mehmet yüce'nin, "romantik yürekler: futbol tarihimizin yeni devreleri: 1952-1992, türkiye futbol tarihi - üçüncü cilt" kitabından;
ben taraftar değilim ama tanıdığım taraftarlar var. onlardan biri de mehmet ali çetinkaya…
mehmet ali, tanıl bora’nın deyimiyle “gençlerbirlikli”. internet âleminde muazzam içerikte iki sayfası var. biri gençlerbirliği, diğeri de maç anıları ile alâkalı. ikisi de yakın takibim altında… mehmet ali, gençlerbirliği maçlarını hiç kaçırmıyor, maçları tribünden izliyor:
mehmet ali çetinkaya anlatıyor:
“beşiktaş misyoneri” savaş eniştemin projelerinden biri olarak, hayatı sadece siyah-beyaz gören 14 yaşındaki bünyemde fırtınalar yaratacak olan haberi ömer abim vermişti; “pazar günü gençlerbirliği - beşiktaş maçına gidiyoruz!”
çocukluğumdan beri sadece televizyon ekranında gördüğüm iki boyutlu futbolcuları, üç boyutlu görecek olmak bile heyecanımın katbekat artmasını sağlıyordu. okulda hava atacak bir koz ele geçirmiş olmanın zevkini doyasıya yaşasam da bir türlü günler geçmek bilmiyordu. ama sonunda o gün geldi!
20 aralık 1992 pazar gününün erken saatlerde ankara 19 mayıs stadyumunun gençlik parkı tarafındaki kale arkasındaki gençlerbirliklilerin arasına konuşlanıp heyecanla beklemeye başladık. saat 13’te takımlar çıktı sahaya ve maç başladı.
normal seyirciler heyecanla maçı takip ederken, a’dan z’ye kadar çevremdeki her şeyi ilk kez gören ben, sürekli ilgimin dağıldığını ve başka bir şeye odaklanırken yakalıyordum kendimi. tek bir şey vardı kafama kazınan, o da genç sergen yalçın’ın klas hareketleri. zaten maç da (yıllar sonra milne’nin başında fırtına gibi esen beşiktaş’ın ankara’da gençlerbirliği’ni hiç yenmediğini öğreneceğim gibi) golsüz berabere bitmişti.
yıllar içinde türkiye’deki futbol sistemine kızarak küskünler arasına adına yazdıran ben, 2001’de yine ömer abimin ısrarlı çağrısı üzerine, hayatımda ilk kez maç izlediğim tribüne ama bu sefer gençlerbirlikli olarak oturdum ve iki elin parmakları kadar maç haricinde bugüne kadar tüm maçlarda tribündeki yerimi aldım. ama o ilk maç ve o günkü kareler asla kafamdan silinmedi.