milan, 1986'da silvio berlusconi'nin kulübü satın almasının ardından büyük bir değişim yaşamıştı. arrigo sacchi, italya'ya müthiş bir yenilik getirip hücumu seven bir ekip yaratmıştı. öyle ki bu takım 1987-1990 arasında bir lig şampiyonluğu ve iki avrupa şampiyonluğu kazanmıştı. üç hollandalı rijkaard, gullit ve van basten, milan'ın simgeleri haline gelmişti.
1991'de başta van basten olmak üzere bazı yıldızların muhalefeti nedeniyle sacchi'ye el sallandı. yerineyse futbolculuk kariyeri tartışılmayacak kadar parlak geçen ama teknik adamlık kariyeri milan genç takımını aşmayan fabio capello getirildi. capello'nun gelişiyle milan'ın performansı daha da üst seviyeye çıktı. 1991-92 sezonunda milan, serie a'yı namağlup şampiyon kapattı. bu arada neredeyse ultra hücum futbolu oynuyordu takım. önüne gelene öyle mecazi değil hakikaten "5" atan bir ekipti. ne var ki 1992-93 sezonunda van basten'in giderek sıklaşan sakatlıkları ve gullit'in yarattığı huzursuzluklar, capello'nun birtakım değişiklikler yapmaya başlamasına neden oldu. o sezon şampiyonlar ligi finalinde marsilya'ya 1-0 yenilen milan için 1993-94 sezonu farklı olacaktı.
artık van basten yoktu. gullit yoktu. rijkaard yoktu. saviçeviç, boban gibi isimler takıma katılmış, baresive maldini'nin sırtladığı savunma ön plana çıkartılmış, gol atma işi de ileride massaro'ya bırakılmıştı. bu sayede lig sezonunda 1-0'lık galibiyetler serisi bekliyordu milan'ı.
barcelona ise 1988'de takımın başına johan cruyff u getirerek farklı bir aşamaya geçmişti. hücum futbolunu seven nou camp ahalisi için bundan iyi bir seçim olamazdı. zaten oğlunun adını katalan azizi jordi'den (ürgüplü'dür o aziz) esinlenerek koyan cruyff, gözlerinde bir ilahtı.
cruyff geldiğinde lineker'i sağ açık oynatmak gibi birtakım anlamsız hareketler de yapsa ardından dream team (rüya takım) adı verilen ekibin inşasına başladı. hollandalı ronald koeman'dan bulgar hristo stoichkov'a, danimarkalı michael laudrup'tan brezilyalı romario'ya kadar büyük ve keyif verici yıldızlar barcelona yolunu tuttu.
1991'den itibaren ligde şampiyonluklar da gelmeye başlamıştı. nitekim bu seri 1992'de wembley'de koeman'ın uzatmada sampdoria'ya attığı o inanılmaz frikik golüyle zirveye ulaştı. artık avrupa şampiyonuydu cruyff un takımı. 1993-94 sezonuna gelindiğinde romario da katılmıştı barcelona'ya. hedef belliydi: avrupa şampiyonluğu.
ilk turda milan, isviçre temsilcisi aarau'yu deplasmanda papin'le devirip rövanşta 0-0'la turu geçti. barça'nınsa işi zordu. dinamo kiev'e 3-1 yenilmişlerdi. ama rövanşı 4-1 alıp yollarına devam ettiler. ikinci turda milan, danimarka temsilcisi fc kobenhavn önünde deplasmanda 6-0 kazanıp grupların yolunu açtı. rövanş da 1-0 sona erdi. barca ilk tura oranla daha rahattı. austria wien'i 3-0 ve 2-1'lik galibiyetlerle geçtiler.
a grubu'nda barcelona, 0-0'lık ali sami yen beraberliğiyle maçlarına başladı. monaco'yu 2-0 devirirken goller şimdinin yöneticisi beguiristain'dan geliyordu. spartak moskova deplasmanında 2-0'lık galibiyeti koruyamayan barca 2-2'yle razı olmuştu. ama bu maçın rövanşında stauce'nin koruduğu kaleyi bombardımana tutan barcelona 5-1'le gücünü kanıtlıyordu. 3-0'lık galatasaray ve 1-0'lık monaco galibiyetleri yarı finalin yolunu açmıştı.
