başkomutan harrington kupası veya türk’ün “namus maçı”
istanbul ve havalisi müttefik işgal güçleri ve ingiliz işgal orduları başkomutanı general charles harrington:
1-aşırı milliyetçilik, 2-anadoludaki asi güçlere silah, cephane ve adam şevki, 3-müttefik güçlere karşı düşmanca tutum içinde olma, suçlamalarıyla, 70 gün kapatıp, kapısına süngülü nöbetçiler dikilen fenerbahçe kulübünden, aslında, yukarıdaki 3 nedenle beraber, kendilerini sürekli yenip prestijlerini berbat eden futbol takımından şikayetçi idi..
ufuklarında güneş batmayan, 5 kıt’aya yayılmış o büyük ingiltere imparatorluğunun her yanından getirilen seçme futbolcuların fenerbehçe’-den her hafta dayak yemek ve bu türk takımını bir türlü yenememek hırs ve telaşı, bütün işgal kuvvetleri mekanizmasını huzursuzluğa boğmakta idi. tarihin en büyük savaşından muzaffer çıkanlar, nasıl olur da, hem de milli sporlarında, 11 türk gencinden kurulu ve (fenerbahçe) adlı bir takım önünde üstüste baş eğerlerdi!…
bu çok ağır durum, 1923 şubat başlarında, yüksek rütbeli bir çok ingiliz subayını büyük bir masa etrafında topladı. bunlar, başkumandanları general harrington’dan aldıkları emrin yerine getirilmesi, çarelerini aramaya koyuldular: • — ne yapmak gerekiyorsa yapılacak ve fenerbahçe artık mutlaka mağlup edilerek 4 yılı aşan bir süreden beri, devamlı zedelenen prestij, giderayak, mutlaka kurtarılacaktı!….
amaca ulaşmak için, taksim stadında tertipledikleri turnuvada derece alan ve futbolcuları altın madalyalarla ödüllendirilen şu en güçlü 3 takım seçildi: irish guardes (irlanda muhafızları), grenadiers guardes (bombacı muhafızlar) ve goldstream guardes (goldstream muhafızları).
bunların seçme elemanları, büyük davayı başarabilmek için, sıkı bir çalışmaya tabi tutuldular. haftalar yoğun çalışmalar arasında geçiyor, başkumandanın kesin emri gözönünde tutularak, hedefe tam bir güvenle ulaşmak için, malta’dan 2, cebelitarık ve mısır’dan da birer olarak, ayrıca 4 yeni takviye getiriliyordu.
kupa da londra’dan geliyor dava o derece önemli idi ki; ortaya, hem de kendileri tarafından, bir kupa konmakta idi. öyle bir kupa ki, amaç ve anlam bakımlarından, hiç kuşkusuz, bir benzeri yoktu. dünyanın en görkemli imparatorluğunun fenerbahçe adlı müteva-zi bir türk kulübünce zedelenen prestifini kurtarmanın simgesi bir kupa idi ve işgal güçleri kumandan ve ingiltere işgal orduları başkomutanı general charles harrington ismini taşıyacaktı.
böyle, önemi eşsiz bir kupanın, taşıdığı anlam ve isme yaraşır bir ihtişamda olması da gerekirdi. bu bakımdan, londra’ya yazıldı ve kupa oradan getirildi. boyu 80 santim, gümüş işlemeli ve gerçekten de büyük bir sanat eseri idi (istanbul gümrükleri o sıralarda bir emrivaki ile türk gümrükçülerin kontrolüne geçmişti. londra’dan gelen bu kupayı türk gümrükçüler ingilizlere vermek istememişler ve kupa uzun formalitelerden sonra gümrükten çıkarılmıştı.bu olayı, işgal yıllarında istanbul ingiliz fevkalade komiserliği yardımcısı h. armstrong, ömer rıza doğrul tarafından 1928 de türkçe’ye çevrilen, (türkiye nasıl doğdu?.) adlı kitabının 204. sayfasında nakleder.).
hedefin fenerbahçe olduğu gizleniyor çalışma 3 ay sürdü. takım hazır, herşey tamamdı. plan mükemmel şekilde yürütülmüş, hatta gafil avlamak için, rakibin fenerbahçe oluşunun gizlenmesi de titizlikle başarılmıştı. türk kulüplerine son anda meydan okunacak ve bunların en şöhretlisi ve hedef fenerbahçe, bu (defi) nin altında kalmayı hazmedemeyeceği için, mevsim sonunda yorgun ve şampiyonluk rehaveti içinde yakalanıp, hallaç pamuğuna çevrilecekti. böylece, tam 5 yıldır tistüste yığılan utandırıcı yenilgilerin öcü bir çırpıda toptan alınmış ve canlı hatırası olan o çok muhteşem kupa da ingiltere’ye götürülmüş olacaktı!….
