bülent gürsoy'un yazdığı "yaşamaya mecbursun" isimli romanda, o gün şöyle canlandırılmaktadır. zeynep, metin amca'nın yoğun bakımda yatarken bile maça gitme isteği karşısında kemal ile tartışmaktadır. kemal ise zeynep'e metin amca'yı anlayabilmesi için ona bir hikaye anlatmaya başlar.
***
-sizin bu futbol sevdanızı anlayamıyorum. anlamaya çalışıyorum ama olmuyor. altı üstü bir maç. iyileşsin de sonraki maçlara gider nasıl olsa. -evet, böyle düşünmen normal. ama sen metin amcanın yaşında değilsin. insan o yaşlara gelince böyle düşünmüyor işte. senden benden daha farklı bakıyor. ama şu anda biz de metin amca gibi düşünüyoruz. -siz kim? -bizim tayfa işte. maç kaçırmak, bizim kitabımızda yer almaz. -kemal, odaya gireli 2 dakika oldu, nasıl hemen futbol muhabbetine girdik, anlamadım. peki, anlat bakalım, neden maç kaçırmak bu kadar önemli. -metin amca birgün bize “yaş geldi 70’e dayandı, yarın ölüp gitsem, bir daha maça gidemeyeceğim, zamanım azaldı” demişti. o yüzden gittiği her maçtan zevk almaya çalışıyordu. yine bir maç günü tribündeydik. daha 12. saniyede golü yedik iyi mi. sonra bir gol, sonra bir gol daha. kendi sahamızda 3-0 yeniliyoruz. yarım saatte maç gitti. her golden sonra sigara yakan oturuyordu. 3.golü yedikten sonra tüm stad sustu. bir tek metin amca bağırıyor. görsen sanki 3-0 önde olan biziz. millet metin amcaya bakıp gülüyordu. deli bu diyorlardı. metin amca da herkese, “haydi kalkın bağırın” diye telkinde bulunuyordu. maç yarım saatte 3-0 olmuş, kimsede umut kalmamış ki. levent abi dedi ki, “metin amca kafayı yedi, şunun yanına gideyim de, bir kendine getireyim”. levent abi gitti yanına, “abi kendine gel, yeniliyoruz, maç gitti, harap etme kendini” dedi. sonra metin amca levent abinin kulağına bir şey söyledi. levent abi geldi, “kalkın lan, hepimiz tüm gücümüzle bağırıyoruz, teslim olmayacağız” diye bağırdı. -neymiş peki levent’in kulağına fısıldanan şu sihirli cümle. -metin amca “yarın öleceğini bilsen ve bu senin geldiğin son maç olsaydı, yine de böyle götünün üzerine oturur muydun” diye sormuş levent abiye. insan düşünmeden edemiyor. ya o maç senin gittiğin son maçsa. sonra biz bir başladık şarkılara. anam anam görmeliydin. yeniliyoruz ama tribünler desteğe devam ediyor diye futbolcular da şaşırdı. arada bir oyun durunca kafayı kaldırıp kaldırıp tribünlere bakıyorlardı. bizim taraf bağırmaya başlayınca, tüm stad başladı desteğe. devre bitmeden bir tane attık. ikinci yarı başladı. bir tane daha attık mı? tribünleri göreceksin, çıldırdık. takım da nasıl oynuyor ama görmelisin. dünyanın en iyi takımı gelse, o baskıya dayanamazdı. sonra bir gol daha, beraberlik geldi. artık son dakikalar, maçı almamız lazım, bağırıyoruz ama ses kalmadı kimsede. gürültü yapmak için koltukların üzerinde tepiniyoruz. son dakikalarda bir gol atınca, ayaklarımızın altından stadyum kayıyor zannettim. deprem gibi bir şey oldu. herkes birbirinin üstünde, herkes tuttuğuna sarılmış “gooooool” diye bağırıyor. oyuncakçı şevket, gole sevineceğim derken peruğunu koparmış kafadan, elinde peruk, “goool” diye bağırıyor ama sesi gitmiş, ses çıkmıyor. maç bitti, biz de bittik. kazandık ama ne kazanmak. o maçı metin amca sayesinde kazandık, çoğu kimse bilmez. maç bitti ama eve gitmeye halimiz yok. metin amca kısılmış sesiyle döndü dedi ki, “leventcim, işte hayatı da böyle yaşayacaksın. sanki son gününmüş gibi, dibine kadar. sonra kazanmışsın, kaybetmişsin önemi yok. şimdi ben dün ölmüş olsaydım, şu maçı kaçırsaydım, düşünsene neler kaçıracaktım. şimdi anladın mı beni” -ben bile anladım, levent kesin anlamıştır. -hah anladıysan sorun yok abi. -sen hani bana artık “abi” demeyecektin. ***