mehmet yüce'nin, "idmancı ruhlar: futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;
1923 senesi güz mevsiminde teşrin-i evvel’in yirmi dokuzuncu günü cumhuriyet ilan edildi. tam o günlerde, yani cumhuriyet ilan olmadan birkaç gün önce romanyalı misafirlerimiz istanbul’a geldi ve bizimkilerle birkaç müsabaka yaptı. bu müsabakalardan kuşkusuz en önemlisi ilk milli maçımızdır.
istanbulluların daha bir ay öncesine kadar şehirlerindeki düşman işgali, ingilizlerin son balolarını verip, son futbol müsabakalarını da yaptıktan sonra şehri terk etmeleri ile fiili olarak hitama ermişti. sultân vâhidüddîn han hazretleri, ingiliz hms malaya zırhlısına binip gideli neredeyse bir sene olmuştu. halife abdülmecid efendi hazretleri, mevkii olan son osmanlı idi. ankara’da yeni bir hükümet vardı. memleket düşmandan temizlenmiş, mudanya’da, lozan’da antlaşmalar imzalanmıştı. artık herkes yeni kurulacak cumhuriyet’in ilanını bekliyordu.
işte, böyle bir havada geldi romanyalılar istanbul’a; kurulacak devletin milli takımı ile müsabaka yapmaya... bükreş’in en iyi futbolcularından oluşan on iki kişilik bir milli takım ile yine bükreş muhteliti’ni oluşturan ilâve yedi oyuncu gelmişti istanbul’a... aslına bakarsanız gelen, en güçlü romanya milli takımı değildi. profesyonel oyuncular ve bükreş dışındakiler getirilmemişti. romanya kafile başkanı bay mario kebauer getirilen oyuncuların hepsinin amatör olduklarını söylüyordu:1
“istanbul’a gelmek mevzu-i bahis olunca, hemen spor kulüplerine bir tamim göndererek tazminat falan gibi namlarla para istemeyen oyuncuların seyahate iştirâk edebileceklerini bildirdim. davete bu gençler icabet etti. ve nihayet buraya yalnız zevki için futbol oynayanları getirmiş olmakla bahtiyarım.”
her gazetenin bir milli takım yaptığı (o dönem böyle deniyordu), yapılan her milli takımın yerden yere vurulduğu, neredeyse herkesin futbol mütehassısı kesildiği bir vâdîde, kimselere çok da kulak asmadan ve kimselerin kolay kolay lafının üzerine laf söyleyemeyeceği ali sami bey kuruyordu milli takımı... ortalık kulüpçüden geçilmezken galatasaray, fenerbahçe ve altınordu birbirleriyle kavgalıyken, beşiktaş 1923-24 istanbul ligi’ni de protesto etmekle kalmayıp, bir de darüşşafaka ve idman yurdu’nu da müttefik tutup ligden çekilmişken yapıyordu ali sami bey bu milli takımı...
o, kulüpçülük yapmıyor; sadece bir oyuncu alıyordu kendi kulübünden... kalanı fenerbahçe ve altmordu’dan en iyi oyunculardı. o zamanki şartlar içinde yapılacak en iyi milli takımlardan birini yapıyordu.
müsabaka heyecanlı oldu. biz de kazanabilirdik onlar da. mağlup duruma da düştük, galip vaziyete de yükseldik. bizim de merkez muhacimimiz iki tane attı, onların da...
müsabakayı 6 teşrin-i evvel’de şehre giren şükrü naili paşa ile birlikte izleyen spor âlemi baş muharriri üstad burhanettin (felek) bey’e göre romenleri elimizden kaçırmıştık. yapılacak herhangi bir muhtelit takım bile bunlan kolaylıkla yenebilirdi.
türkiye idman mecmuası ise sonucun kritiğinden ziyade oyuncuların teknik yönlerine değinmişti. alâaddin ve sabih’in oyununu şâyân-ı takdir bulurken, nedense iki gol birden yapan zeki’yi pek beğenmemişti.
