helmut ducadam olduğu yerde yaylandı ve kendi soluna doğru atladı. kolları göğsüne yakındı ve formasının 1 numarası göğü gösteriyordu. ondan 11 metre uzaklıktaki barcelonalı orta saha oyuncusu marcos alonso, ellerini başının üzerine kaldırdı, geriye döndüğünde suratı asıktı. penaltı atışı sırasındaki sessizlik kısa sürdü. marcos, o akşam penaltı kaçıran dördüncü barcelonalı olmuştu: steaua bükreş artık resmen avrupa şampiyonu'ydu.
steaua'nun avrupa kupası kazanması hiç beklenmedik bir şeydi. bu, geriye dönüp baktığınızda bile inanılması güç bir başarıdır. komünist blok'un onlardan çok daha güçlü takımları kupayı doğu'ya götürmeyi başaramamışken ve tam komünizmin modası geçmeye yüz tutmuşken, romanya'dan çıkan ve daha bundan üç sene öncesine kadar neredeyse yok olmak üzere olan bir takımın birçok zorluğu aşarak bu noktaya gelmesi inanılmazdı. eski doğu bloku ülkelerinden çıkan birçok kulüp için şampiyonlar ligi gruplarına kalmanın bile büyük başarı sayıldığı bir dönemde gerçek leştirdi bunu steaua.
steaua bükreş'in başarısı, kupayı almaları kadar büyük bir sürpriz değildi. romanya futbolu yükselişteydi - universitatea craiova 1983 yılında uefa kupası'nda yarı finale yükselmişti ve dinamo bükreş bir yıl sonra şampiyon kulüpler kupası'nda çeyrek finale çıkmıştı. aynı şekilde romanya milli takımı da 1984'de avrupa şampiyonasına katılma hakkı kazanmıştı -ve zirveye çıkan steaua, 1989'daki devrimden önce bir başka yan finale ve finale yükselerek yeterince istikrarlı olduğunu kanıtladı zaten.
1983'te ezeli rakipleri dinamo bükreş, arka arkaya elde ettiği üç şampiyonluğun ikincisini kazandığında steaua tam beş yıldır başarıya hasret kalmıştı. kulübü idare eden ordu, diktatör nikolay'in oğlu valentin çavuşesku'yu takımın genel müdürlüğüne getirerek çok kritik bir adım attı. valentin, çavuşesku ailesinin farklı olan üyesi, mütevazı bireyiydi; komünist partiyle iktidarda olmak yerine nükleer fizikçi olarak çalışmayı tercih ediyordu. taraftar olmanın dışında futbolla hiç ilgisi yoktu ama kararlılığı ve sağduyusuyla kısa sürede oyuncuların saygısını kazandı.
"valentin çalıştığım en iy yöneticiydi" diyor 1986 yılında elde edilen başarının kilit isimlerinden biri olan laszlo boloni. anne-babası 1989'da kurşuna dizildikten sonra, valentin'in bükreş'te marius lacatus'un evinde kalabilmesi, o dönem kazandığı saygının bir sonucudur. steaua'nun elde ettiği başarının çoğu, o yıl iki kilit transfer yapan takım direktörü ion alexandrescu'nun eseri sayılabilir. olt scornicesti'nin hücum oyuncusu victor piturca, transferi karşılığında bir land rover jip aldı. böyle arabalar ender bulunuyordu ve oyuncu kendisininkini daha sonra pazara süt ve peynir taşımak için geniş bir arabaya ihtiyacı olan transilvanyalı bir çiftçiye satacaktı.
lacatus'un transferi daha karmaşıktı. allah vergisi bir sürati ve tekniği olan forvet, brasov kulübünde oynuyordu ve başkan dumitru dragomir'in en değerli futbolcusunu satmaya niyeti yoktu, "brasov halkı tarafından öldürülmek istemiyorum doğrusu" diyordu.
