onu çok ufak yaşta tanımıştım... zayıf, çelimsiz bir çocuktu. zekice bakardı insana. sözlerinde espri vardı.. daha yeni yeni palazlanmış, basketbol oynamağa bağlamıştı.. sokulgan değildi. hele sevmediğine hiç. damdan düşme lâf söylerdi, bu sebeple o’na bazıları büyüğünü saymaz demişlerdi. o’nun iç dünyasının hakiki kavgalarını bilmeyenler o'nu şımarık, ukalâ, kendini beğenmiş olmakla suçlarlardı.. aslında ne bir megaloman, ne büyüğüne saygısız bir insan değildi can... bir sanatçının inişi çıkışı vardı o’nda... derbederliğin değil... ezilmişliğin daha sonra nefs itimadına dönüşü ve yapabilme kudreti. bu allah vergisi haslet o’nu spor alanında büyüttü...
kolay değil. italyan gazetelerine manşet olmak. kolay değil yabancı antrenörlerin kafasına ismini yazdırmak. kolay değil, futbolden milyonlar kazananlarla yanyana oynamak.. işte ufacık bir anı... 1958 yılında budapeşte'de fenerbahçe, csepel ile avrupa kupasının bir eleme maçını oynuyordu. nep stadının basın tribününde biz de bu maçı birkaç türk gazetecisi ile izliyorduk.. arkamızda macar futbolünü devleştiren dr. sebes, bukovi, bozsik ve hidegkuti oturuyordu.. o küçük can, adeta yeşil sahada bale yapıyordu.. adam geçişi, zarif pasları ve lefter'le yaptığı ver - kaçlar her defasında macar spor adamlarını ayağa kaldırıyordu. bu maç can için avrupa'ya açılan bir pencere oldu.. sonra yıllar yılı başarıdan başarıya koşuş.. işte bu gece elimizde büyüyen küçük can futbole veda ediyor.. artık o'nun zarif futbolunu sahalarda göremeyeceğiz.. herkes gibi biz de arayacağız.. kimbilir kaç yıl sonra, ne kaç yılı, kaç yıllar sonra bir daha bu çorak arazide bir nilüfer çiçeği çıkacak…