mamafih üzerinde haftalardır konuşulan, onlarca değişik takım tertip edilen, hiçbiri de beğenilmeyen türkiye ile romanya arasındaki beynelmilel futbol müsabakası istanbul taksim stadyumu’nda, yirmi altı teşrin-i evvel bin üç yüz otuz dokuz cuma öğleden sonra, istanbul-çekoslovak cemaatinden bay antonin kratky’nin hakemliğinde icra edildi. müsabakanın yirmi beşinci dakikasında romen merkez muhacimi gansl sert bir şut ile “kaleci nedim’in topa dokunmasına rağmen” takımını öne geçirdi. golü yiyen millilerimiz maneviyat kırıklığını üzerlerinden çabuk atarak topyekûn saldırdılar romen kalesine. nihayetinde 32. dakikada bir serbest vuruş kazandılar. cafer geçti topun başına, atış kullanıldı, top döndü dolaştı, ayaktan ayağa ve sonunda zeki bey’in önüne düştü. zeki de sert ve isabetli bir şut ile memleketin futbol tarihine geçti.
oyuncularımızın taşıdıkları formanın daha da yüceldiğini gördü müsabakayı izleyen yedi-sekiz bin istanbullu. “yaşa bravo” sesleriyle yüreklendiriyorlardı milli takımı. onlar da hâkimiyeti ele almışlardı yavaştan. tam bu esnada top fenerbahçeli bedri’ye geldi. bedri ilerlemek istedi ama romen müdafaası çok sert durdurdu onu. kıvranıyordu garibim yerde. çıkarttılar oyundan bedri’yi... ilk devrenin sonu gelmişti. bay kratky düdüğü sertçe öttürdü ve “tamam, ilk parti bitti,” dedi.
ikinci parti ibrahim girdi oyuna. romanya kaptanı itiraz etti. ancak romanya kafile başkanı centilmen bir zattı. müdahale ederek, ibrahim’in oyuna dâhil olmasını kabul etti. yeniden on bir kişi oldular. o devirde sakatlanıp müsabakayı terk eden oyuncunun yerine başkası giremezdi.
devre başladıktan hemen sonra bir romen atağını durduran merkez muavin galatasaraylı nihad bey topu kapıp fenerbahçeli sabih bey’e kadar gönderdi. sabih, kıvrak bir çalımdan sonra zeki bey’e yolladı. zeki bey çok zeki bir oyuncu... baktı önü kalabalık yeniden verdi sabih bey’e. sabih de topu alıp sürdü, iyice yaklaştı kaleye. seyirciler bağırıyor: “haydi sabih vur şu topa.” vurdu sabih. döndü kaleciden ve zeki bey’in önüne geldi top. eh, sonrası malûm...
mağlup durumdan galip duruma yükselen millilerimiz devam etseler cesur oyunlarına, belki daha da atacaklardı romenlere. ama yapamadılar. korumak istediler vaziyeti. öyle olunca da bu sefer bastıran romenler oldu. bir ara kaptan haşan kâmil bey öyle bunaldı ki; topa elle müdahale etmek mecburiyetinde kaldı. çekoslovak hakem hafifçe öttürdü düdüğünü... topun başına nedim’in belalısı gansl geçti ve nedim’i yine alt etti...
golden sonra milli takım yine bastırdı lâkin nafile. bay antonin kratky önce saatine gözünün ucuyla baktı, sonra da kaptanlara. sonra da düdüğü dudağına götürdü.
milli takımımız ilk müsabakasına çıktığı o gün, galip gelmeyi herkesten çok istemişti. lâkin muvaffak olmadı. ama oynadığı güzel oyun ve gösterdiği fedâkârlıkla seyircilerden kuvvetli bir alkış aldı. o gün sahada olan oyunculardan hiçbiri şimdi aramızda değil. hepsini teker teker saygı, hürmet ve rahmetle anıyorum efendim...