alexandrescu, komünist partinin brasov bölgesindeki yetkilisi marin enache'yi aradı ve o da dragomir'e transferi gerçekleştirmesi emrini verdi. buna rağmen dragomir direnmekte kararlıydı. uzun baskılar sonucunda dragomir transfere razı oldu, ancak kağıtları imzalarken, sözleşmede transfer tarhini 1 temmuz 1983 değil, 1 temmuz 1988 olarak yazdı. alexandrescu değişikliği fark edince dragomir'in ofisine giderek, onu nikolay'ın kardeşi, orduda üst düzey bir mevkide bulunan general illie çavuşesku'yu aramakla tehdit etti. dragomir köşeye sıkışmıştı. en sonunda steaua'dan üç futbolcu ve kendisi için bir jip karşılığında lacatus'u steaua bükreşli yapan sözleşmeyi kabul etti.
transfer gerçekleştikten sonra bile lacatus'un problemli durumu çözülmedi. bükreş'te formunu tutturmakta güçlük çekiyordu ve ilk sezonun çoğunu yedek kulübesinde geçirdi. sonunda teknik direktör emerich jenei bunun nedenini keşfetti: lacatus her gün idmandan sonra 350 km yol kat ederek brasov'daki nişanlısı mariana'yı görmeye gidiyordu. bu olaydan sonra lacatus'a ceza verildi fakat o, inatla haftada üç defa brasov'a gitmeyi sürdürdü. ordu yetkilileri, bu konuyu görüşmek üzere lacatus'u davet ettiler fakat o, ducadam'la bilardo oyunu bitmeden onlarla görüşmeyeceğini söyleyerek bu teklifi reddetti. otoriteye karşı yapılan bu tip bir saygısızlık çok cüretkar bir riskti ama lacatus kazandı. kulübü kısa zamanda ona imza atarken sözünü verdiği daireyi verdi ve mariana da nişanlısının yanına taşındı.
steaua 1984'te ligi dinamo'nun ardından ikinci olarak bitirmekle kalmadı kupayı da finalde kaybetti. o sene antrenör jenei'nin yerine dinamo bükreş'te ve arges pitesti'de basanlar elde etmiş disiplinli teknik direktör florin halagian'ın getirilmesine karar verildi. halagian, asa targu mures'te oynayan orta saha oyuncusu laszlo boloni'yi ve eski kulübü olt'tan üç futbolcuyu - adrian bumbescu, ilie barbulescu ve marin radu - alınırsa takımının basma geçmeye söz verdi. onlarla lig şampiyonluğunu kazanabilirdi. teoride bu zor bir talep değildi; steaua bütün bu takımlardan kat kat büyük bir takımdı ama çavuşesku'nun romanya'sında hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildi. ordu takımı olmalarından dolayı avantajlıydılar ancak gizli polis teşkilatı da dinamo'yu destekliyor ve steaua'nun işlerine engel oluyordu. mesela 198l'de stefan iovan'ın csm resita'dan transferini engellemek için oyuncuya iki yıl önce hamile bıraktığı kadını kullanarak şantaj yaptılar. her bükreş derbisi öncesi, steaua kaptanı tudorel stoica'yı rahatsız etmek için evine polis baskını yapılması gelenek halini almıştı. bir keresinde sarhoş babasını tutukladılar. ayrıca 1980'li yıllarda gizli servis'in, steaua'nun ofislerini soyduğu da iddialar arasında.
bumbescu, barbulescu ve boloni o yaz imzaladılar fakat hemen sezon başında henüz birkaç maç oynanmışken halagian takımın başından ayrıldı. oyuncular onun sert liderliğinden isyan etmeye başlamışlardı. jenei yeniden takımın başına getirildi ve o da yardımcı antrenör olarak bir önceki sezon önce futbolu bırakan steaua bükreş'in efsanevi oyuncusu anghel iordanescu'yu seçti. takım, bucegi dağlarında, 3.500 feet yükseklikteki forban kasabasında kampa alındı. en yakın yerleşimden 20 km uzaklıktalardı ve ihtiyaçları tek şeritli yoldan ordu araçlarıyla sağlanıyordu. kamptan kaçmaya çalışacak bir oyuncu, bu zorlu yolculuğu yayan olarak yapmak zorundaydı ve yakınlarda soğuk kış günlerinde yiyecek arayan vahşî ayılar vardı. "ya avrupa şampiyonu olacaktık ya da rahip" diyor lacatus. "koşmak dışında yapacak hiçbir şey yoktu. dağa tırmanıyor ve devamlı futbol oynuyorduk."
