ilk basımı 2001 yılında olan hakan dilek'in "mahallenin en şık abileri" kitabından;
varol ürkmez: "bizim hayatımız tiyatro"
arifi ye istasyonu'nda yol çavuşu irfan ürkmez'in evindeki ebe, elinde tuttuğu bebeğe bakıp gülümseyerek söyleniyordu: "bu doğum için ekstra ücret isterim. şimdiden bizi çok uğraştırdı velet."
1937 temmuz'unda çivit mavisi bir gece doğduğunda, ebenin elinde tutmakta güçlük çektiği bebek varol'du. bizim varol, kedi kaleci, madrid panteri varol...
hemen varol'a bağlanıyoruz: "bir gün cebimde yine 25 kuruşla geziniyorum, ne yapsam ne etsem diye... karşı kaldırımda yakın arkadaşlarımdan biri peydahlandı. 'varol!' dedi heyecanla 'sana 40 bin lira avans, hemen turneye çıkıyoruz!! nereye gittiğimizi sormadım bile."
dansöz babuş
varol'un çıktığı turne, "çadır tiyatrosu"nun anadolu turnesi. bu turnede sahne alıp çekoslovakya milli takımı'ndan yediği golleri ballandıra ballandıra anlatır. tabii, kahkahanın bini bir para. çadır, varol sayesinde hayatında görmediği hasılatı görür... çadır'in palyaçosu elinde megafon bağırıyor: "madrid panteri varol çadır'da... bu akşaaaaam!"
bir de çadır'ın en güzel kızı dansöz babuş var. esmer güzeli bir kız babuş. varol, babuş'u elinden tuttuğu gibi yüreğindeki atlı karıncaya bindirir ve kaçarlar çadırdan. paralar suyunu çekene kadar gezerler.
ne meteliksiz günlerinin altında ezildi ne de kazandığı parayı har vurup harman savurmasına hayıflandı. acılar da sevinçler de aşklarıyla yaşadığı o fırtınalı günler iç içe: "idmanlardan sonra duvarlara şut atıp geri dönen toplara plonjon çalışırdım. futbolu da çok seviyordum, kadınları da... emeklemeye başladığım zamanlar bizim fakirhaneye gelen güzel kadınların bacakları arasında dolaşırmışım."
fatma girik
ilk zamanlar konu komşu kızlarına, okulda güzel bayan öğretmenlerine duyduğu "ilgi" daha sonraları "para pul sahibi hatunlara" kadar uzanmış, ama fatoş'un (fatma girik) yeri bambaşka. bizim oğlanın bıçkın delikanlılık zamanları... bir burun var, bütün ihtişamı orda. saçlar briyantin. canti bi çocuk yani. hem yeni tanınan bir futbolcu... iyi de kaleci... herkeste bir varol muhabbeti var ki sorma gitsin. fatoş ise beyazperdenin henüz çiçeği burnunda aktrisi.
varol ilk karşılaşma, ilk heyecanı anlatıyor: "ona hayran olmuştum. bir filminin galasında 'filminiz ne kadar güzel olmuş fatma hanım!' dedim. o da bana 'iyi ama film henüz oynamadı ki!' dedi. ben de o zaman 'fotoğrafların güzel olmuş!' dedim. resmen elim ayağım dolaştı. o zamanlar evliydim. hemen ilan-ı aşk ettim. 0 dünyanın en iyi insanıdır. ne diliyorsa gönlünce olsun."
o güzel gözlü kızla varol neler mi yaşadı? "onlar da bize kalsın." kalsın bakalım.
bu eller
varol'u ellerinden anlatmaya başlamak gerekir. bir eli ayçiçeği gibi. onunla inanılmaz kurtarışlar yaptı. diğer eli papatya gibi aşklarına sundu kendini. aynı maharetle tuttu mahalle arasında komşu kızı rum anna'nın göğüslerini ve futbol topunu... onun yalancısıyız. olmuş mudur? kesinlikle olmuştur.
futbol serüveninin başlangıç zamanlan da bu zamanlar. ilk adres bağlarbaşı spor kulübü... arap sadi -ki o zamanlar kulübün her şeyi- şöyle bir bakıyor bizim oğlana ve basıyor fırçayı: "burası lunapark değil!" doğruca beşiktaş'ın idmanlarına yollanıyor varol. bir iki idman maçı derken, beşiktaş'ın o dönem idarecilerinden sadri ustaoğlu bu bıçkın oğlanı fark ediyor. önce bir deneme maçı, ardından beşiktaş genç takımı. ilk transfer de hayli yüklü, her ay 150 lira ve gıcır gıcır bir takım elbise. transfer karşılığı aldığı giysileri, futbol oynamasına kızan babasından saklayıp kız arkadaşının evine bırakıyor varol. elleriyle adalelerini tutarak konuşmasını sürdürüyor: "hele turgay'a aşıktım. adalelerini kendiminkine benzetirdim. onun gibi bir kaleci olmayı isterdim hep." çok geçmeden gözünü budaktan sakınmayan bu genç kaleci, önce beşiktaş, sonra da genç milli takım kalesini devralır.