milan ise grubuna 0-0'lık anderlecht maçıyla başladı. porto 3-0'la ve werder bremen 2-1'le geçildi. bremen'de alınan 1-1'lik beraberlik, 0-0'lık anderlecht ve porto maçları, kırmızı-siyahhları savun-malarıyla yan finale çıkardı.
yarı finaller tek maç üzerinden grup birincilerinin sahasında yapılacaktı. milan, monaco engelini desailly, albertini ve massaro'nun golleriyle 3-0 geçti. barcelona da porto'ya aynı tarifeyi stoichkov (2) ve koeman'la uyguladı. devler finaldeydi artık.
18 mayıs 1994'te atina'da finalden önce ahval ve şerait şundan ibaretti. milan, sene a'da haftalar öncesinden şampiyonluğunu ilan etmişti. bu yüzden neredeyse üç haftadır sadece bu final maçına odaklanmışlardı. capello'nun aklı fikri barcelona'daydı. barcelona ise final maçından üç gün önce deportivolu djukiç'in son saniyede kaçırdığı penaltı sayesinde şampiyonluğa ulaşmıştı. akılların atina'ya gelmesi, konsantrasyonun sağlanması pek kolay görünmüyordu. milan'da kalede penaltı kurtarma uzmanı sebastiano rossi olacaktı. savunmada ise hem costacurta hem de baba baresi cezalıydı. bu durum yüzünden emekli olmaya hazırlanan tasotti sağ beke geçmiş, maldini soldan ortaya geçerken filippo galli ona eşlik görevi almıştı. sağ bek olarak bilinen capello'nun fetiş oyuncusu panucci ise sol beke gelmişti. orta sahada donadoni (şimdinin italya milli takımı hocası), fransız desailly (capello onu savunmadan orta sahaya çıkartarak yenilik yapmıştı), albertini ve hırvat boban vardı. ilerideyse saviçeviç ve massaro yer alıyordu. barça'ya gelince. kalede ispanya milli takımı'nın da kalesini koruyan andoni zubizarreta yer alıyordu. savunmada ferrer, nadal (tenisçi rafael nadal'ın amcası), koeman (o sezon 8 golle werderli rufer'le birlikte kupanın gol kralıydı) ve sergi (barca formasıyla ilk resmi maçını aynı sezon galatasaray'a karşı oynamıştı) bulunuyordu. orta sahada guardiola, bakero (o ve eşine ali şen, helikopterle istanbul turu attırmıştı) ve amor, ileride ise stoichkov, romario ve beguiristain vardı.
76 bin kişinin doldurduğu tribünler, ingiliz hakem philip don'un yöneteceği maçı izleyecekti. herkesin ortak kanısı milan'ın klasik olarak geriye çekilip kontratak arayacağı şeklindeydi. ne var ki capello tuzak hazırlamıştı. saviçeviç'in muhteşem orkestra şefliğinde barcelona'yı imha planı uygulamaya geçti.
22 ve 45. dakikalarda massaro'nun attığı goller milan için kupanın bir ucundan tutmak demekti. ikinci yarının hemen başında saviçeviç'in sağ taç çizgisinden kaleci zubizarreta'nm çıktığını görerek yaptığı aşırtma maçı tamamen bitirdi. 58'de desailly'nin attığı gol, iki takımın futbolcularını da rahatlattı. kalan bölümde gol olmadı. kupayı tassotti kaldırıyordu milan adına.
maç bitiminde stadın yanında barcelona otobüsünde çıt çıkmıyordu. cruyff sinirli biçimde otobüse bindi ve bugün bile çözüm bulunamayan barcelona'nın kaleci sorununu resmen başlatan sözlerini söyledi: "zubi satış listesindesin."