mehmet ayan'ın gazeteport.com.tr'deki sevilla - fenerbahçe maçı anısının 1.bölümü şöyle;
sevilla notları 1: zil, şal ve portakal
4 mart salı 16.45… sevilla-fenerbahçe maçı için dün madrid üzerinden sevilla’ya geldik. bayer firmasının davetlisi olarak aralarında mehmet altan, mehmet tezkan, arif dizdaroğlu, ümit aktan, nihat sırdar, güçlü mete gibi isimlerin bulunduğu 17 kişilik kafilemizi sevilla havalimanında bir bavul sürprizi karşıladı.
bavullarımız madrid’de bırakılmış, iberia havayolları’nın bavul skandalından sadece benim gibi bagaj vermeyenler kurtulmuştu. canlı yayın araçlarımız da bagajların içinde bulunduğundan akşam yayınını yapamayan nihat sırdar’ın sunturlu küfürlerinden nasibini alan iberia havayollarıyla artık yıldızımız hiç barışamayacaktı.
bavul skandalı sonrası flamenko eşliğinde yenen akşam yemeği ve alameda meydanında içilen gecenin son kahvesi, dünün yorgunluk notları olarak ekibin hafızalarında, uykuya varıldı. nihat sırdar ‘curcuna’yı, güçlü mete ‘kripto odası’nı sevilla özel yayınlarıyla yaptıkları sırada benim gözümde hala pireler uçuşmaktaydı. kahvaltıya teşriflerimde nihat çoktan yayın sonrası uykusuna geçmiş, güçlü ise ümit aktan ile programının finalini yapıyordu. güçlü nezaketen, henüz yayın odasının kapısından gireli 5 dakika olmuş bana ‘mehmet ayan bir şey eklemek ister misin’ diye sorunca haklı olarak ‘hayır’ dedim.
ekleyeceğim bir şey gerçekten yoktu. çünkü sevilla’yı, kenti ve fenerbahçe’yi o ana kadar henüz görmemiştim, ardından sevilla turumuz başladı. al gönlüm seyreyle misali…harika bir şehir. avrupa’da görme şansım olan kentler arasında en düzenlilerinden biri. her taraf adeta tropikal. yanlış duymadınız her tarafta portakal ağaçları var. şehrin göbeğinde portakal ağaçları turuncu-yeşil bir manzara oluşturuyor. ve kimsenin aklına gece uzun sopalarla o portakal ağaçlarını talan etmek gelmiyor. ağaçlar portakalları bir süs gibi taşıyor bünyelerinde. kimse ne ağacı, ne portakalı taşlıyor.
ünlü giralde katedralinin etrafında faytonlar… yanıbaşında kristof kolomb’un mezarı… acaba ruhuna bir ‘harita’ fatihası okumak gerekir miydi? ya da amerika’yı bularak başımıza bela ettiği için annesinin ruhuna bir gönderme yapmak! klasik bir avrupa şehir meydanı… ibadethane ve etrafında gelen turistleri söğüşlemek için kurulu hediyelik eşya dükkanları. yanılıp 0.35’lik su aldım 1 euro… bir markette 1,5 litreliği 0.35 euro…
sevilla’yı ikiye bölen, telaffuzunda güçlük çektiğimiz guadalquivir nehri, endülüse başkentlik etmiş bu topraklardaki en büyük simgelerden. güney ispanya’nın kültür, sanat ve ekonomi başkenti…
“iyi de ‘mehmet ayan’la spor’ değil mi kardeşim senin köşenin adı? bu tarihi, kültürel, gündelik, coğrafi ayrıntılardan bize ne?” diyebilirsiniz. haklı da olabilirsiniz. ancak benim spor yorumculuğumdaki ilk hedefim sadece topa ve spora bakmamak. ispanyol coğrafyasında isteseniz de bunu yapmanız çok güç… gelin bir iki örnek verelim.
katalan barcelona ile kral’ın (franco’nun) takımı real madrid arasındaki rekabet… bask’ın takımı bilbao… real betis ile sevila arasındaki temeli sosyo-kültürel rekabet… çok yakında barcelona’nın ispanya futbol federasyonu’nun kurallarından bağımsız davranacak olması… bilbao’nun yabancı oyunculara karşıt tavrı… real madrid’in tüm bu korumacılığa karşı dünyanın endüstriyel futbol devi haline gelmesi…
bu ve benzeri onlarca özellik… ispanya’da işler bambaşka futbolda… sadece futbol futbol için oynanmıyor yani… kökeni, temeli, derinliği hep sosyolojik!
sevilla sokaklarında rahat mutlu dolaşan fenerbahçe’liler…birçoğunda akşam izlenmiş flamenko dansının yorgun ama hüzünlü izleri var. hepsi heyecanla 20.45’i bekliyor. sevilla’lılar onlara sempatiyle bakıp, ‘akşam göreceklerinizden haberiniz yok’ mesajı veriyor. yaşlı bir amca bizi çevirip quadro-zero (4-0) diyor… ‘o kadar da olmaz’ diyor bizim 17’nin biri… uğur dündar’a rastlıyoruz… usta magazinci aykut ışıklar alışveriş yapmış dündar’ı elinde torbalarla fotoğraflıyor. hoşbeşin ardından dün akşam 9 saat nezarette kalan gazeteci süleyman arat’ı nezaretten nasıl kurtardıklarını özetliyor. satıraralarından uğur dündar’ın bu kurtarmayı sağlayabilmek için üst düzey girişimlerde bulunduğunu anlıyoruz. (süleyman arat, dün havalimanında ispanyol polislerle tartışmış ve gözaltına alınmıştı)
sevilla sokaklarına ilişkin son not! temiz, geniş ve düzenli kentin caddelerinin, sokaklarının trafikle arası hoş değil. istanbul’a yakın bir trafiği var 700 bin kişilik kentin. onlar da, bu işten muzdarip pek çok ülkenin yaptığı gibi bisiklete sığınmışlar. bir bisiklet organizasyonu var belediyenin. belediyeye gidip kayıt yaptırıp bir kart alıyorsunuz, o karta kontörler yükleyip şehrin çeşitli noktalarındaki 20’şerli bisiklet gurubundan bisiklet kiralayıp başka bir noktaya teslim edebiliyorsunuz. güzel olmasına güzel de, organizasyonun ismi bir parça garip. yanlış anlamayın elbetteki sevilla’nın ilk üç harfinden türetilmiş; sevıcı… aynen böyle yazılıyor. bayer’den arkadaşların yorumu enteresan oldu “ bizim bu kente levitra satabilmemiz mümkün değil!”
(maç öncesini, maçı ve sonrasını da yazacağım! belki yarın, belki yarından da yakın)