ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
futbolda olumlu, olumsuz her şeyin yaşandığı bir sezon oldu 1986-87.
büyük maçlar çıkardık ve can sıkıcı yenilgiler yaşadık. daha fazla mutluluğun olanaksız olduğu günler de vardı; insanın kendinden ve dünyadan kuşkuya düştüğü anlar da...
zaferlerden sonra ışıldayan yüzler görüyordunuz. gazetelerde, coşku dolu koca puntolu başlıklar yer alıyordu; ama, bizi aynı zamanda zafer coşkunluğuna kapılmamak için de uyarıyorlar di.
kovalayıp, kovalanıp, diğer takımlarla başa baş giderken hiçbir kaçış yoktu. birbirimizi sürekli olarak kolluyorduk. herkes, diğer favorilerin, küme düşmekten kurtulmaya çalışan her hangi bir takımla yaptığı maçta tökezlemesini bekliyordu. yoksa aksi halde iş başa kalacak, şampiyon adayları karşısında maç kazanarak, puan farkı ya da averajla şampiyonluğu kazanmak zorunda kalınacaktı.
öyle maçlar yapıldı ki, daha dramatiği olamazdı. beşiktaş karşısında fenerbahçe stadında oynadığımız, sezonun şampiyonluk yolundaki en önemli maçını, çok umutsuz bir durumdayken cevat prekazi ve savaş koç'un golleriyle 2-0 kaznadık. bu sanki taze kuvvetle yebiden doğmak gibi bir şeydi. yine kendi gücümüzle şampiyon olacak duruma gelmiştik. böylece, bursa da kaybettiğimiz maçtan sonra durumumuzu tekrar düzeltmiş olduk. o maçta yakaladığımız bütün şansları rakibimize neredeyse hediye etmiş, mücadeleci bir oyun gösterememiş ve bursa'nın genç hücum oyuncularına çok fazla boş alan bırakmıştık.
başkanımızı bugün bile hâlâ tek bir kelime bile söylemeden, taşlaşmış gibi yedek kulübesinde otururken görür gibiyim. hepimiz gibi son derece kederliydi. dönüşte, yalova üzerinden feribotla yola koyulduk. gemideki taraftarlarımız özür kabul edecek halde değildi. sinirler o kadar bozuktu ki, içimizden bazılarının eve sağ salim varabilmek için yola yüzerek devam etmesi gerekebilirdi.
fakat sonra, bu kez beşiktaş ankaragücü'ne 1-0 yenildi. kıyasıya mücadeleyle geçen bir sezondu, insanın yıllardan beri önüne koyduğu bir amaca ulaşabilmek için bir yıl içinde bu kadar konsantrasyon, sinir gücü ve mücadele isteği gösterebilmesi, bıkmadan, yorulmadan çalışması ve hayatın güzelliklerinden vazgeçebilmesi gerçekten de şaşırtıcıydı.
onca kendi kendini zorlamayı, yüksek formda kalmayı, pes etmemeyi sağlayan motivasyonu yaratan neydi? irili ufaklı sakatlanmaları göz ardı edip, bir sonraki maç gününde hazır bulunmak için dişleri sıkabilmesini ne sağlıyordu?
bunun nedeni belki de yeni gelişen öz bilinç ve pek çok taraftan kabul görmüş olmaktı. bize sürekli pes etmeme, hele şimdi, diğerleri karşısında alnımız açık, türkiye 1. futbol ligi'nde kimin kral olduğunu gösterme imkânını veren, belki de kendini koruma güdüsüydü.
her şıkta oyuncular ve bir bütün olarak takım, meseleye çok daha temkinli ve güvenli bir biçimde yaklaşıvordu. artık başarısız olmaktan ve kaybetmekten korkmuyorduk. bizi yenebilmek için ancak rakibin formunun zirvesinde bulunması ve çok özel bir gün yakalamış olması gerekiyordu.
o yıl beşiktaş, fenerbahçe, trabzon ve samsun gibi takımlar karşısında maça çıkarken motivasyon eksikliği ya da kendini üstün görme gibi sorunlar yaşanmadı. türk futbolunun, zengin bir geleneğe sahip olan bu kulüplerinin isimleri bile saygı duymak ve motive olmak için yetiyordu.