(defi)yi yabancı basın ile yayınlıyorlar… nitekim, 1923 haziran ortalarında beyoğlu’nun yabancı ve azınlık gazetelerinde yayınlanan şu haber ve ilan şimşek gibi çaktı:
(ingiliz gartlar (muhafızlar) karması türk kulüplerine meydan okuyor. kazanana işgal orduları başkomutanının ismini taşıyan büyük bir kupa konan maçı kabul edecek türk kulübü, dilediği kadar, takviye almakta da serbesttir.)
türk ailelerinin yüreklerini dağlayan bu taptaze şehit acıları o yıllarda ancak fenerbahçe’nin ingilizler karşısındaki galibiyetleri ile dinmekte idi. şimdi ise, aynı düşmanın bu ağır meydan okumasını hangi türk kulübü kabul edebilecekti?., ya fenerbahçe de aldırmaz ise ne olacaktı?.. zaten, ingilizlerin hedeflerinin fenerbahçe olduğu herkesçe biliniyordu.
günler; aylar kadar uzuyor, kahr içinde geçiyordu. evet, fenerbahçe ne yapacaktı?. türk futbolünün, hatta gerçekte, artık türk ulusunun malı olan, bu (namus maçı) nı kabul edebilecekmi idi?..
fenerbahçe altta kalmıyor!.... aradan sadece 3 gün geçti. bir cumartesi sabahı, istanbul’un her dilden gazetelerinde, türk’ler için iç açıcı, yürekler ferahlatan şu haber okundu:
“ingiliz gardlar karmasının defisini fenerbahçe kulübü kendi öz kadrosu ile ve şartsız kabul etti!..”
gerçekten, 15 haziran 1923 cuma günü, kuşdili çayırı kenarındaki o beyaz ve tertemiz binada, türk sporunun kara günlerdeki bu kâbe’sinde, her zamankinden değişik bir hava esmişti. sabah 10 da, 2 inci kattaki küçük yönetim kurulu odasında başbaşa veren, genel sekreter nasuhi (baydar), genel kaptan galip (kulaksızoğlu) ve muhasip üye tevfik (taşçı) beylerden oluşan fenerbahçe yönetim kurulu, takım kaptanı zeki (sporel) beyle bir saat süren bir görüşmeden sonra, tarihsel kararı aldı ve meydan okuyanlara, tevfik beyin mükemmel tngilizcesi ile yazılan şu mektup hemen yollandı:
istanbul ve havalisi müttefik işgal orduları başkumandanlığı spor âmirliği canibi alilerine
harbiye-istanbul
(— fenerbahçe spor kulübü, bütün türk kulüplerine yaptığınız çağrıyı okumuş ve öğrenmiştir. kulübümüz, arzu buyurulan karşılaşmayı, yine arzu buyurulacak gün ve sahada, yalnız kendi kadrosu ile, yapmaya hazır ve cevabınızı beklediğini yüksek makamınıza bildirmekle şerefler duyar.)
maçın günü: 29 haziran 1923 ingilizler maç günü olarak, hemen 10 gün sonra, 29 haziran 1923 ü, saha olarak taksim stadını ve hakem olarak da avusturya milli takımının istanbul’da yerleşen meşhur santrhaf ve kaptanı antonin kratky’yi ileri sürdüler. fenerbahçe, bunların hiç birine itiraz etmedi. kabul edip maç gün ve saatini bekledi.
