rap rap rap!!! 9 yaşında bir çocuktum uyanıp dışarıda tankları gördüğümde. halbuki çocuk aklımla o hafta sonu oynanacak fenerbahçe-galatasaray derbisini bekliyordum heyecanla. aslında futbol adına tarihi bir hafta sonu geçirmişti türkiye. 7 eylül günü beşiktaş, bursa deplasmanında 5-0'lık bir yenilgi alıyordu. ligde üç hafta oynanmıştı. zonguldakspor üç maçta 5 puanla (hey gidi iki puanlık sistem hey) lider. ve sırada dev derbi var. 8 eylül günü galatasaray teknik direktörü ingiliz brian birch ve fenerbahçe'nin başındaki alman friedel rausch biraraya geliyor. el sıkışıp birbirlerine başarılar bile diliyorlar. ama sanki birch'ün bir umutsuzluğu var.
çünkü bir gün sonra gazetelerde, "fenerbahçe'yi yenersek fakire para dağıtacağım" sözleri yayınlanıyor. bugünlerde yaşananları düşünürsek ne kadar masumane değil mi?
ama fakirlerin biraz beklemesi gerek. çünkü 12 eylül'de silahlı kuvvetler, yönetime el koyuyor. sportif faaliyetler tatil ediliyor (sadece sportif mi?). beden terbiyesi, futbol federasyonu ve spor toto kasaları mühürleniyor. işin ilginç yanı milli takım, 1982 dünya kupası elemelerine başlamak üzere ve ilk rakip izlanda. o izlanda ki basınımızın alayla bahsettiğine göre bilmem kaç muhasebeciyle bilmem kaç balıkçıdan kurulu bir takım. 12 eylünün gölgesi bu maçın üzerine düşer mi?
milli takım kadrosunda bulunan dönemin gaziantepspor kalecisi yaşar duran, tam tersine çok rahat olduklarının altını çiziyor, "hiçbir sorun yaşamadık. askerler bizimle çok ilgilendiler. izmir'deki otelimizde rahattık. hatta fark etmedik bile ihtilalin yaşandığını". herhalde bu rahatlıktan olsa gerek 3-1 kaybettik izlanda'ya. tek gol fatih terim'in penaltısından gelirken ilk maçta elemelere havlu attık. halbuki maçtan bir gün önce sedat iii, "bu saha kimlere mezar olmadı?" diye olumlu mesajlar veriyordu.
karşılaşmanın ardından en sert yazı milliyet'te şeyh-ül muharririn burhan felek'ten geldi. "yenilen türk milli takımı değil türk devletidir" diyordu ünlü gazeteci. galiba ancak onun böyle sert bir yazı yazmaya hakkı vardı sıkıyönetim döneminde. dönemin gazetelerinde dikkatimi çeken bir haber daha vardı. hollanda'da bir gençler turnuvası düzenlenmiş. ülkenin değişik kulüplerinden gençler yeteneklerini göstermiş. turnuvanın karmasında bir türk'ün adı var: ahmet keloğlu. sonraları galatasaray ve kocaelispor formalarını giyen keloğlu'nun yanında ise ajax'ın genç yıldızı frank rijkaard'ın adı geçiyor. yaşam onları sonra nasıl farklı yollara götürmüş değil mi?
12 eylül'ün dikenli yollarında futbolcuların tavrı nasıldı? dönemin önemli futbolcularından biri trabzonsporlu iskender günen'di. günen, 12 eylül öncesi ve sonrasını anlatıyor, "12 eylül öncesinde kabul edemeyeceğim bir laf vardı. ne sağcı ne solcu futbolcu. halbuki ben oynadığım takımlarda (kastamonuspor, şekerspor, trabzonspor) farklı görüşlerde olduğum arkadaşlarımla bile tartışabiliyordum. yani futbolcular genelde siyasi gelişmeleri takip ediyorlardı. mesela galatasaraylı metin kurt, egemen güçler tarafından siyasi fikirleriyle birlikte yok edilen birisidir. 12 eylül sonrasında ise egemen güçlerin karşısına çıkabilecek futbolcu yoktu. sürü mantığına geçildi".
12 eylül döneminde futbolu anlatan en belirgin olay hiç kuşku yok ki ankaragücü'nün birinci lige dahil edilmesi... türkiye kupası'nı kazanan ikinci lig temsilcisi ankaragücü, devlet başkanı kenan evren'in "yaptım, oldu" mantığıyla birinci lige alındı. gazeteci emre aköz, demokratik ortamda futbola olan politik baskılarla darbe dönemindekilerin farklı olduğunu anlatıyor verdiği örnekte, "yalçın doğan'ın fenerbahçe cumhuriyeti kitabında anlattığı ilginç bir hikaye var. 1960'larda başbakan süleyman demirel, bursa'yı ziyaret ediyor. bursa'nın önde gelen işadamları ve dernek başkanları kaldığı otelde demirel'le konuşuyor. bursaspor'un birinci lige çıkarılmasını istiyorlar. o da futbolun işleyişinden habersiz olduğu için "aldım gitti" diyor. ama anadolu'dan, diğer illerden de aynı talep yağmaya başlıyor. futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak ve fenerbahçe başkanı faruk ılgaz ile demirel'im huzuruna çıkıyorlar. "böyel bir karar futbolu kaosa sürükler adalet partisi de oy kaybeder." diyorlar.
demirel de bunun üzerine, "yahu bu top işi meğer ne mühimmiş, biz bunu pek anlamamışız..." diyor. neyse ki bir yıl sonra bursaspor birinci lige çıkıyor. demokrasinin ve hukuk devletinin kuralları tam olarak işletildiğinde meseleler çözülür. herkes payına düşene razı olur. tersi durumlarda ise "çözüm" sanılan şey, aslında yeni bir sorundur.