ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
bursa ve rizespor da bizim için şampiyonluk mücadelesinde özel konumu olan takımlardı. bunlara son olarak da, üç yıl önceki çıkışından sonra, o yıl puan cetvelinde üçüncü sıraya yerleşen ve bütün ligin en tehlikeli hücum oyuncusunu bünyesinde bulunduran samsunspor eklenmişti.
tanju çolak gibi, türkiye 1. futbol ligi'ne katılışının daha ilk yılında 33 golle gol krallığını yakalamış olan bir futbolcu samsunspor'da oynuyordu.
o sezon trabzon ve fenerbahçe karşısında kendi sahamızda iki önemli maçı kaybettik. son hesaplaşma anı geldiğinde önemini daha iyi belli edebilecek iki yenilgi...
bereket versin ki, bu yenilgilerin etkisi altında kalmadık. takım kişiliğini ortaya koydu. fenerbahçe karşısında rövanş maçını kazandı ve trabzon'da da hakkıyla 0-0'lık bir beraberlik sağladı.
daha da kötü sonuçlar doğurabilecek yenilgileri ise ankara'da gençlerbirliği, yeşil şehir bursa'da bursaspor ve en kötüsü, karadeniz kıyısındaki, çayı ve tüm dünyaya sattığı fındığıyla ünlü rize'de rizespor karşısında almıştık.
rizespor, aşırı fanatik bir taraftar kitlesinin desteğiyle, bize uzun zamandan beri yaşamadığımız dişe diş bir mücadele örneği verdi. rakibimiz, bu galibiyetiyle olası bir küme düşme tehlikesinden de uzaklaşmıştı. tükenmez bir çaba ve hırsla imkânsızı mümkün kılmışlar ve ben de sonradan bu sempatik takıma kazandıkları zaferi canı gönülden helal etmiştim.
bu yenilgiden sonra, oyuncuların, kulüp sorumlularının ve tabiî sadık taraftarlarımızın üzüntüsünü ve çaresizliğini tahmin edemezsiniz. istedikleri hedefe bu kadar yaklaşmışken, sezon bitimine üç maç kala, bütün hayallerini sanki bir sel alıp götürmüştü.
her şey sonu gelmiş ve yitirilmiş, şampiyonluk daha da uzaklaşmış ve artık elde edilemez hale gelmiş gibiydi dışandan bakıldığında görünen buydu.
rize'de oyuncular, antrenörler ve diğer görevliler, hepimiz sahadan soyunma odalarına süklüm püklüm gittik. kum ve kömür tozu kaplı, bozuk bir sahada bizi açık seçik bir şekilde yere yıkmış olan rakibimizin yıldırıcı ataklarıyla yara bere içinde, bitkin ve küskündük...
soyunma odalarına, olup biteni düşünmenin sessizliği çökmüştü. uzun bir sezon boyunca yaşanan zorlanmaları, sonuca katkısı olan herkesin gösterdiği çabaları ve tabii ki bu son maça kadar beşiktaş'ın önünde iki puan farkla sürdürdüğümüz liderliği düşünüyorduk.
durumumuzun kazaya uğramış bir gemide bulunmaktan da kötü olduğunun hepimiz farkındaydık. sezon bitimine üç maç kala yeniden yelken açmak ve özlenen şampiyonluğa doğru yeniden yola çıkmak zorundaydık. rizespor maçından sonra yapabileceğimiz bir tek bu kalmıştı geriye.
düşüncelerimde çok uzağa, bambaşka bir yere gitmiştim...
ben bu takımın antrenörüydüm ve burada karşımda oturanların hepsinden sorumluydum. kimi gözyaşlarını tutamıyordu. kimi bu yenilgi karşısında kendimizi savunamamış olmanın öfkesini içinde taşıyordu. son yılların sürekli ileri doğru gelişimini, bu maçı kaybetmemiş olsaydık zaferle noktalamış olabilirdik.
hepimizi ikna edecek bir şeyin ortaya çıkması gerekiyordu. herkesi yeniden ayıltacak ve kendine getirecek bir şeylerin olması gerekiyordu.
faydası olabilecek tek şey, beşiktaş'ın da yenildiği haberinin gelmesiydi, ama bu olmadı. gerçek oydu ki, 1986-87 sezonunun bitimine üç maç kala beşiktaş'la aynı puanda ve averaj farkıyla umutsuz bir biçimde gerideydik. beşiktaş gibi bir takım böyle bir şansın elinden alınmasına izin vermezdi.
rizespor maçanda ortaya çıkan eksikliklerimiz karşısında içimi hiddet ve öfke kaplamıştı. erhan'ın sakatlanması, onu istanbul'da bırakmak zorunda kalmış olmamız ve takımın en önemli elemanlarından biri olan simo'nun maçtan bir gün önce, kaldığımız otelin yakınlarında uygun bir antrenman sahası olmaması nedeniyle ısınırken ayağını burkmuş olması ve rizespor karşısında sahaya çıkamaması da durumu değiştirmiyordu.
sezon boyunca büyük çaba göstermiş olan oyunculara yeniden toparlanma gücünü verecek sihirli değneğin nerede olduğunu kendi kendime soruyordum.
belki de ben makul ve net bir düşünce geliştiremevecek kadar depresyon içinde ve felçleşmiş durumdaydım.
ama yaşadığımız fiyaskoyu atlatacak ve takımın kendine olan inancını yeniden kazandıracak çıkış yolunu bulmak zorundaydım...