taksim stadının o günkü manzarası….. 29 haziran 1923 ün maç saati boğazları sıkan, kalpleri durduran heyecanlar arasında yaklaştı. beyoğlu caddeleri, tarihi topçu kışlası meydanını duldurmaya akın eden fesli, şapkalı, üniformalı binlerce insanla bir geçit töreni görünümü yaşıyordu. stadın demirkapı ve uzun geçitinden, birbirlerini adeta çiğneyerek girebilen halkın bir kısmının yüzleri soluktu. bir kısmı da, artık muhakkak gördükleri bir (fenerbahçe yenilgisi)nin neş’e ve zevkini nihayet ve kesinlikle duyar havası içinde, sevince kapılmışlardı.
bu kalabalık içinde neler ve kimler yoktu. yalnız fesli ve şapkalı siviller değil, fakat ingiltere imparatorluğu’nun 5 kıtaya mensup her renk, kılık ve rütbede üniformalıları da vardı ve binlerce idi:
kısacık ekose etek ve çıplak bacaklı iskoç askerlerinden, başları kalın ve geniş türbanlı hindu’lara, kızılca ve sarışın delikanlılardan, bellerinde yarım daire şeklindeki keskin satırları parıldayan kuzguni suratlı afrika yarı vahşilerine kadar!…
saha kenarındaki yüzlerce koltuk ve iskemle de işgal orduları general, amiral ve yüksek rütbeli subayları, renk renk ve çeşit çeşit üniformaları ve eşleriyle, yer almışlardı. bu arada, sırf bu maç için lnon duck diretnotıyle gelen malta valisi lord plummer de göze çarpıyordu. saha kenarında her 25 metrede bir avustralya ve yeni zelandalı süngülü askerler çifter çifter dolaşmakta, bu çok değişik toplulukta yegâne müşterek olan neş’e, az sonraki kesin zafere olan inancın derecesini göstermekte idi.
ortada beyaz örtülü bir masanın üzerinde o çok muhteşem, (general harrington kupası) da duruyor, etraf ve sahayı dolduran seyircilerle düşman orduları mensupları, taksim stadının bu günkü fevkalade dekorunu türlü düşünceler içinde seyrediyorlardı. o dercede ki, sahada fenerbahçe b takımının, ezeli rakibi galatasaray b takamını, canlı oyun ve navzat (usberğ) ın demir gibi şutlarıyla, 3-1 yenmekte oluşu en koyu taraftarları bile ilgilendirmemekte idi. bütün türkler (namus maçı) nı bekliyorlardı…
ingilizler sahaya çıkıyor,.. tam 5 yıl düşman işgali altında inleyen gamlı istanbul’un tarihsel stadının bu garip ve hüzünlü haziran akşamındaki bu olağanüstü manzarasını sonsuz heyecan, fakat sessizlik içinde seyrederek bekleyiş çok sürmedi. şiddetli ve sürekli bir alkış stadı yerinden oynattı: gardlar karması koşarak ve sanki tepine tepine sahaya çıkıyordu. yepyeni, gıcır gıcır formalar giymişler, kalp üzerinde, beyaz yuvarlak içindeki (g) harfi ile, fenerbahçe’yi yenmek için bütün güçlerini birleştirdiklerini ilan etmişlerdi. şapkalar havalara fırlatılıyor. hurra!. 1ar ve türlü dillerde bağırışmalar etrafı inletiyordu. hepsi fizikman güçlü, boylu boslu idiler. topa uzun uzun vuruyor, taksim tarafındaki gölgeli kalenin ağlarını delik deşik ediyorlardı. görünüş fenerbahçe ve türkler için korkunçtu!…
fenerbahçe de sahada!… bu müthiş gürültüler arasında, fenerbahçeliler de sahaya çıkıyorlardı. en önde, kaptan; üstat zeki olarak, yine başlar öne eğik, yine ağır ağır ve yine gösterişsiz harbiye yönündeki güneşli kaleye doğru yürüyorlardı. görünüşleri ve sahaya çıkışlarındaki bu tevazu o gerçek hüviyet ve şöhretleriyle taban tabana zıttı:
iki devreli koca bir lig süresince, hiç yenilmeden, hatta hiç de gol yemeden 58/0 skorlu ve 1862 de başlayan dûnla lig maçları tarihinde örneği yaşanmamış ve daha kaç yıllar yaşanamayacak bir şampiyonluğu yaratıp dünya futboluna armağan edenler sanki bunlar değildiler!…
hele, 5 yıl ve 50 maçta düşman takımlarını pe-şpeşe yenip kalelerini de delik deşik eden ve yaralı, yaslı ve ümitsiz bir ulusa güven aşılayıp gönüllerde taht kuranlar da sanki bunlar değildiler…. o kadar mütevazi idiler ve süngülü düşman muhafızları arasından ağır ağır geçip kalelerine yürüdüler!..
