mehmet yüce'nin, "idmancı ruhlar: futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;
1924-25 mevsiminin bir başka önemli hâdisesi de, galatasaray-fenerbahçe arasında tertip edilmek istenilen bir kupa müsabakasıdır. eylül 1924’te “boş kaleye penaltı atılan maç” ( http://www.macanilari.com...krar_-192319244601--.html) sebebiyle husûle gelen gerginliği bir nebze olsun gidermek için maarif vekili vasıf bey tarafından bir maarif kupası tertip edildi. bu kupayla ilgili de dört maddelik bir protokol kaleme alındı. buna göre;
1) maarif vekili bey tarafından vaz edilmiş maarif kupası maçı, 31 teşrin-i evvel cuma günü saat tam üç buçukta taksim stadyumu’nda veyahut ünyon kulüp (union club)’de icrâ edilecektir.
2) bu maçı bitaraf ingiliz veya ecnebi hakem idare edecektir.
3) her iki kulüp maarif vekili vasıf ve adliye vekili necati beyleri davet edecek ve şereflerine maç akşamı tokathyan veya pera palas’ta müştereken bir ziyafet verecektir.
bu müsabaka yapılmadı, yapılamadı. nedenine sonra değineceğim. ancak bu protokol galatasaray-fenerbahçe rekabeti veya düşmanlığının nasıl çığımdan çıkmış olduğunu göstermesi açısından önemli. bakanlar devreye giriyor, kupalar tertip ediliyor, ziyâfetler veriliyor...
fenerbahçe kulübü, reisliğini esrarengiz adam yusuf ziya bey’in yaptığı futbol federasyonu ile kavgalıydı. bu sebeple matbûat, yani basın yoluyla da fenerbahçe’ye yakınlığı bilinen çelebizâde sait tevfik’in spor âlemi ve ali naci bey’in akşam gazetesi, federasyonu deyim yerindeyse topa tutuyordu. buna mukabil karşı taraf yani galatasaray, sessiz bir siyaset izliyorsa da, onun yerine galatasaraylı tahir yahya’nın çıkardığı türkiye idman mecmûası ve yine mekteb-i sultanili yunus nadi bey’in cumhuriyet gazetesi refiklerine cevap yetiştirmekten geri durmuyordu. kavga üç cepheye sıçramıştı. birinci cephede kulüpler, ikinci cephede fenerbahçe ve futbol federasyonu, üçün-cüde ise fenerbahçe ve galatasaraylı matbûat dünyası...
aradan bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen fenerbahçe ile galatasaray arasındaki gerginliğin dinmek şöyle dursun, neredeyse bir husumete dönüşmesi cumhuriyet hükümetinin bir iki bakanını dahi endişelendiriyordu. maarif vekili vasıf bey, bu sıkıntıyı bertaraf edebilmek için galatasaray ile fenerbahçe arasında “maarif kupası” namıyla bir müsabaka tertip etmeye karar verdi. bu müsabaka ile birlikte bu iki kadim ekip arasında yeniden dostluğun tesis edilmesi amaçlanıyordu.
protokolünü yukarıda verdiğim ve 31 teşrin-i evvel’de alafranga saatle 15:00’te taksim stadyumu’nda, istanbul’da ikamet eden ingiliz veya yabancı bir hakemin yöneteceği müsabakayı kazanan takıma son derece nezih bir de kupa hediye edilecekti. iki kulüp aralarında yaptıkları protokolle mağlup taraf ile galip tarafın, müsabakadan hemen sonra, dağılmadan hep birlikte fotoğraf çektireceğini, mağlup tarafın galip tarafı sportmence tebrik edeceğini, galip tarafın da mağlup ettiği hasmına saygı göstereceğine dair hükümleri karara bağladılar. ayrıca iki kulübün renklerinden mürekkeb hususi bir rozet yaptırılarak, bu müsabakaya ait olmak üzere taraftarlara dağıtılacaktı. hattâ müsabaka akşamı birlikte bir ziyâfet vermeyi de protokole ilâve ettiler.
