16 kanunuevvel (aralık) 1932 tarihli cumhuriyetten;
ingiltere - avusturya
bütün dünyayı alâkadar eden mühim maçın şayani dikkat tafsilâtı
londra «hususî» — autopolo» denilecek bir nevi oyun olsa bu hususta kullanılacak en muvafık otomobillerin markası acaba ne olabilirdi? işte bu ve bu gibi binbir türlü mühim mesaili düşünerek ingiltere - avusturya gibi cihan futbol âleminin bu iki kahramanının çarpıştığı maça gittim. bu oyun olsa olsa felsefe muallimleri için bir «sürprise» olabilirdi, halbuki bizim gibi «habitue» ler için dört kere dört on altı eder kadar tabiî idi.
ingiliz'ler, avusturya'lıları 4-3 yendiler. fakat fena surette teşkil edilmiş olan ingiliz takımı az daha kendi sahasında mağlûbiyet acısını tadıyordu. auvsturya'lılar bu oyuna aylardanberi hazırlanırken, ingiltere futbol federasyonu, acaba ingiltere’yi temsil etmek üzere toptan olarak «arsenal» ı mı, «aston villa» yı mı, yoksa «everton» u mu çıkaracak diye bir iki hafta vakit geçirdikten sonra maçtan iki gün evvel takımı teşkil ve ilân etti. ingiltere takımının, ömürlerinde birbirlerile bir kere bile oynamamış oyunculardan müteşekkil bulunduğu yetişmiyormuş gibi, üstelik bu oyuncular oyun tarzları hiç te birbirininkine oymıyan kimselerden seçilmişti.
ingiliz takımında iki büyük ve affedilmez hata irtikâp edilmişti. o da daima acık bir oyun tarzı takip eden müdafiin önüne «roberts» gibi geride oynıyan bir merkez muavin konulacağına «hart» gibi çok ileride ve daima akınların merkezi sikletini teşkil etmek istiyen bir oyuncu konması ve meşhur «jack» ile senelerdenberi «arsenal» de beraber oynamakta olan ve «crooks» dan çok yüksek ve daha teknik sahibi bir oyuncu olan «hulme» nin sağ açığa konmaması. avusturya’lıların gollerinin üçünü de merkezden yapmış olmaları, bu hataları barız bir surette gösteriyor.
oyun kuru bir hava ve sahada belçika’lı hakem «m. langenus» un idaresinde başladı ve gayet seri bir surette devam etti. en çok hayret ettiğim nokta, oyunun başından sonuna kadar bu sür'atin muhafaza edilmiş olmasıdır. bazan topu gözle takipte cidden güçlük çekiyordum.
başlangıçtan beş dakika sonra ingiliz'ler birinci ve yirmi beşinci dakikada da ikinci gollerini kaydettiler. ilk devre bu suretle 2-0 ingiltere lehine bitti. bu devrede nisbeten iyi bir oyun oynamış olan ingiliz takımının ikinci devrede avusturya'lıları ispanyol'ların akıbetine uğratacağı zannolunuyordu. halbuki avusturya'lılar, ingiliz merkez muavinile müdafilerinin anlatamadıklarını anlamışlar ve taktiklerini ona göre değiştirmişlerdi. bu devrede kısa ve kıvrak paslarla, merkezden hücuma başladılar ve oyuna başladıktan beş dakika sonra da «gschweidl» ilk golü yaptı. avusturya hücumları bir aralık o kadar arttı ki ingiliz müdafileri, kalelerini kurtarmak için üç kere birbiri arkasına korner yapmak mecburiyetinde kaldılar. nihayet «blonkinson» un uzun bir vuruşu ile kendisine gelen topu sürerken yack; fîzesta tarafından tam ceza çizgisi haricinde hatalı olarak durduruldu, bunun üzerine hakem bir firikik verdi «haugton» un on metre geriden koşarak çektiği tutulmaz bir şütle ingiliz'ler üçüncü ve biraz sonra da «yack» tan aldığı bir pası hüsnü istimal eden crooks'un ayağile dördüncü gollerini yaptılar. oyunun bitmesine dört dakika kala kornerden gelen topu «zischek» dünyada hiç bir kalecinin tutamıyacağı bir şütle ağlara takarak avusturya’nın üçüncü ve son golünü yaptı.
