27. deplasmanım ve gördüğüm 29. stad: bahçeşehir okulları arena “alanya oba” (532 km)
(...)
dün hayretle, antalya ile alanya arasının 120 km olduğunu ve otobüsle 2,5-3 saat sürdüğünü öğrenince sabah 9.30’a bilet almıştık. ona yetişmek için 8’de uyanıp bu sefer de zeynep ablanın, antalya’dan önce uzunca bir süre kastamonu’da yaşadıkları ve geçen hafta orada olup sevdikleri yiyeceklerle antalya’ya döndükleri için, “kastamonu izleri” taşıyan nefis ötesi kahvaltısını mideye indirdik ve yola koyulduk.
dolmuş kıvamındaki otobüsümüz neredeyse her el kaldırana durduğu için alanya’ya vardığımızda saatlerimiz 12.15’i gösteriyordu. yolculuğun en kritik anı, benzinlikte otobüsten inen muavine, bir arabanın şükür sadece, dikiz aynasıyla çarpmasıydı. bir adım daha attıktan sonra araba çarpmış olsaydı bu yazının konusu tamamen değişirdi. verilmiş sadakası varmış, ufak bir kol incinmesiyle atlattı.
alanya’ya girerken gördüğümüz bir kamyonun arkasında yazan, “bize ayar olan çok ama frekansı yakalayan yok” yazısı abimle bir müddet gülümsememizi sağladı.
otobüsten indiğimizde hava sıcaklığı 18’i gösteriyordu. ilk iş olarak sahile indik ve bir süre yürüdük. artık üzerimizdeki polar da çok geliyordu. maça yarım saat kala taksiye atladık ve taksiciyle alanyaspor muhabbeti yaparak dağın eteklerinde bulunan oba stadyumuna doğru ilerledik. dağı tırmandıkça araba trafiği arttığı için yavaş yavaş ilerliyorduk.
sonunda misafir tribünün önüne vardık. taksiden inerken bizi gören alanyaspor’lu taraftarlar “hoş geldiniz” diyerek bizlere büyük bir nezaket gösteriyorlardı, bizler de teşekkür edip, “hak eden kazansın” dedik. “hoş geldiniz” aklıma doğrudan samsun deplasmanını getiriyordu ama aslında neredeyse tüm deplasmanlarda “hoş geldiniz”lerle karşılanıyorduk.
10.842 kişilik tek katlı “kutu” gibi stadyumun en enteresan özelliği ziyaretçi tribününün file, tel ya da cam ile çevrilmemiş olmasıydı. kısacası ziyaretçi tribünü kale arkasındaki ev sahibi tribünleri ile aynı konfora sahipti.
maçtan önce ve sonra alanyaspor taraftarları, “ilhan cavcav ölmedi kalbimizde yaşıyor” tezahüratlarıyla gençlerbirliği kulübüne ve taraftarlarına güzel bir jest yaptılar.
nevzat, onur ve kubilay abiler de maç için sabah istanbul’dan yola çıkıp alanya’ya gelmişlerdi. stadyuma giderken onların vıp tribününde olacağını öğrendik ve çıkışta buluşmak üzere anlaştık.
devre arasında ahmet çalık, irfan can kahveci ve stancu’nun satılması ve özellikle defansta ahmet’in yerini dolduracağını düşündüğümüz ante’nin sözleşmesinin karşılıklı fesih edilmesinden ötürü gençlerbirliği ligin ikinci yarısına felaket bir giriş yaptı. önce kasımpaşa’ya 3-0 yenildi, osmanlıspor’la 1-1 berabere kaldı ve kayserispor’a 3-2 yenilerek türkiye kupası’ndan elendi. buna karşılık ligde oynadığı son 5 maçta sadece 1 puan toplayan alanyaspor, yeni hocası safet susic ile ilk maçına çıkıyordu.
irfan’ın gidişinden sonra gol yollarında pozisyon üretebilecek sadece serdar gürler ve aydın karabulut kalmıştı ama teknik direktör ümit özat, aydın’ı ilk 18’e bile almayarak pozisyon üretme şansımızı %50 düşürmüştü. öyle de oldu. maç başlar başlamaz özellikle uğur çifçi’nin kanadından akın akın gelen alanyasporlular tehlike yaratmaya başladılar ki, daha 6. dakikada 1-0 öne geçmeyi başardılar. golden sonra gençlerbirliği’nin hareketleneceğini düşünüyorduk ama ne bireysel olarak, ne de takım halinde kırmızı-siyahlılar en ufak bir pozisyon dahi yaratamadılar. devre biterken alanya’nın skoru 2-0 yapması da iyice morallerimizi bozmaya yetmişti.
maçın 30. dakikası civarında 50’lerinde bir çift ve 20’lerinde oğulları tribüne giriş yaptılar. devre arasında, oğulları cuma günü çalıştığı için ankara’dan gece 3 yerine 4’te yola çıktıklarını ve maça yetişemediklerini, ankara’da maçlara geldiklerini ve zaman buldukça deplasmanlara gittiklerini öğrenecektim. teyzenin gittiği deplasmanlardaki stadyumları ve takımları tartması ise inanılmaz hoşuma gitti!
bir umut izlemeye başladığımız ikinci yarının daha 4. dakikasında farkın 3’e çıkması ile içimizdeki en ufak umut kırıntılar da yok olup gitti. muriqi’nin son dakikada üst direkten dönen kafa vuruşu hariç takım 90 dakik boyunca çok ama çok kötü futbol oynadı ve sahada 3-0 yenilgiyle ayrıldı.
devre arasında alanyaspor’a giden landel’in maç sonu doğrudan tribüne gelip formasını taraftarlardan birine vermesi maçın herhalde tek güzel anıydı.
alanyaspor taraftarlarıyla atkı değiştirerek ve görevli jandarmalarla muhabbet ederek kapıların açılmasını bekledik. süper lig’deki takımlar arasında jandarmanın görevli olduğu tek stadyumun burası olduğunu öğrendik. zira diğer tüm stadyumlarda polisler görevliydi.
maçın başında sivil güvenlik görevlisinin bize işaret edip, “bir şey olursa sahaya atlamazsınız değil mi?” diye sorması ve benim de, “bir şey olmaz rahat ol” dedikten sonra rahatlayıp, “atlamanıza gerek yok zaten burada kapı var ben açarım” diyerek gülümsemesi günün en ilginç anıydı.
stadyumdan ayrıldıktan sonra onur, nevzat ve kubilay abiyle buluştuk. normalde son derece pozitif olan üçlü hem oynanan oyundan, hem teknik direktörden hem de cavcav sonrası kulübün “başsız” halinden son derece mutsuzdular. beraber bülent’in bulunduğu lokantaya gittik ve bir yandan bir şeyler atıştırıp, uzun uzun “ne olacak bu takımın hali?” sorusuna cevap aradık. bu sırada ümit özat’ın maç sonrası yaptığı açıklamalarla, takımda top yapan 2 oyuncu olan serdar ve aydın’a savaş açtığını öğrenince iyice morallerimiz bozuldu. “hayırlısı” demekten başka elden bir şey gelmiyordu.
yemekten sonra arabaya atladık ve önce atatürk havalimanına gidip istanbul tayfasıyla vedalaştık ardından da tramvayla merkeze ve akabinde zeynep ablamlara gittik. alışıldığı üzere, çay, kahve eşliğinde tatlıları hüplettik, bol bol muhabbet ettik ve geceyi tamamladık.