iki kulüp arasında yeniden tesis edilmeye çalışılan dostluk rüzgârı ese dursun yusuf ziya bey’in riyasetindeki federasyon, bir açıklama yapmaksızın gelişmeleri bir süre yakından takip etti. dostluğun tesis edilmesine sıcak bakmakla beraber, vermiş olduğu kararlarda herhangi bir tadilat yapmadı.
artık herkes, gazeteler ve bütün kulüpler galatasaray ile fenerbahçe arasında oynanacak büyük müsabakayı bekliyordu. gazeteler günlerce yazdı, çizdi. fenerliler ve galatasaraylılar değişik rakiplerle hazırlık müsabakaları yaptılar. maçın başlamasına birkaç gün kalmıştı ki federasyon bombayı patlattı. gazetelere verdiği ilanlar ve kulüplere gönderdiği tebliğlerle, ismi yazılı futbolcuların iki gün içinde hazırlanıp maç günü kalkacak çehov buharlısında hazır bulunmasını istedi. vapur ile odesa’ya gidilecek, oradan da trenle moskova’ya geçilecekti.
sovyet yüksek şûrası’ndan gelen bu nazik davet, ankara hükümeti için çok mühimdi. genç türkiye cumhuriyeti’ni resmen tanıyan ilk devletlerden biri olan ve milli mücadele sırasında para ve silah yardımı yaptığı bilinen sovyetler birliği, kurucusu vladimir ilyich ulyanov’un vefatından sonra da türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istiyordu. bu nazik durumu iyi kavrayan yusuf ziya bey, maarif kupası’nın gerekiyorsa ilk cumhuriyet bayramı olan 29 teşrin-i evvel günü oynanmasını tavsiye edip, cuma günü kalkacak vapurda bütün futbolcuların hazır bulunmasını adeta emretti.
bu daveti ne fenerbahçe, ne de galatasaray dikkate aldı. ikisi de oldukça önemli bir gelir sağlayacakları kupa maçına hazırlamışlardı kendilerini. bu zamansız davet de nereden çıkmıştı. hem rusya bu mevsimde çok soğuk olurdu. ayrıca işleri güçleri olan amatör a’zâlarının ha deyince hazırlanmaları da öyle kolay değildi, işte bu bahanelerle reddettiler yusuf ziya bey’i. ayrıca fenerbahçe, futbolcularının yusuf ziya ve federasyon riyâseti ile yolculuk yapmasından hoşnut değildi. yukarıda da bahsettiğim gibi, malûm maç nedeniyle kızgınlığı devam ediyordu... koyu bir teşkilâtçı ve başarılı bir hatip olan yusuf ziya bey kulüplerin, “bir sonraki vapurla gidelim” beyanlarını da kaale almayarak vapurun belirlenen saatte limandan ayrılacağını ve gelmeyen futbolcular hakkında diskalifiyeye varan cezalar verilebileceğini de söyleyerek kararını tahvile yanaşmadı. hattâ sirkeci gar lokantası’nda buluştuğu ve iknâ etmeye çalıştığı fenerbahçe umûmî kaptanı ismet bey’e (ismet bey galatasaray’ın da kendileri gibi düşündüğünü söyleyince), “ben federasyon reisi’yim, bu mevzûda benim dediğim olur, galatasaray’ı siz merak buyurmayın, ben bir lafımla onların tamamını moskova’ya götürürüm” dedi.
esrarengiz adam, dediğini de yaptı. galatasaraylı oyuncularla tek tek görüşürek onları iknâ etti. nihayetinde fenerbahçeliler dışarıda kalmak suretiyle takviyeli galatasaray, milli takım namıyla çehov vapuruna bindi. kafilede şu yönetici ve futbolcular bulunuyordu:
idare heyeti: futbol federasyonu reisi: yusuf ziya bey, reis-i sâni: hamdi bey, üye: taib servet bey, doktor: namık bey.
