ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
steau bükreş, romen millî takımı'yla özdeşti ve avrupa'nın en büyük kulüplerinin peşlerinde koştuğu futbolculara sahipti. balint, petruscu, stoica, hagi, dimıtrescu ve rotariu uluslararası düzeyde oyunculardı.
olayların nasıl gelişeceğini herkes heyecan içinde bekliyordu. takım böylesi maçları çıkarabilecek güç ve diriliği gösterebilecek miydi? bunun cevabını bilen yoktu. galatasaray, o ana kadar olağanüstü bir performans gösterrniş ve bu yüzden övgü ve saygıyı çoktan hak etmişti.
ilk maç 4-0 steau bükreş'in lehine sonuçlandı ve takım, giderilmesi mümkün olmayan ilk yıpranma belirtilerini gösterdi. bu kadar yüksek bir düzeyde oynamaya devam etmek için coşkudan meşale gibi yanacak ateş ve motivasyonun gereksindiği "malzeme" tükenmişti artık.
izmir'de oynanması gereken rövanş maçı 1-1 sonuçlandı. bu, kulübün tarihine geçecek ve türk futbolunun imajını iyileştirecek bir sezona yakışır, muhteşem bir kapanıştı.
her şey, dört yıl önce üstünde oynanması mümkün olmayan, engebeli, kömür tozu kaplı sahada başlamış, sonra avrupa şampiyon kulüpler kupası yarı finaline kadar gelinmişti. bütün türkiye'nin, büyük günleri yakalama konusunda ümitlenmesini sağlayan bir başarıydı bu.
eğer galatasaray sadece uluslararası maçlarla ilgilenmekle kalmasa ve türkiye ligi'ni göz ardı etmeseydi, bu mümkün olabilirdi de. çünkü, ne yazık ki, 1988-89 sezonu sonunda galatasaray puan cetvelinde üçüncü sırayı alabilmişti, puan açısından çok gerilerde kalmış, fenerbahçe'den 24 puan daha az toplayarak bir sonraki sezon için ancak uefa'ya katılma hakkını elde edebilmişti. ondan sonraki yıl ise bu da mümkün olamadı.
ne yazık ki, avrupa kupası'ndaki sevindirici başarıların yanı sıra ligde şampiyonluk için yapılacak gündelik işler unutulmuş ve gelecek yıl uluslararası piyasada ciddî bir yer edinmek için gereken yapılmamıştı.