böyle söyleyince steaua'nun fizik üstünlüğüne bel bağlayan bir takım olduğu izlenimi doğabilir ama steaua iyi futbol oynayan bir takımdı. "her birimiz görevimizin ne olduğunu çok iyi biliyorduk" diyor savunma oyuncusu stefan iovan. "nereye pas atacağımız o kadar belliydi ki, istesek gözlerimiz kapalı oynayabilirdik. birbirimizi çok iyi tanıyorduk, kusursuz bir araba gibiydik. boloni her zaman en mükemmel pası atardı. takımın kilit ismi oydu. öyle hücuma dönük bir takımdık ki bazen savunma yapmayı unutuyorduk."
mayıs 1983'te steaua kupayı ve ligi kazanarak duble yapınca, valentin avrupa kupası'nı kazanabilecek bir takım olduklarını söyledi. kimileri onun fazla iyimser olduğunu düşündüler, hele ilk tur maçlarının ilk ayağında vejle takımıyla danimarka deplasmanında 1-1 berabere kaldıklarında. "zemin çok kötüydü" diyor jenei. "oyuncularıma, varyete yapmamalarını, basit paslarla oynamalarını söyledim. zemin teknik oyuncuların hünerlerini sergileyebilecekleri bir zemin değildi." vejle, 61. dakikada miodrag belodedici'nin yaptığı hatalı pasla 1-0 öne geçti. maçın son dakikasında radu'nun yakın mesafeden attığı şut skoru belirledi. "çok geç uyandık" diyor tudorel stoica. "zemin iyi olsaydı rakip takım topu bile göremezdi." söylediklerinde ciddi olduklarını rövanşta gösterdiler. steaua 4-1'lik galibiyetle tarihinde ilk kez ikinci tura çıktı.
ikinci turdaki rakipleri budapeşte'den honved'di. bu kura jenei'in canını sıktı. bunun sebebi boloni gibi kendisinin de macar asıllı olmasındandı. boloni'nin 1982 dünya kupası elemelerinde macaristan'la karşılaştıkları maçta bilerek kötü oynar şüphesiyle romanya tarafından kadrodan çıkartıldığı biliniyordu. daha da kötüsü, honved de macaristan'ın ordu takımıydı. "bu çok özel bir karşılaşma" diyordu maçtan önce ordu başkanı constantin olteanu takımına. "onlardan daha iyi olduğumuzu göstermek istiyoruz.
ilk maç yine deplasmandaydı ve steaua yine yenik duruma düştü. bu defa, geç gelen bir gol de yoktu ve çavuşesku'yla birlikte varşova zirvesi'nde bulunan ülteanu, macaristan ordu bakanı istvan olah'ın şakalarına katlanmak zorunda kaldı. rövanş maçı yaklaştığında, yetkililerin kulübe olan ziyaretleri sıklaştı; galibiyetin gerekliliği çok açıktı. jenei zaten enteresan bir adamdı ve maçlardaki şansını, maça giderken yolda kendisine doğru gelen arabaların plaka numaralarının çift mi tek mi olduğunu tahmin ederek belirlemek gibi bir alışkanlığı vardı. maçtan önceki gece, bükreş'e yoğun yağış düşünce, gerginliği iyice arttı. "çok zor uyudum" diyor. "yağmurun durması için dua ettim. bizim için zeminin durumu çok önemliydi. tanrı bize yardım etti. maç günü hava pırıl pırıldı."
rumenlerin endişelerinin yatışması sadece 39 saniye sürdü. boloni'nin sert vuruşunu savuşturan jozsef andrusch'dan dönen topu piturca tamamladı. lacatus 35. dakikada ikinci golü attı. barbulescu'nun ikinci yarının ilk dakikasındaki golüyle oyun garantilenmişti.
