türk ve rus futbolcuları sahaya kırmızı formalarla çıktılar
moskova 15 (darülfünun takımına refakat eden hususî muhabirimizden) — saat sekizi on dört geçe moskova garına dahil olduk. eskiden tanıdığımız simalardan henüz kimse yoktu. vagonumuza ilk seslenen zat moskova’da türk konsolosu arif b. oldu, refakatinde sefaret kâtibi izzettin b. vardı. beyanı hoşamedî eylediler. vagona bir matmazel ile bir iki zat daha geldi. sovyet hariciye vekâletinde şark şubesinden izam olunan (polekof) yoldaş bize tercümanlık ediyordu. gelen zatlar spor teşkilâtı umumî kâtibi (lef) yoldaş ve bu teşkilâtın haricî şubesi kâtibi matmazel (nelli kıdmazova) başta olmak üzere teşkilât erkânı idi. samimî bir tavır ve lisan ile bize hoş geldiniz dediler, hatır sordular. teşekkür ve beyanı memnuniyet ettik.
bize tahsis olunan hususî ve taksi otomobillerile dinamo stadına gittik. burası moskova'nın şimali garbî müntehasına yakın bir mahaldir. büyük ve mükemmel caddelerden sonra nihayete kadar devam eden koruluk ve bahçeli parklar arasında yapılmış muazzam bir stat. büyük antresinden girince çok şirin ve çok şık tarhedilmiş bahçecikler. antrenin sağında iki katlı kübik manzaralı bir küçük köşk. burası bizlere tahsis edilmiş. yandan bir merdivenle çıkılıyor. merdiven kırmızı kumaşlarla süslenmiş, basamaklara yol halıları serilmiş. binanın üstüne boydan boya kırmızı bir kumaş üzerine beyaz ile ve büyük harflerle hoş geldiniz yazılmış. merdivene dizildik, resimler çıkarttık. köşkte yerlerimizi gösterdiler. bu köşk içi de dışı gibi kübiktir. bir büyük salonu ile üç odası var. odaya girer girmez kendimi istanbul’da bir karanfil bahçesinde zannettim. büyük büyük vazolar ve çiçeklikler içine yığın yığın, rengârenk keskin kokulu karanfiller doldurulmuş.
odalarımıza taksim olduk. yerlerimizi aldıktan sonra bizi stadın duş dairesine götürdüler, sıra sıra höcereler en son sistem konforlu duş mahalleri, bir kaç yüz kişilik soyunma dolapları bu muazzam stadın küçük bir kısmını işgal ediyor. hem sıcak, hem soğuk duş var. arkadaşlar hep birer duş aldı, duştan sonra stadın hususî ve çok lüks büfesinde bize bir çay sofrası hazırlanmıştı. havyar, tereyağı, peynir ile nefis bir kahvaltı ettik.
arkadaşlar istirahat için köşke avdet ettiler. ben ve zeki alâkadar zevat ile beraber kalarak program müzakeresine oturduk.
matmazel (nelli) ve (lef) yoldaş ile bize daimî mihmandar tayin edilmiş olan (sokolof) yoldaş ve teşkilâtın diğer alâkadar erkânı bu içtimada hazır bulundu. bizi yormamak şartile gerek moskova’da gerek bütün memlekette ne kadar fazla kalırsak o kadar memnun olacaklarını samimî bir surette ifade ettikten sonra evvelen moskova’da iki maç sonra leningrat ve harkof’ta birer maç olmak üzere dört müsabaka ve odesa’da da bir oyun oynamağı arzumuza terkettiler.