milli futbol takımımız ile beynelmilel bir müsabaka yapan romanya milli takımının istanbul seyahatini müsabakadan evvel, müsabakanın oynanacağı gün ve müsabakadan sonra istanbul’da yayınlanan gazete ve dergilerden inceledim.
bu gazetelerden birincisi akşam’dı... akşam, oyuncuların maneviyatlanmn düzgün olmasına ve mutlak bir galibiyete değiniyordu yazısında:
“yannki büyük milli maçta romanya takımını behemehâl (mutlaka) yeneciğiz! türkiye’nin on bir güzide oyuncusu yarın sahaya çıkacakları zaman maneviyatlannı tezelzüle (sarsıntıya) uğratmamalıdırlar. yukarıki cümle kendilerine düstur olmalıdır.” (akşam, 25 teşrin-i evvel 1339)
resimli gazete ise daha çok işin heyecan ve temâşâ yanına parmak basmış:
“futbol heyecanı yine istanbul’u sarmak üzere... romanya muhtelit takımı bir haftaya kadar şehrimize gelecek. milli takımımızla beynelmilel ehemmiyeti olan bir müsabaka yaptıktan sonra altınordu, galatasaray, fenerbahçe takımlarıyla da birer defa karşılaşacak...” (resimli gazete, 20 teşrin-i evvel 1339)
spor âlemi, milli takımın oluşturulması sırasında bazı kayırmaların yapıldığına değiniyor ve federasyonu daha maç oynanmadan neredeyse suçlu ilan ediyor:
“romanyalılar mecmûamız intişâr ettiği sıralarda şehrimizde bulunmuş olacaklardır. bu müsabakalarımız slavya’nın (slavia praha) avdetinden sonra milli takımımızın fazla methi duyulduğundan oldukça çetin bir kuvvette karşımıza çıkacaklardır. biz ise el’an milli takımımızı ikmâl edemedik. herkes bir türlü takım yapıyor ve bunlar da gazete üzerlerinde kalıyor. takım yapmaya biraz daha iltimas görür desek, yanılmadığımızı herkesin tasdik edeceğine hiç şüphe yoktur... bu maçta türkler bütün kuvvetiyle çarpışacaklardır. fakat mağlup olur ise kabahat federasyonun, galip gelir ise şeref oyum culann olduğunu bilelim...” (spor âlemi, 25 teşrin-i evvel 1339)
türkiye idman mecmuası ise “milli maç dolayısıyla istihzârat (hazırlıklar)” başlığı ile milli takım adaylarının kendi aralarında yapacakları antrenman maçını haber vermiş:
“milli takımımız’ın tecrübe müsabakası”... futbol heyet-i umûmîyesi’nden bildirilmiştir: 12 teşrin-i evvel 1339 cuma günü taksim’de oynayacak timler:
bu haberden, 1923 senesinin ekimi’nin yirmi altıncı cuma günü taksim stadyumu’nda, daha cumhuriyet ilan edilmemişken romanya ile bir beynelmilel müsabakaya çıkacak milli takımımız için asıl, ikinci ve ihtiyat hâlinde kullanılacak futbolcularımızı öğreniyoruz. müsabakadan iki gün önce romanya’dan bir vapurla memleketimize gelen misafirlerimizle ilgili türkiye idman mecmûası oldukça enteresan ve bilinmedik noktalara değinmiş:
“romanyalılar şehrimizde!
bundan evvelki nüshalarımızda teşrin-i evvel sonlarında şehrimize geleceğini bahsettiğimiz romanyalı futbolcular nihayet ayın yirmi dördüncü günü, romanya vapuru ile şehrimize vâsıl olmuşlardır. romanyalı misafirlerimiz buradaki alâkadar olanlan hareketlerinden bir gün evvel suret-i mahsûsada haberdar ettikleri için çarşamba sabahı vürûdlarına intizâr edilmiyordu.