ancak, taksim stadı bugün artık bir başka âlemdi. bu kez, yıllardır ilk olarak, bir türk takımını alkışlamak ve tezahüratta bulunmaktan sanki gökler gürlemekte idi. canları gibi sevdikleri takımı tam 5 yıl alkışlamak hak ve zevkinden mahrum bırakılmış türk seyircisi, kurtuluş savaşının kazanılmasından doğan bir cesaretle, artık çekinmiyor, bütün gücü ve o birikmiş bütün sevgi hasretiyle, doya doya fenerbahçe’sini alkışlıyordu. haydi fenerbahçe!.. haydi arslanlar!… bugün de gösterin türk’ün gücünü!… feryatları beyoğlu göklerini inletmekte idi….
fenerbahçe her zamanki kadrosuyla.. kratky’nin düdüğü ile muhafızlar karmasının karşısında yer alan sarı-larcivertli takım her zamanki ünlü ve klasik tertibini koruyordu: kaleci : şekip (kulaksızoğlu) bekler : hasan kâmil (sporel), cafer (çağatay) haflar : kadri (göktulga), ismet (uluğ), fâhir (yeniçay) forlar : sabih (arca), aladdin (baydar), zekî (sporel), ömer (tanyeri) ve bedri (gürsoy). mevsim sonu oldukça yıpranmış bu yorgun kadroda futbolculardan bir bölümü yara bere içinde idi. soliç ömer de sahaya sakat çıkmıştı. ilk devre ingilizler üstün… maç sıkı ve sert başladı. ingiliz karması çok şarjlı ve görülmemiş bir ahenk içinde, son derecede çabuk oyunla fenerbahçe kalesine yükleniyordu. bu durum gürültülü tezahüratla desteklenirken, türk seyirci ile beraber, fenerbahçe takımında da aşikâr bir sinirlilik göze çarpmakta idi. o kadar ki, fenerbahçe’nin son bir-iki yıldır dillerde destan olan ahenginden ve türk futbolunun ilk beraberlik örneği, “zeki-alaaddin kombinezonu”ndan bir iz bile görülmüyordu. sadece devre ortalarında kaptan zeki’nin bir şutu ingiliz kalesi üst direğinden dönmüştü, o kadar…
dakikalar ingiliz baskısı altında ilerlerken, 34. dakikada, santrforun kurşun gibi bir şutunun fenerbahçe yan direğini sarsmasından bir dakika sonra, malta’dan getirilen chelsea’li soliç, 15 adımdan sert bir şut savurdu. şekip’e kımıldama imkânı vermeyen bu vuruş, topu bir anda fenerbahçe ağlarına taktı. şapkalar havalarda uçmuş, az sonra da, fenerbahçe ilk devreden 1-0 yenik ayrılmıştır. hazin bir devre arası…. iki devre arasında, nasuhi, gâlip ve tevfik beylerden kurulu 3 kişilik fenerbahçe yönetim kurulu ile, ilk türk futbolcusu, kurucu üye fuat hüsnü (kayacan) ve sami (coşar) beyler, taksim stadı giriş kapısının sağ tarafındaki o loş ve harap soyunma odasına girdiler. ingilizlerin çok hırslı ve sert oyunundan yara-bere içinde kalan ve asabiyet içinde adeta titreyip kıvranan takıma sükunet ve soğukkanlılık aşılamaya çalıştılar. normal oyunlarıyla hasımlarını mutlaka yeneceklerini, binlerce taraftar ve yüzbinlerce türkün bugün de kendilerinden kesin olarak galibiyet beklediklerini, bu mutlu sonuca ise sadece gayretle değil, aynı zamanda serinkanlılık ve şuurla erişebileceklerini onlara telkine çalıştılar.
