29. deplasmanım ve gördüğüm 31. stad: gaziantep arena (710 km)
(...)
yediklerimizi azcık da olsa eritmek için çarşıda dolaşamaya başladık. üzerimdeki formayı gören bir esnaf “iki takıma da akşam başarılar” diyerek gönüllerimizi fethediyordu. teşekkür ettik. ardından yanımıza gelen bir adam “maça mı?” dedikten sonra kendisinin gençlerbirliği yöneticisi olduğunu söyleyip az önce 15 yönetici ile yemek yediklerini ve biraz dolaştıktan sonra stadyuma gideceklerini söyledi. “eyvallah” dedik ve bir süre daha dolaştıktan sonra dönüş yoluna geçtik.
arabaya yaklaşmak üzereyken üzerimdeki formayı gören bir genç, “abi yenin şunları ne olur, düşsünler!” dedi. “hayırdır?” dedik. 8 yıl gaziantep’te oynadığını, yönetimin hakkını yediği için futbolu bıraktığını söyleyip, “8 yılım gitti abi ne olur yenin şunları düşsünler” diye tekrarladı. “iyi olan kazansın dostum” deyip yürümeye devam ettik. ömer abim, “gaziantep halkı yenmemizi istiyor mali!” dedi. güldük.
arabaya atlayıp gaziantep arena’ya ulaştığımızda, arabayı kontrol eden polislere deplasman tribünün sorduk ve stadyumun çevresinde ilerlemeye başladık. o an stadyumun dış cephesinin 2 farklı renkte yapıldığını fark ettim. yani dış cephedeki çapraz şeritler çift renkte yapıldıkları için önce grimsi/siyahımsı görünse de ilerledikçe kırmızımsı görünüyordu. çok hoşuma gitti.
tribündeki yerimizi aldıktan sonra ilk iş olarak ural pankartını asmak istedik. beşiktaş maçında polisin gereksiz kuşkucu tavrı nedeniyle önce bir polisin yanına gidip durumu anlattık. “bize bir şey söylenmedi ama soralım” dediler. kısa bir süre sonra da, “asın” dediler. “eyvallah” dedik. ural abi de bizlerleydi!
erteleme maçı olduğu için maç tarihinden sonra transfer edilen banko oyuncusu anıl karaer’i oynatamayan ümit özat, antalya maç kadrosuna göre, sadece anıl yerine kamal ıssah’ı ilk 11’de sahaya sürmüştü. tarihinin en kötü sezonunu geçiren ve düşmesine ramak kalan gaziantepspor’un son nefesine kadar savaşacağını düşündüğümüz için ilk dakikalarda biraz geride oyunu karşılayabileceğimizi ama sonrasından oyunu dengeleyip gol bulamamız halinde gaziantepspor’un gardının düşeceğini tahmin ediyorduk.
fakat öyle bir maç izlemeye başladık ki şaşkına döndük! çünkü her iki takım da inanılmaz derecede beceriksiz ve uyuz bir oyun sergiliyordu. sezon başı ya da sezonun son maçıymış gibi her iki takım da vurdumduymaz bir şekilde sahada sadece takılıyorlardı.
31. dakikada ilhan parlar’ın ceza alanına girip çaprazdan çektiği şutu hopf’un çıkartması dışında futbol adına hiçbir şey izlemediğimiz ilk 45 dakika oldukça can sıkıcıydı.
ikinci yarıya alkaralar daha etkili başladı ama malum gol üretkenliğimizin “sıfırın altında” dolaşması nedeniyle “en azından bir puan alalım” diye konuşmaya başladık.
bu sırada, bilet satılmayan kale arkasının üst katına 50 kadar gaziantep taraftarı koşarak girdiler ve hep bir ağızdan “yönetim istifa” diye bağırmaya başladılar. görevliler kovalamaya başladılar. ama bu sefer de aynı ekip maratonun üst katında belirdiler ve bir kere daha “yönetim istifa” diye bağırmaya başladılar. biz maçı izlemeye devam ederken ise ortadan kayboldular. bir gün sonra gazeteden alanyaspor maçında yönetimi istifaya davet eden taraftarları cezalandırmak için yönetimin 13 tl olan biletleri 25 tl çıkarttığını ve bu yüzden taraftarların tribüne girer girmez “istifa” diye bağırdıklarını öğreniyorduk. aklıma aralık 2012’de taraftar maça gelmesin diye kale arkasını 40 tl yapan kasımpaşa yönetimi gelmişti. hem orada, hem de burada yüksek bilet fiyatının bizi vurması ise işin can sıkıcı tarafıydı.
70’de geliştirdiğimiz ani bir atakta gaziantep defansını eksik yakaladık. soldan uğur’un ortası muriqi’yi geçti ve serdar’ın önünde kaldı. o da topu filelere göndererek hepimizi havalara uçurdu!
golden sonra gaziantepspor baskı kurmaya çalışıyordu ama nerdeyse hiç etkili olamıyorlardı. tribünlerin bol bol “yönetimi istifa” tezahüratlarını işittiğimiz bu dakikalarda kısa bir süre gaziantepspor başkanı ibrahim kızıl’a küfretmeleri ise bardağı taşıran son damla oldu ve başkan ile yöneticiler şeref tribününü terk ettiler.