"maç 3-0 iken detari kolumdan çekerek bana ne zaman duracağımızı sordu " diyor boloni. durdular: mihai majearu penaltı golüyle skoru 4-0 yaptıktan sonra. maçtan sonra soyunma odasına ilk gelen olteanu'ydu. çok mutluydu ve futbolculara verilecek primi yüzde 20 daha arttırdığını söyledi.
zafer gecesinin tek kötü yanı lacatus ve stoica'nın sarı kartlarıydı. bu 3. turda karşılaşacakları kuusysi lahti'yle oynanacak ilk maçta bu futbolcuların forma giyemeyecek olmaları demekti. steaua'nun kısıtlı kadrosu için bu büyük bir sorun teşkil ediyordu. kış kampı boyunca takımın fizik kondisyonundan sorumlu florentin marinescu, iordanescu'yu emeklilikten geri çevirmeyi önerdi. kabiliyetine kimsenin bir şey diyeceği yoktu, marinescu da onun 35 yaşında bile fiziksel olarak yeterli olacağına ikna olunca bu teklifi kabul etti. verona'yla yapılan hazırlık maçı, onun eskisi kadar hızlı olmadığını gösterince iordanscu futbola ger dönmeyi düşünmediğini söyleyip kuusysi'yi izlemek için finlandiya'ya gitti. dönüşünde, "çok zorlular. fiziksel olarak da çok iyiler, adeta birer boğa gibiler" diye rapor etti.
gerçi steaua'nun en zorlu rakibi hava şartlarıydı. romanya'da kış yavaş yavaş bastırıyordu ve ilk karşılaşmadan bir gece önce bükreş'te yoğun kar yağışı oldu. maç günü hava açıkû fakat ordunun butun çabasına rağmen saha zemini futbol oynanacak hale getirilemedi. zemin yüzünden steaua tam ritmini bulamadı ancak yine de iyi olan taraf onlardı. lahti kalesine 28 şut çektiler, 13'e 1 gibi ezici bir üstünlükle korner attılar, iki toplan direkten döndü, iki toplan çizgiden çıkarıldı ama ne yaptıarsa kuusysi kalecisi ismo korhonen'in akıl almaz performansına çare bulamadılar. maç golsüz berabere bitti. "elimizden kayıp gitmesine izin verdik gibi hissettim" diyor boloni. "ve finlandiya'da zeminin nasıl olacağı konusunda çok endişeliydik."
maçın, utrecht'e alınması konusunda girişimler olduysa da alınan güvenceden sonra maç helsinki olimpiyat stadı'nda oynandı. "oyunculanma, 'gol atmamamız imkansız' dedim" diyor jenei. "kalecileri, bükreş'te çok şanslıydı. hiç kimse o kadar şanslı olamaz." sonsuza kadar olamaz belki ama son 4 dakikaya kadar öyleydi. sonra gavrila balint'in ortasında piturca kafayı vurdu ve maçın galibini ilan eden golü attı.
steaua bükreş'in yarı finaldeki rakibi belçika şampiyonu anderlecht'ti. "tarihlerindeki en iyi takımlardan biriydi" diyor boloni. "fakat biz finlandiya'da bir maçtan çok daha fazlasını kazandık; hem kendi oyun tarzımızla kazandık hem de deplasmanlarda da atak futbol oynayabildiğimiz kanıtladık."
belki gerçekten öyledir ancak brüksel'deki ilk maçta daha çok golsüz bir beraberlik istiyor gibilerdi. eğer enzo scifo muhteşem bir son dakika golüyle maçı kopanp almasaydı, bunu neredeyse başaracaklardı üstelik. "yine adil olmayan bir sonuç almıştık" diyor boloni. "sorun hırsımızın olmamasıydı. kendi sahamızda güçlü ve cesurduk fakat deplasmanlarda zayıf kalıyorduk."