bu 5 en eski fenerbahçeli, hakem kratky’nin tiz düdük seslerinden sonra, o loş ve rutubetli soyunma odasından çıkan 11 sarı-lacivertli futbolcuyu teker teker alınlarından üperlerken, hepsinin renkleri sapsarı ve gözleri de nemli idi!…
fenerbahçe hasmını sarsıyor… fenerbahçeli futbolcular 2. devrede asabiyeti üzerlerinden atmış ve etkili hücumlarla ingiliz defansını sarsmaya başlamışlardı. sağlı sollu ve ortadan hücumlarla o beton müdafaayı zorluyor, gardlar karmasında artık bir bocalama seziliyordu.
zeki’nin unutulmaz gollerinden ilki….. iki hasım tarafından yakından marke edilen zeki, 60. dakikada, ileri atıldı. ceza çizgisine geldi ve o tutulması imkansız müthiş sol şutlarından birini savurdu. top, sağüst köşeden gardlar karması ağlarında… şimdi de fesler havalarda uçuyor, alkış ve sevinç feryatları, yaşşaa!. ıar, haydi arslanlar!… sesleri beyoğlu semalarını inletiyordu….
bu beraberlik golü fenerbahçe’yi şahlandırmıştı. o her zamanki canlı ve soğukkanlı oyununu daha mükemmel bir uyum içinde uyguluyor ve güçlü hasmı ile bir gayret ve enerji yarışına girişmiş bulunuyordu.
türk futbol tarihi’nin yabancı maçlar bölümünün bu en iddialı karşılaşması, iki taraf olmuş kalabalığı heyecanlara boğuyordu. taksim stadı, hayatında böyle bir maç görmemiş, bu derece manevi bir heyecanlasarsılmamıştı. bu, bir futbol maçı değildi. türk sporcu gençliğinin namus ve şeref mücadelesi idi!…
dakikalar ilerledikçe halk yığınları sağa-sola dalgalanıyor, tel örgüler arkasındakiler ise birbirlerini çiğniyorlardı. saha kenarındaki yüzlerce koltuk ve sandalyedeki renk renk kıyafetli işgal orduları mensupları ve eşleri de artık yerlerinde oturamaz olmuşlar, başta malta valisi lord plommer olarak, onlar da mücadeleyi, heyecan ve asabiyet içinde, ayakta izlemeye başlamışlardı.
….ve işte galibiyet gölü…. işte, 74 üncü dakikaya gelinmişti. kaptan zeki, santrhaf ismet’in uzattığı topla defansı yine yardı. sağ ve solundaki iki yapışkan markajcısıyla beraber, yine 18 üzerine gelmişti ki, bütün gücüyle yeni bir sol şut savurdu. blackpool’un ünlü kalecisinin ok gibi planjonu faydasızdı. çünkü, türk futbol tarihinin o kıymettar ve eşsiz santrforunun sol bacağından o sert darbeyi yiyen meşin yuvarlak, kaleciden çok daha çabuk uçmuş ve bu sefer solüst köşeden ingiliz ağlarıyla kucaklaşmıştı.
bu öyle bir goldü ki!… bu, öyle bir goldü ki; kurtarılamazdı!.. bu, öyle bir goldü ki, hiçbir benzeri bu derece içten ve gönülden alkışlanmamıştı!… ve nihayet; bu, öyle bir goldü ki; türk’ün zaferini ve fenerbahçe’nin düşman karşısında yenilmezliğini kanıtlamıştı…..
ingilizler bütün varlık ve aylar boyu bütün emeklerini seferber ettikleri bu meydan okumada da yenilmişlerdi. çabalar boşa gitmiş, prestij, fenerbahçe azmi karşısında yine kurtarılamamıştı. sarı-lacivertli ocağın muzaffer çocukları taksim ufuklarını sarsan şiddetli alkış ve coşkular arasında hâki üniformalı ve göğsü renk renk şerit ve madalyalarla kaplı bir generalden tarihi kupayı aldılar. ingiliz generali o çok muhteşem, “har-rington kupası”nı galip fenerbahçe’nin kıymettar kaptanı zeki (sporel)e verirken çene ve elleri sinirden tir tir titriyordu!….