futbolcular: ulvi, ali, mehmed ‘nazif', nihad, hayri, kemâl, mehmed ‘leblebi’, sadi, midhat, muslih beyler (galatasaray), nedim bey (altınordu), kemâl ve latif beyler (süleymaniye), sadi bey (hilâl) ile beşiktaş’tan istifa ettikten sonra hiçbir kulübe bağlı olmayan refik osman bey.
evvelâ deniz yoluyla odesa’ya, sonra da trenle kiev üzerinden moskova'ya giden milli takım’m ilk müsabakasını teşrin-i sâni sekizinci gün kızıl meydan yakınlarındaki sahada oynadığını, kaleci nedim’in seyahatle ilgili spor âlemi’ne çektiği telgraflardan anlıyoruz. (spor âlemi, sayı 10,13 teşrin-i sâni 1340, s. 6.)
4 teşrin-i sâni,
“güzel bir hava ile odesa’ya geldikten sonra burada iyi bir hüsn-i kabule mazhar olduk. şehri gezmekle beraber şerefimize bir spor müsameresi ile bir de ziyâfet verilmiştir. yarın moskova’ya gidiyoruz.”
7 teşrin-i sâni,
“moskova’da bulunuyoruz. burası fazlaca soğuktur. çok iyi rağbet görmekteyiz. büyük maçımız 16 teşrin-i sâni tarihine kalmıştır.”
8 teşrin-i sâni,
“bugün karlı bir havada moskova muhtelit takımı ile kızıl meydan’da yaptığımız maçta beş binden fazla temâşâkâr (seyirci) önünde bire karşı üç sayı ile galip geldik. hasımlarımız yegâne sayılarını ceza vuruşundan (penaltı) yapmışlardır. oyuncularımız çok muntazam oynamakla beraber hakem de iyi idi. ruslar seri oynuyorlarsa da pek ince oyuncu değildiler. bir rövanş maçı için müracâatları kabul edilmiştir.”
ilk müsabakayı kazanan millilerimiz, rövanş müsabakasında 2-0 mağlup olur. bu müsabakada müdafi oynayan refik osman bey’in kalemiyle maçın nasıl cereyan ettiğini öğreniyoruz. (spor alemi, sayı 13, 4 kânûn-i evvel 1340, s. 2-11.)
“... (hararet) taht-ı sıfır dokuzdan fazla (sıfırın altında dokuz). otomobillerle oyun sahasına gittik... oyun başlıyor. bugünkü hakem çok fena... ofsaytları görmüyor. halk bizimle beraber... rus oyuncuları fazla sert oynuyorlar. bugün sadi çok üşüyor. üç fanila giymiş. ayaklarına dört don geçirmiş bir halde idi. ve muhacim hattımız çok fena oynuyordu ve gol yapamadılar.”
büyük ekim devrimi’nin yıldönümü münasebetiyle (ruslar jülyen takvimi kullanıyorlardı. devrimin başlangıcı yani petrograd'daki kışlık sarayı'nın işgali 25 ekim 1917, miladi takvime göre 7 kasıma denk düşer.) sovyetler birliği’ne davet edilen türkiye milli takımı, ilk iki müsabakasını devrimin sene-i dev-riyesine isabet eden günlerde moskova muhteliti ile oynamıştı. üçüncü ve en büyük müsabaka ise ayın on altısında icrâ edilecekti.
oynadığı iki maçın birini kazanıp diğerini kaybeden millilerimiz büyük maça hazırlanıyordu. maça hazırlanırken moskova’yı gezmeyi de ihmal etmiyorlar, ruslar onlara şâyân-ı şükran bir misafirperverlik gösteriyordu. bakın refik osman bey aynı makalesinde o günleri nasıl anlatıyor:
"... artık en mühim maça bir hafta var. gezmeye başladık. her taraftan davetler başladı. çocuklar çil yavrusu gibi dağıldılar. operet ve balete davet edildik. bir zamanlar çar hanedanı’nın ayânı, prenslerin hâtıralarını saklayan muazzam balet, bugün kıpkızıl lambalarla eski debdebeye nihayet vermiş. çar locasının üzerinde çekiç şartı ve kızıl bayraklar var. localar altın yaldızlı. doksan beş kişilik orkestra hazin hazin çalıyor...”
