabzonspor'un hayat verdiği bir şehir... maç saatine kadar kentte dolaşma şansımız oldu. gelişmelerden, takımın bu yılki sinerjisinden herkes memnun. diğer taraftan ikinci haftadan şampiyonluk havasına falan da girmişlikleri de yok; kimse bu yıl şampiyon olalım histerisinde değil. sadri şener'in yarattığı sempatiden herkes memnun... onun güler yüzü yansımış sokaklara, trabzonspor'dan bahsederken herkesin geleceğe dönük umutlan yeşermiş. takımın gidişatından eminler. iki ankara takımı karşısında alınan galibiyetlerle çıkılacak olan beşiktaş maçından herkes galibiyet bekliyor ama kimse geçmiş yıllardaki baskıyı oluşturmuyor takımın üzerinde.
yalnız song'a, trabzon tapıyor. kamerun milli takımı'nın formasını 122 kez giyen, galatasaray öncesi liverpool, köln, west ham united, metz, lens gibi takımlarda kariyer yapan deneyimli savunma oyuncusu için herkes çok olumlu şeyler düşünüyor ve söylüyor. turgay semerci ve necati özçağlayan zamanından beri trabzon defansının ilk kez bu kadar derli toplu olduğunu iddia ediyorlar. bir röportajında kentteki ve tribündeki baskının kendisi üzerinde olumlu etki yaratacağını bildiren song trabzonspor için vazgeçilmez.
maça dört saat kala ts club'tayım. kalabalık. alışveriş yapılıyor. herkeste ciddi bir trabzonspor ürünlerine ilgi söz konusu. kapılıyorum rüzgâra, bir arkadaşıma 15 liraya bir trabzonspor tişörtü alıyorum. kasanın orda dayanamıyorum, kendime de bordo-mavi bir kazak seçiyorum. kazak 10 lira. belli ki tüm ürünlerde ciddi bir indirim var. nedenini soruyorum; nike ile yapılan anlaşma çerçevesinde yeni kreasyonlar yakında piyasaya sürülecekmiş, eldeki ürünlerin tüketilmesi gerekiyormuş. ceplere ucuzluk yansımış... ama hamsi ucuz değil trabzon'da. basit bir esnaf
lokantasında iftar yaptık. spesiyalite olmadığı ayan beyan belli olan mekânda karadeniz hamsisidir diye hürmet edip bir porsiyon yedim. ağalar beş buçuk lira saydı. pahalı!
iftardan sonra maça gidiyoruz. usta otel, atatürk alanı, zorlu hotel istikametiyle zaten tek yön olan yoldan, denizi sağımıza alarak stada ilerliyoruz. yaklaştıkça, stadın ışıkları görüldükçe, kalabalık artıyor. bir de polis bariyerleri sıklaşıyor. stada giden hemen her yol araç trafiğine kapatılmış. ileriden hafif yokuş bir caddeden yukarı çıkma imkânı buluyoruz. cadde bizi stadın bulunduğu büyük caddeye götürüyor. yine özellikle solumuzdaki sokakların girişleri trafiğe kapalı. naklen yayın araçlarının bulunduğu kapıda canlı yayın malzemelerimizi ve iki kişiden oluşan devasa teknik ekibimizi bıraküktan sonra, "arabayı nereye park edeceğiz?" sorusu beynimizi kemirmeye başlıyor. istanbul'da bunun adı en yakın üç kilometre. şükür ki, trabzon'da 300 metre bile değil. stadın hemen karşısında bulunan teknik lise'nin otoparkı imdada yetişiyor. "3 liraya park"! dünden razıyım. ne korkmuştum ama belki gidip ta otelin oraya dahi park edebiliriz arabayı diye!
protokol, vıp ve basın kapılarının bulunduğu yere caddeden yaya olarak dar ve karanlık bir sokaktan gidiliyor. arabalı geçiş ise sadece "protokole açık" anladığım kadarıyla. ardından basın kapısından radyo anlatım yerine bir tırmanış başlıyor; beş kat çıkıyoruz. üçüncü katta basın tribünü var. lig tv anlatım yeri de bizimle aynı yerde. dik merdivenler ve yeni tadilatın yarattığı boya atmosferiğinde beş kat çıkıyoruz. elimizdeki malzemelerin ağırlığı 50 kilo! bir şey değil yani! üçe bölsen adam başı 17 kilo! ve beş kat!