fenerbahçeliler el üstünde!…. tel örgüleri bir anda aşan binlerce türk, ka’n-ter içindeki 11 fenerbahçeliyi, harrington kupa-sıyla beraber, havalara kaldırdılar. coşkun tezahürat, etrafı dakikalarca uğultulara boğdu. tam 5 yıl süren karanlık mütareke ve işgal döneminin bu son imtihanı da yüz akıyla sonuçlanmış ve düşman karşısında 4 yıl ve 3 ay yenilmeyen fenerbahçe, ingilizlerin milli sporlarında türkün şeref ve onurunu, en güç koşullar altında bile, yine göklerde tutmuştu.
beyoğlu caddelerinde… aradan yarım saat geçti, geçmedi. mutlu sonuç, “fenerbahçe ingilizleri yendi!..:’, haberi bir kez daha, şehre yayılmıştı. taksim caddeleri onları görmek, ve sinelerine basmak isteyen ve her dakika artan binlerce türk tarafından tıkanmıştı.
bir heyet, halkın fenerbahçelileri görmek istediğini stada iletti. futbolcular stat balkonuna çıktılar. yer yerinden oynadı….
şoförler cemiyeti otomobiller göndermişti. ama, binebilmeleri ne mümkündü. ancak yüzlerce metre ötede, parmakkapı’da birbirlerini çiğneyen binlerce taktirkârlarının omuzlarından alınıp otomobillere bindirildiler ve her boyda renk renk düşman bayrakları asılı beyoğlu caddelerinde iki sıra olmuş onbinlerce insan içindeki türklerin coşkulu alkış ve yaşşşaaa!.. sesleri arasında geçip uğurlandılar.
aynı akşam lozan’da… türk sulh heyeti o günlerde lozanda idi. savaş meydanlarında kazanılan (istiklâl)in, (bir husumet cihanına karşı), sulh masasında da kazanılması ve korunması gerekiyordu.
düşman murahhasları pek hasis ve inatçı idiler. türk heyetine dayatıyorlardı. 8 aylık pazarlıkların sonuçsuz kalmasından ve tekrar başlamasından sonra, düşmanlık yine alevlenmiş, sakarya ve dumlupınarlar, bu kez adeta isviçre topraklarında yaşanmaya başlamıştı.
bu çetin pazarlık sıralarında, (harrington kupası maçı) türk heyetini de ilgilendiren önemli bir yurt olayı olmuştu. bu maçın pekiyi bildikleri anlam ve özelliği onları bu 29 haziran 1923 gününün akşamında büyük heyecan ve meraka düşürmüştü. geceleri de devam edilen müzakerelerin saati gelmiş, ancak, tarihi maçın sonucunu bildirecek telgraf henüz gelmemişti. lord gürzon’un halefi rombold, general pelli, marki gorani, venizelos ve diğerleri ouchy şatosunda türk murahhaslarını beklerken, onlar da lausan-ne palace’da bu telgrafı bekliyorlardı.
telgraf hihayet geldi. yüzlere de neş’e getirdi. heyet başkanı ismet paşa, gazeteci ali naci (karacan) beye:
(— heyetimiz adına meserretli tebriklerimi fenerbahçe kulübüne hemen telleyiniz. hepsinin ayrı ayrı ayrı gözlerinden öperim…)» dedi. sonra da ouchy şatosuna doğruldu. sulh müzakere salonuna girerken, bu kez mutlu bir tavır ve gurur içinde idi. her zaman soğuk şekilde selamladığı rombold’a bu defa manalı bir tebessüm gönderdi. alışık olmadığı bu iltifat’ın lord rombold üzerindeki tepkisi şaşkınlık olmuş ve türk murahhasları o geceki pazarlıklarda ülkelerinin menfaatini her zamandan daha kesinlik ve azimle korumuşlardır.
övünmek f.b.nin hakkıdır…. bir spor kulübünün ulusunun kaderi üzerinde bu harrington kupası maçında yaşandığı derecede olumlu ve geniş bir rol oynayabilmesi yer yüzünde her halde eşsiz olsa gerektir. bu bakımdan, eşsizlikler kulübü fenerbahçe, erişilmez ve silinmez bir milli şeref ve övünme mutluluğu ile de yoğrulmuş bulunmaktadır.