müsabaka günü geldiğinde bizimkiler heyecan içinde uyandılar ve öğleden sonra özel otomobillerle stadyuma götürüldüler. halk, milli takımımızı bir alkış tufanıyla karşıladı. kaleci nedim’in pek de iyi bir gününde olmadığı anlaşılan müsabakada, kemâl rıfat bey muazzam bir oyun oynamasına rağmen, üç gole karşı hiç gol atamadan mağlup oluyorduk. refik osman bu mağlubiyeti galatasaray-fenerbahçe husumeti sebebiyle güçsüz bir takımla gelmemize de bağlıyor ve ilâve ediyor:
"...üç gol yemekle müdafaanın kıymeti kalmamış oldu. rus milli takımı daima mağlup edilecek bir takımdır fakat aramızdaki sıkıntılar izale edilse, memleket meselelerinde el ele verseydik uzak diyarlarda bu gibi çirkin hâlete tesadüf etmezdi. istanbul’da cereyan eden vukûalar bir fındık kabuğunu dolduracak kadar bile değildi. herkeste bir keçi inadı başladı. tarafeyn (her iki taraf) hüsn-i niyet gösterecekti. her iki taraf haklı olmakla beraber pek çabuk anlaşılırdı (ama) olmadı, olamadı... aralarına ben girince neşe başladı. bu oyunu ve hâtırayı da karlı ve buzlu çayıra gömdük.”
sovyetler birliği’nin ilk beynelmilel milli müsabakası bu suretle oynanmış oldu. kafilemiz moskova’nın iklimi soğuk, insanları sıcak yurdundan yeniden kiev yoluyla odesa’ya döndü.
milli takımımızın rusya’ya yaptığı seyahatten on sene önce o zamanki rusya imparatorluğu’na ilk ve tek ziyareti fenerbahçe yapmıştı. ( http://www.macanilari.com...bahce-191419154606--.html) futbolcularımız, odesa limanı’na vardıklarında o günleri hatırlayan odesalılar; fenerbahçe ile şehre gelen meşhur hasan’ın bir fotoğrafını göstermişler ve artık evliyalar mertebesine kavuşmuş bu güzide oyuncumuzu da yâd etmişlerdi. türklerle arası çok iyi olan odesalıların maç teklifini federasyon reisi yusuf ziya bey geri çevirmezdi, çevirmedi de. buzun, karın üzerinde kayarak, düşerek, adeta buz dansı yaparak oynanan oyunu penaltıdan attığımız golle kazandık. kenarda maçı izleyen yusuf ziya bey, müsabaka esnasında kayıp düşen futbolcularımızı görünce kahkahayı basıyordu. neşeli ve samimi bir ortamda oynanan müsabaka ile seyyahların sovyet şûrâlar meclisi’nin daveti üzerine yaptığı gezi de nihayete ermiş oluyordu.
kavgası, gürültüsü, patırtısı yanında, galibiyeti, mağlubiyeti, neşesi, opera ve bale eğlenceleri, meşhur kremlin sarayı gezisi ile sergüzeşt bir seyahat son buluyordu. dört müsabakada da oynayan bütün oyuncuların, idarecilerin, onları iyi ağırlayan rakiplerimizin, hepsinin toprağı bol olsun...
milli takım’ın sovyetler birliğindeki müsabakaları:
tarih...stadyum...hakem...birinci takım...netice...ikinci takım
08.11.1924 - kızıl meydan, moskova - - moskova muhteliti - 1-3 - türk mühteliti 09.11.1924 - kızıl meydan, moskova - - moskova muhteliti - 2-0 - türk mühteliti 16.11.1924 - vorovskiy, moskova - hamdiemin - sovyetler birliği - 3-0 - türkiye (sovyetler birliği futbol takımı’nın tarihindeki ilk müsabakasıdır.) 21.11.1924 - odesa - odesa muhteliti - 0-1 - türk mühteliti