meşakkatli yolculuğun sonunda karşılaştığımız manzara ise bize güzel bir oh çektiren cinsten oldu. radyo anlatım odalarının ve televizyon anlatını yerinin harika olduğunu söyleyebilirim. sahaya hakim, önü açık. sol tarafımızdaki tek direği saymazsak her yeri görebileceğimiz bir düzen kurulmuş. trt'nin deneyimli spikeri levent özçelik ile maç öncesi konuşuyoruz, "sen bu stadın geçen yılki halini görecektin, bu yıl cennet olmuş" diyor.
kıyas yapamam ama hakikaten de trabzon avni aker stadı maç seyredilebilecek ve anlatılabilecek bir stadyum haline gelmiş. her bölgesi muntazam. sahaya yakınlaştırılmış koltukları, maçın içinde olmanızı sağlıyor. özellikle numaralı tribün diye bildiğimiz, şeref tribünü, basın tribünü, anlatım yerleri ve vıp koltukların bulunduğu tribündeki koltuklar çok rahat. diğer tribünlerdekileri yakından görmedim. uzaktan onlar da hoş görünüyorlardı.
maç öncesinde tribünlerin de coşkuyla eşlik ettiği yöresel oyun "kolbastı" bir grup genç tarafından sergilendi. kolbastı'nın bir diğer ismi "faroz kesmesi"; büyük bir ilgi uyandırdı tribünlerde. maça gelenlerin en az yüzde 70'inin henüz trabzonspor'un şampiyonluğunu görmeyen gençler olması, işin bordo-mavi penceresinden hüzünlü ve garip; futbol seyircisi açısından keyifli ve umut verici yönüydü. taraftarların çoğunun kulübün sezon başı yaptığı çağrıya uygun şekilde yeni formalarla maça gelmeleri çarpıcıydı. ts club'taki yoğunluğu da anlatıyordu.
neredeyse 17 bin kombine satılmış 19 bin 649 kapasiteli avni aker'de. müthiş bir sayı, büyük bir başarı. fiyatlar makul tutulmuş. örneğin bizim maç anlattığımız kabinin hemen solunda yer alan kombinelerin fiyatı bin liraymış. 34 lig, hiç oynamazsa altı da kupa maçıyla 40 maça denk gelir. maç başı 25 lira. o koltuk için komik bir rakam! onun muadili şükrü saraçoğlu'nda 1907 tribününün yıllığı neredeyse 8 bin lira!
iyi güzel de, gitgide endüstrileşen ve taraftarı yerine müşterisi olan futbolun coşkusu azalıyor, trabzon'da bile... biz bugüne kadar ne bilirdik? her takım trabzon'a gider ve müthiş bir seyirci baskısıyla karşılaşır. son yıllarda söz konusu baskı azalsa da gerçek bu değil miydi? sayıları 17 bini bulan kombineler trabzonspor taraftarını da müşterileştirmeye başlamış. eskisi gibi maç içinde coşkulu bir tezahürat yoktu. maç öncesinde yeteri miktarda bağırsalar da, bordo-mavililerin coşkularını maça yansıttıklarını gözleyemedim.
halbuki coşmaları için o kadar neden vardı ki! yeni başkan, yeni takım, yeni hoca, 23 yeni transfer, iki de iki yapılarak lige keyifli bir başlangıç, beşiktaş ile üçüncü haftada karşılaşma ve lider olma fırsatı... ama yok trabzonlular maç içinde suskundu. hatta öyle ki, bazen satıları bini bulmayan beşiktaş taraftarların tezahüratlarıtla uyandı adeta tribünler. birkaç dakikalık cılız destek. sonra yine sustular! hakkını da verelim trabzonsporluların. rüştü'nün bulunduğu kaleye maç esnasında bir pet şişe atıldı; neredeyse bütün tribün atanı adeta parçalayacaktı. bu konuda avni aker'de ciddi bir bilinç oluşmuş durumda.
diğer tüm statlarda olduğu gibi avni aker'de de sigara yasağı uygulanmıyor. 19 mayıs günü yürürlüğe giren ve her ne hikmetse "spor sahalarındaki açık alanları da kapsayan" anlamsız yasak sadece kâğıt üzerinde duruyor. hatta anonslarla sigara içmek isteyenler yine "açık" olan bölgelere yönlendiriliyorlar.
ve bu önemli maçta kale arkası tribününden bir evlilik teklifi! ahmet'ten öznur'a: "öznur hanım dest-i izdivacınıza talibim. ahmet". televizyon kültürünün etkisi, bir evlendirme programından alıntı bir aşk ilanı, evlenme teklifi... evlendiler mi bilemiyorum. onlar ersin muradına, trabzon çıksın kerevetine! trabzonspor da inşallah çeyrek yüzyıl sonra taksın şampiyonluk yüzüğünü, trabzıon tekrar içinden şampiyonluk geçen şehir olsun.