steaua kendi evinde korkutucu olmaya devam ediyordu. arkalarında hınca hınç dolu bir stat vardı. ikinci maç öncesi kulüp 35,000 kapasitelik stat için tam 350,000 bilet talebi almıştı. böyle bir talep, karaborsada değerinin 10 misline kadar bilet satılmasına yol açmıştı. sahaya çıktığımızda bir volkanda gibiydik" diyor stoica. "bizim için muhteşem, belçikalılar için dehşet vericiydi."
eğer anderlecht atmosferden paniklemediyse bile steaua'nun 4. dakikadaki golünden sonra kesin panikledi. belçikalılara baktım ve çaresizliklerini gördüm. oyun anlayışlarını kaybediyorlardı" diyor stoica. ilk yarının ortalarında. steaua iki golle öndeydi. gavrila balint kornerden bir gol kaydetmişti. "tribündeydim" diyor babası. "topun oğluma geldiğini gördüğümde, duymasının imkansız olduğunu bildiğim halde, 'şut at gabi şut' diye bağırdım. topu ağlarda gördüğümde ise çıldırmış gibi hissettim. hiç tanımadığım insanlar üstüme atladı, boğuluyordum."
fakat her şey güzel giderken stoica kart gördü. bu finalde takımını yalnız bırakacağı anlamına geliyordu. "önce oyundan alınmayı istedim. sonra takımı finale çıkarmak zorunda olduğuma karar verdim." bitime 13 dakika kala lacatus'un ortasına kafayı vuran piturca zaferi garantilemişti. "hayatımda, bu kadar iyi organize olan bir takım daha görmedim" dedi. anderlecht teknik direktörü arie haan maçtan sonra. steaua bükreş'in deplasmanlardaki kötü performansı, kupayı kazanması konusundaki iyimserliğinin önüne geçiyordu. diğer yan final ayağında barcelona, göteborg'u 3-0 geriden gelip yenmişti. "bir ispanyol takımıyla sevilla'da oynamak büyük haksızlıktı" diyor lacatus. çavuşesku'nun seyahat kısıtlamaları yüzünden steaua taraftarları hep azınlıktaydı. en sonunda sevilla'ya toplam 1.000 romen gitti; 200'ü kulüp yetkilisi, 800'ü komünist parti üyeleriydi. jenei için daha endişe verici olan stoica'nın yokluğuydu. "sadece 16 oyuncumuz kalmıştı ve stoica'nın yerine oynatabileceğim tek oyuncu genç constantin pistol'du. bu yüzden iordanescu'yu ikna etmeye karar verdim" diyor.
düşünülmesi gereken başka şeyler de vardı. birincisi, steaua gece maçı oynamaya alışık değildi ve final maçına hazırlanırken son idmanlarını, romanya'nın ışıklandırması bulunan tek tesisi 23 ağustos stadında yaptılar. oyuncuların isteği üzerine bu idmanın büyük bir kısmını penaltı atışları çalışarak geçirdiler.
barcelona'da da sıkıntılar vardı. en etkili golcüleri steve archibald, dizinden geçirdiği sakatlık sonrası tedavi edilerek final maçına yetiştirildi ve yarı final maçında hat-trick yapan pichi alonso'nun yerine ilk ll'e kondu. ama archibald iyi durumda değildi ve uzatmalarda oyundan çıktı. mükemmel bir futbolcu olmasına rağmen gününde olmayan bernd schuster'i zaten oyundan çıkarmış olan terry venables'in barça'sı o dakikadan sonra çözüldü. barça'nın taktiksel anlamda yaşadığı sıkıntıyı gören jenei, kritik hamlesini yaptı ve normal sürenin bitimine 17 dakika kala lucian balan'ın yerine iordanescu'yu sahaya sürdü. steaua endişelenmeye başladığı anda dengeyi buldu. "oyun ilerledikçe, barcelonalılar güvenlerini yitirmeye başladı" diyor balan. "sinirleri bozuldu." ama steaua bükreşliler de galibiyet golünü atmakta zorlanıyorlardı. 120 dakikanın sonunda maç penaltılara kaldı. ilk penaltıyı atan, steaua'nun penaltıcısı mihai majearu'ydu fakat vuruşunu, yan finaldeki göteborg maçındaki penaltı atışları sırasında harikalar yaratan ve takımına galibiyeti getiren kaleci javier urruti kurtardı. "en iyi penalücımın kaçırdığını gördükten sonra herşeyin bittiğini düşündüm" diyor jenei. jose alexanco'nun kullandığı bir sonraki penaltıyı da ducadam kurtardı.
