çocukluğum ve ilkgençliğim izmir’de geçti. babam fenerbahçelidir. ben de biraz dedemin etkisiyle, belki biraz babama inat, biraz da mustafa denizli zamanındaki başarıları sebebiyle galatasaraylıydım o zamanlar. çok sıkı bir futbol takipçisiydim. fanatiktim de, ama stadyumda çok nadir maç seyredebildim. galatasaray’ın cezası sebebiyle izmir’de oynadığı bir avrupa kupası maçı, birkaç milli maç, babamın misyonerlik çalışmaları kapsamında gittiğim bir iki fenerbahçe maçı ve birkaç tane de izmirspor, göztepe, karşıyaka, altay arasındaki yerel derbiyi hatırlıyorum hayal meyal.
seyrettiğim maçların hemen hepsi atatürk stadı’ndaydı. ilginç bir stattır atatürk stadı. dışarıdan koca bir beton yığınıdır. içeride büyük bir gizem saklıyor gibidir. stada girmek için uzun kuyruklarda beklersiniz dakikalarca. girdikten sonra bir sürü merdiven çıkarsınız. tribüne girmeden önce karşı tribünler gözükmeye başlar önce, koşar adım çıkılan son basamaklar ve beton grisini ferahlatan yeşil saha…
yapının büyüklüğü, kalabalık ve kocaman yeşil saha görüntüsüyle büyülendiğimi hatırlarım. birazdan orada dünyanın en önemli olayı olacaktır, olmalıdır gibi gelirdi ama bu büyü hakemin başlangıç düdüğüne kadar sürerdi sadece. akdeniz oyunları için yapılmış bu statta maç seyretmek işkence gibidir. sahanın uzak tarafında olan biteni görmek için dürbün gerekir. bu yüzden her seferinde “keşke televizyondan seyretseydim” dediğimi hatırlarım.
üniversite yıllarının sonuna doğru, biraz bu bir türlü tatmin olmamış statta maç seyretme hevesim, biraz da ersun yanal’la gümbür gümbür top oynayan takımın yarattığı rüzgar beni 19 mayıs’a getirdi. şampiyonluk yarışının iyice içinde olan gençlerbirliği adanaspor’la oynuyordu. stada girdiğimde sahada ısınan futbolcuların yakınlığına şaşırdığımı hatırlıyorum. kalabalık yüzünden maratonun en uç tarafında, saatli’ye yakın tarafta yer bulabilmiştim. bütün sezon hayranlıkla izlediğimiz takım yoktu sahada. azap dolu bir doksan dakika sonunda 2-0 mağlubiyetle ayrıldığımızı hatırlıyorum sahadan.
ertesi sezon ben askere gitmeye hazırlanırken gençlerbirliği avrupa kupası’ndaki efsane maçlarını oynamaya başlamıştı. deplasmandaki blackburn rovers maçında hz. ersun’un mucizelerinden birine tanıklık etmiştim televizyondan. lizbon’da ali tandoğan’ın frikiğinde gol diye bağırınca evdekileri uyandırmıştım. sonra aralık’ta askere gittim. parma maçlarının sonuçlarını gazeteden öğrendim, ankara’daki valencia maçını er gazinosunda seyrettim. rövanş maçını büyük heyecanla beklediğimi hatırlıyorum ama bir sorun vardı. maç saati çok geçti ve o saatte yatakta olmamız gerekiyordu. 3-4 arkadaş nöbetçi komutandan izin istedik, vermedi. biz de yatakhaneden kaçıp, gizlice girdik er gazinosuna. bütün maçı ve uzatmaları ha yakalandık ha yakalanacağız gerilimiyle izledik. elenmenin üzüntüsü askerliğin efkârına karışmıştı.
askerlik bitti, ankara’da işe başladım, ersun yanal gençlerbirliği’nden ayrıldı. o efsane takım dağıldı. ama 19 mayıs’ta maç seyretmenin keyfini unutamadım. ara ara maçlara gitmeye başladım. yanal devrinden sonra takımlar hiç keyif vermese de, tribünün kendine has naifliğini çok sevmiştim. gizli bir necdet özkazancı hayranıydım (tabi o zamanlar ismini bilmezdim, uzaktan seyrettiğim tribündeki neşeli bir ağabeyimizdi benim için). galibiyet sonrası domatesin çekirdeği ve bir baba hindi tezahüratlarını ondan dinlemek çok keyifliydi.
gençlerbirliği’ni ikinci takımım olarak saymaya, hangi takımı tuttuğumu soranlara “galatasaray ve gençlerbirliği” demeye başlamıştım ama bizans taraftarları içindeki kısır tartışmaların tarafı olmak zül haline gelmişti artık benim için. bir yandan da kazanan takımın taraftarı olmaktan vazgeçemiyordum. bütün çocukluğu ve gençliği sınav yarışlarında geçen birisi için normal olsa gerek. sonra, hangi maçtı kim söyledi hatırlamıyorum, rakip taraftarın “en büyük…, başka büyük yok” tezahüratına karşılık, bizim tribünden iki üç kişinin “en güzel gençler başka güzel yok” diye bağırdığını duydum. bunun üzerine uzun uzun düşündüğümü hatırlıyorum. büyüklüğe karşı güzellik…
artık hangi takımı tutuyorsun sorusuna “gençlerbirliği” diye yanıt veriyorum ve sorunun sahibinin yüzündeki şaşkınlığın keyfini sürüyorum. ve o gün bugündür güzel takımın yanında, güzel insanların yanında olmaya çalışıyorum. her geçen gün daha da zorlaşsa da.