ingiliz takımı ekseriya kendi «standard» oyunundan çok aşağı bir oyun oynadı, ancak arasıra kendisine yakışacak bir oyun gösterdi ve gollerinin hepsini de o sıralarda yaptı. ingiliz'ler çıkaracakları en fena takımın bile, yarış atları gibi beslenmiş ve bir arada çalıştırılmış ve dünyanın en iyi takımı namı verilmiş olan bir takımı yeneceğini gösterdiler. halbuki geçen yaz istanbul'da bu maçın bahsi geçerken, iki gözüm zeki’ciğim, ingiliz profesyonellerini o derekeye indirmişti ki, nerede ise istanbul'a getirip topuna birden başlıbaşına yenecekti.
ingiliz takımından «hibbs», «blenkinsop», «haughton» iyi gack çok iyidiler. «crooks» ise bir gol yapmasına rağmen, baştan sonuna kadar bozuk oyunile kendisine gelen pasları kaçırdı ve muhacim hattının lâyıkile anlaşmasına mani oldu. avusturya’lıların hepsi iyi olmakla beraber bilhassa kalecileri bir harika, sağ müdafi ve merkez muavinleri çok iyi idiler. eğer kalede «hiden» olmasaydı, avusturya'lılar muhakkak ki oyunu 6-3 mağlûp vaziyetinde bitirecektiler. «hiden» in en umulmıyacak vaziyette çekilen en âni ve tutulmaz şütleri kurtarmasına ancak hârika denebilir. diyebilirim ki 1926 da prag’da slâvya’ya karşı oynarken gördüğüm ve o zamanlar en parlak devresinde bulunan o zamanki zamora'dan daha iyidi. avusturya'nın en iyi açığı olduğunu söyledikleri ve şüphesiz sporcularımızın «admira» nın istanbul’u ziyaretinden tanıdıkları vogl belki de gol olacak bir vaziyette ıska geçmesine rağmen muhacimlerin en iyilerinden birisi idi. fakat bilâşek ve şüphe sahadaki on muhacim arasında en iyisi «arsenal» ın yirmi bin ingiliz lirasına bile satmadığı jack idi.
eğer ingiltere futbol federasyonu ilk tasavvurunu file çıkanp «arsenal» ı olduğu gibi oynatsaydı muhakkak olarak hem dört golden fazla atarlar, hem de üç gol yemezlerdi. burada bir profesyonel millî takımı teşkil edip onu aylarca değil, hatta üç hafta bile bir arada antrene etmek imkânsız. çünkü hiç bir kulüp oyuncusunu, haftalarca takımından çıkararak, kupa ve lik maçlarında kendi vaziyetini tehlikeye düşürmek istemiyor. şurası gayet tabiî ki «jack», «james», «roberts» olmıyan bir arsenal takımını kimse görmeğe gitmez ve bu yüzden yalnız o kulübün hasılatı azalmış olmakla kalmaz, bu müddet zarfındaki maçların belki de hepsinde yenilerek halkın alâkasını ilelebet olmasa bile uzun bir müddet için kaybetmiş olur. kulüplerin federasyon üzerindeki tesirleri o dereceye varmış ki, kupa ve lik maçlarına zararı dokunmasın diye beynelmilel maçlar hep hafta aralarında oynanıyor. bu sebepten bu maç ta wembley yerine chelsea kulübünün sahası olan stamford bridge gibi nisbeten ufak bir statta ve elli bin kişi gibi az bir seyirci önünde oynandı.
halkın gösterdiği misafirperverlik ve centilmenliğe hayran oldum. avusturya’lıları o kadar alkışladılar ve onların kaçırdıkları fırsatlara o kadar hayıflandılar ki, bütün oyunun devamınca ben, ingiltere takımı kendi takımım olmadığı halde, ingiliz'lerden çok daha sinirli ve galibiyetini istediğim ingiliz takımının alacağı neticeyi daha büyük bir endişe ile bekliyordum.
sözümü bitirmeden şunu söylemek isterim ki, bence ingiliz sistemi karşısında hiç bir avrupa sistemi muvaffak olamaz. ingiliz kombinezonunu başka bir kombinezonla bozmağa çalışmak dakikada yüzlerce devir yapan bir tayyare motörünün arasına bir çubuk sokarak onu durdurmak için uğraşmağa benzer.