sabahtan erkenden vapurun boğazlara vâsıl olduğu haberi alınmış ve sporculardan mürekkeb bir heyet ile misafirlerimizin istikbâli için ihzârata başlanmıştır. t.i.c.i. (türkiye idman cemiyederi ittifakı) futbol encümeni reisi yusuf ziya bey, a’zâdan nasuhi bey ve galatasaray kulübü a’zâsından sadık beyler’den mürekkeb bir heyet marifetiyle hususi bir istimbot (steamboat) romanyalı misafirlerin râkib oldukları vapura, kız kulesi açıklarında mülâki (karşılamış) olmuştur.
romanyalılar heyetimizi güverteden üç defa “hey hey hurra!” nidasıyla alkışlamışlar ve heyetimiz de buna “yaşa!” sadâsıyla mukâbele etmiştir. yusuf
ziya bey tarafından heyetin takdimini müteakib romanya futbol federasyonuu ve kafile reisi bay mario kebauer, romanyalı idmancıları heyetimize takdim etmiştir. romanyalılar içlerinde gazeteci ve idarecilerle birlikte toplam 31 zevattan mürekkeb bulunuyordu. kendilerine bir de alman madam refakat ediyordu. federasyon tarafından suret-i mahsûsada ihzar edilen kırmızı beyaz kurdelelerden mürekkeb rozetler misafirlerimizin yakasına takılmıştı. buna mukabil romanyalılar da romanya milli renklerini taşıyan mavi, sarı ve kırmızı rozetlerini idmancılanmızın göğüslerine iliştirmişlerdi.”
türkiye idman mecmuası makalenin devamında misafirlerimizi beyoğlu’nda londra otel’de ikamet ettirildiğinden ve maçın oynanacağı gün kısa bir yürüyüşün ardından stadyumda hafif bir egzersiz yaptıklarını yazıyor ve ilâve ediyor: “tıpkı slavyalılar gibi onlar da sahayı beğenmediler.”
yazıdaki enteresan bilgilerden biri de romanyalılar içinde alman ve macar futbolcuların olduğunun yazılmasıydı. bu aslında çok normaldi. büyük harp’ten sonra sınırlar değişmiş, avusturya macaristan imparatorluğu topraklarının bir kısmı, romanya’ya geçmişti. almanlar (prusyalılar) zaten her yerde vardı.
müsabaka oynandı ve hitam buldu. o günün akşamı t.i.c.i., romanyalı misafirlerimiz şerefine büyük bir ziyâfet verdi. bu ziyafetten önce otelde gazeteci fazıl adnan bey ile mülakat yapan romanya federasyon reisi, beraberliğin normal bir sonuç olduğunu, kendilerinin çayırda oynamaya alışık olduğunu ve stadyumun sert sathının oyunlarına menfi yönde nüfuz ettiğini söylemiştir.
işte bu hava içinde ilk milli müsabakayı beklemiştik ve bu vaziyet içinde oynadık ilk müsabakamızı. anadolu gazetelerine de göz atma şansı buldum. istanbul’un ötesinde izmir’de ankara’da hattâ daha da doğuda, karadeniz’de milli heyecan nasıl teneffüs ediliyordu? cihan harbinin ve devamında milli mücadelenin cereyan ettiği, yüzbinlerce kişinin can verdiği topraklarda, savaş yüzü görmemiş, tek kurşun atılmadan bir günde işgal edilmiş istanbul’daki gibi maçın heyecanına mı kapılmışlardı? doğrusu bunu bilmek istedim. bunun için ankara’da neşredilen hâkimiyet-i milliye ile izmir’de yayınlanan ahenk gazetelerinin milli müsabakanın oynandığı tarihlerdeki nüshalannı inceledim. doğrusunu söylemek gerekirse milli müsabaka ile ilgili pek bir habere rastlamadım. bu sanki milli takımımızın değil de istanbul muhteliti’nin bir maçı gibi algılanmış olabilir. öyle ya, oyuncuların tamamı istanbul’dan, takımı yapan federasyon başkanı da istanbul’dan, yalnızca formaları değişik...