çok samimî ve çok mültefit bulunan bu zevat her arzumuzu kabule müheyya olduklarını ve her türlü esbabı istirahatımız için azamî gayret edeceklerini söylüyorlardı.
aramızda hakemlik edecek bir zat olup olmadığını sordular, vardır dedik. hangi oyunda hakemlik etmesini arzu edersiniz diye sordular.
bizim için sizin hakem, bizim hakem diye bir fark olmadığını, hatta iki oyunu da onların hakemi ile maalmemnuniye oynıyacağımızı söyledik. ısrar ettiler. iki maçtan birini sizin hakem idare etsin dediler. biz onlara terkettik, onlar bize ısrar ettiler. nihayet zeki mes’eleyi halletti. avucuna dir düğme sakladı. bu düğmeyi bulan tarafın hakemi birinci oyonu oynatacaktı, matmazel (nelli) düğmeyi buldu. birinci maçın hakemi onlar tarafından intihap olunacak, ikinci maçı da bizim hakem kemal rifat b. idare edecek.
hallolunacak bir müşkül daha kalmıştı: formalar. bizim formalar da kırmızı, onların da kırmızı. biz değiştirelim dediler. hayır dedik, bir defa siz değiştirin, bir defa da biz. gene ısrar ettiler. bu işi de ben halledeyim dedim, oyuncularımızı ayırmağa lüzum yok. mademki dost ve kardeş oyunudur. yirmi iki oyuncu da ayni formayı taşısın.. iyi ama hakem nasıl farketsin dediler, hakeme ihtiyaç yoktur. idman sahasında dostlar birbirinin hakkını hakemsiz de teslim ederler, dedim, hep gülüştük.
23 pazar günü (leningrad) da oranın muhtelit takımile 27 perşembe günü (harkof) ta okrayna muhtelit takımile oynıyacağız. maahaza f bugünleri bu akşam zeki ile bir daha tetkik edeceğiz. istirahatimize vakit kalsın diye tren zamanlarına ve aralardaki seyahat müddetlerine göre bu tarihler bize muvafık gelmezse tebdil edeceğiz.
stadı gezdik. ne muazzam, ne mükemmel bir bina, serapa beton. saha ne kadar güzel, yemyeşil dört parmak çimen. etrafında güzel iki pist. atlamalar ve atmalar için ayrı ayn yerler var. stadda otuz bin kişilik numaralı oturma mahalli var, ayakta durabilecek kısımlar müstesna.
stat hükûmetin muavenetile yapılmış, fakat bugün münhasıran dinamu kulübünün idaresindedir.
bugün bir yevmi mahsus imiş. sahada yüzlerce genç, dinç, idmancı koşuyorlar, atlıyorlar, atıyorlar, askerî bir muzika terennüm ediyor. kısım kısım kıtaatı askeriye gelip gidiyor, yarışlar yapıyorlar.
köşkümüzde bizim işlerimize bakmak üzere muvazzaf kılınmış tertemiz beyaz elbiseli kadınlar var. telefon var, odalarda kâğıtlar, hokka takımları, elektrik tesisatı, her türlü levazım mevcut.
tertemiz havalı, açık manzaralı bu yerden çok memnunuz. alayiş ve nümayişten uzak faka çok ciddî ve çok samimî hüsnü muameleden fevkalâde mütehassis olduk.
evvelki tertibe rağmen saat beş buçukta çaya götürdüler. bu kadar fazla ikram karşısında midelerimizin muhafazası ile iştigal etmek ayrıca mühim bir mes’ele teşkil ediyor. akşam yemeğini saat on buçuğa talik ettik. çünkü bizi at yarışlarına davet ettiler. gündüzün beşte başlayıp gece on bire kadar devam eden bu yarışların icra edildiği stat muazzam bir sahadır. fevkalâde büyük ve mükemmel bir binası vardır. at ve araba koşuları için mükemmel pistleri var. binlerce kişilik tribünleri var. bütün sahada elektrik tertibatı var. bu lâmbaların mecmuu bir milyon mum kuvvetinde ediyor, şimdi bu satırları da burada hususî bir tribünden yazıyorum. binlerce halk var, tek atlı briçkaların müteaddit yarışlarını seyrediyoruz.
saat dokuz lâmbalar gene yandı. yarış devam ediyor. herkesin elinde program bahsi müştereke iştirak ediyorlar. zeki beş ruble koydu, yirmi üç ruble aldı.