urruti, boloni'nin kullandığı penaltıyı da çıkardı ve daha sonra topun başına barcelona'dan angel pedraza geçti. "artık her şey psikolojik bir savaşü" diyor ducadam. "'pedraza'nın da, alexanco'nun attığı köşeye vuracağından adım gibi emindim. öyle de oldu." dört penaltı atışı geride kalmıştı ve henüz gol sesi yoktu ki marius lacatus'un sert vuruşu kaleye girdi. ducadam için akıl oyunları devam ediyordu. "üçüncü penaltı için, pichi alonso'nun, üç kez peş peşe sağa atlamayacağımı düşündüğünü tahmin ettim. o da sağıma atacaktı. kumar oynadım ama tuttu" diyor ducadam. balint durumu 2-0 yaptı. bu da demek oluyordu ki marcos, atışını gol yapmak zorundaydı. "dördüncü penaltı en zoruydu" diyor ducadam. "tekrar sağıma mı yatayım sola mı atlayayım emin değildim. marcos'un, soluma atacağına güvenerek o tarafa atladım. yine doğru seçim yapmıştım."
ducadam bir kahraman olmuştu ama romanya'da bir başarının komplo teorisine bulaşmadan kalması mümkün değildi. o yaz, ducadam ortadan kayboldu. çavuşesku tarafından vurulduğu söylentileri yayıldı. tam beş yıl sonra geri döndü. bir hastalık geçirdiği için tedavi olduğunu söyledi. ama çoğu kişi, bu esrarengiz kayboluşun arkasında gerçekten çavuşesku olduğuna ve verilen ödülün, romanya'ya kazandırdığı kupanın yanında çok önemsiz olduğunu söylediği için cezalandırıldığına inanıyor.
onun hikâyesi, 1980'lerin sonlarında steaua'nun yaşadığı ilginçliklerden sadece bir tanesiydi. kulüp rekor kırarak 104 maçta mağlup olmadı. bu seride hakemlerin katkısı olduğu kesindi. bazı maçlarda 90 dakika, steaua gol atana kadar esnedikçe esnedi. ama bu bile onların avrupa'yı dize getiren harika bir takım oldukları gerçeğini karartamadı. steaua'nın saltanatı bir maç sürdü. ertesi sezon, anderlecht, yarı finaldeki mağlubiyetin öcünü alırcasına onları eledi. ancak 1987-88 sezonunda steaua bükreş yine son dört arasına kalmayı başardı fakat benfica'ya kaybetti. bir sonraki sezon daha iyiydiler; final yolunda göteborg'u 5-1, galatasaray'ı 4-0 yendiler fakat finaldeki rakipleri arrigo sacchi'nin takımı ac milan'dı. eşleşmenin galibi 4-0'la milan oldu. "maç bittiğinde tükenmiş haldeydim" diyor steaua kalecisi silviu lung. "hayatım boyunca hiçbir maçta o kadar çok top çıkarmak zorunda kalmadım."
steaua'nun güneşli günleri böylece bitti. 1989 yılındaki devrimin ardından kaynaklar kesilince takımın en iyi oyuncuları başka takımlara gitti: hagi, lacatus, balint, iovan, petrescu ve rotariu ayrıldı. avrupa'nın bir numaralı kupasını kazanan ilk doğu avrupa takımı olmasının üzerinden 20 yıl geçen takım, bu yıl şampiyonlar ligi'nde gruplarda mücadele etme hakkı kazandı (dokuz yıldır bunu başaran bir başka romanya takımı olmadı). fakat tüm bu senaryonun tekrar yaşanabilmesi yani steaua'nun tüm yolu sonuna kadar kat edeceğine bahse girmek için gerçekten çok cesur olmak gerekir.