duble paça
her şey istediği biçimde gitmeye başlıyor varol'un... duble paça pantolonlar, beyaz kemer, sivri burun ayakkabı, keten gömlek... daha neler neler... ve 17 yaşında beşiktaş kalesindedir. tam 17 yaşında... beşiktaş'ta bülent, kamil, vedii, eşref, ali ihsan, nusret, k. metin, nazmi, ercan, recep, coşkun var. kartallar ligde fırtına gibi esiyor. ilk maçını 1955'te lefter'li, fikret'li, basri'li fenerbahçe kadrosuna karşı oynuyor: "4-4 biten karşılaşmada ikinci yarı dizlerim titreye titreye kaleye geçtim ve o dev maçta çok şey öğrendim." 'bu doksan dakikada insana bu kadar çok şey öğrendim dedirtecek ne var ki?' diyebilirsiniz. heyecan, hareket, merak, kesintisiz ve diri bir bilinç, her tarafı hesap etmek zorunda kalan bir enerji, takım ruhu, sevinç, hüzün, acı... yani yaşama ilişkin ne varsa o vardır doksan dakikada.
nazım hikmet 1937 tarihli yazılarından birinde, taksim stadı'nda izlediği bir maçtan sonra, bir daha maça gidip gıtmeyecği sorusunu soruyor kendisine ve yine kendisi cevaplıyor: "gideceğim elbet! ne zaman? oradaki insanların içindeki heyecanı anladığım zaman!" aynı heyecanla anlatıyor varol: "mahalleye dönüp arkadaşlarıma anlatırdım. bu eller var ya bu eller receplerin. kamillerin, alı ihsanların ellerine değdi. onlarla antrenmana, maça çıktım onlarla koştum yan yana."
kedi kaleci
"19541e genç milli takımla almanya turnesine gideceğiz. ilk kez uçağa bineceğim. bize tek tip elbise diktirilmişti. göğsünde ayyıldızlı arma olan takım elbisemle gün boyunca istanbul'da dolaşmıştım." uçağın kalkacağı saatlerde yeşilköy terminali hareketli.
kalabalık bir grup bağırıp çağırıyor. bağınp çağırıyor insanlar. henüz "bu memleket seninle gurur duyuyor!" yok. varol'un eli silah tutmuyor. olsun, top tutuyor.
orada söz veriyor arkadaşlarına. ayın varol, almanya'daki turnuvada uwe seeler, beckenbauer gibi genç yeteneklere karşı oynuyor. genç milli takım ikinci oluyor. bu maçlarda da almanlar bir isim takıyorlar varol'a: kedi kaleci. yurda dönüşte artık usta bir kaleci ve forvetlerin "korkulu rüyası"dır varol. hatta bir maçta lefter, yani ordinaryüs lefter ifrit oluyor varol'a. usta, iki çalımdan sonra basıyor şutu. bizimki iki dakika havada kalıyor, sonra bir planjon. havada objektiflere poz veriyor. lefter bozulup basıyor yaygarayı: "bre hakem baksana. artist mi, futbolcu mu bu? biz burada film mi çeviriyoruz?"
sinema ve futbol
nereye istedilerse gitti varol. "hatır gönül hesabına", yapmadığını bırakmadı. cebinde iki nişan yüzüğü taşıdı: "gazeteciler malzeme olsun diye tanıştığım her kızla hemen nişanlandırıveriyorlar-dı beni. tak! takı veri yordum ben de yüzüğü." bızirn bıçkının yolu bir ara yeşilçanta da düşer. filmler peşpeşe çekilir. "kavgasız yaşayamam". "şekerli misin vay?", "tavan arası", 'trafik necla" ve "şiribim şiribom" adlı filmlerde ismi neonlara yazılır. yeşilçam onun aşk defterine yeni isimler katmak demek. varol'da şeytan tüyü, yeşilçam alemindeki kızlarda da şeytan tüyü düşkünlüğü var tabii...
gerçekler acıdır
nişanlılarının koynundan çıkıp, çoğu zaman yarı sarhoş katıldı, ama en son o terk etti antrenmanları. arkadaşlarının ve çevresinin etkisiyle yapaklarının çok da doğru şeyler olmadığını üstüne basa basa vurguluyor. başı önde, elleri arkada, ayakları mahcubiyetinden birbirine dolanan çocuklar gibi: "ama yaptık bi kere."
koptuğu kadınlara hep nazik davrandı. istedi ki onlar terk edip gitsin. ne oldu diye soranlara: "ne yapalım? beni terk etti" desin. tam dokuz evliliği var varol'un: "eğer ilk karım son karım olsaydı bu kadar evlenmezdim/' bir de takdire şayan tarafı var ki, o da gariban babalığı. hem de bir maç çıkışı inönü stadyumumun önünde soğukta bekleyen bir taraftar çocuğu içgüveysi girdiği eve evlatlık alacak kadar: "benzer bir olay da izmir'de oldu. bir ayakkabı boyacısı ısrarla ayakkabılarımı boyamak istiyor. sordum, ayda ne kadar kazanıyorsun diye. on bin lira dedi. kırdım sandığını ve on beş bin lira verdim. kader birliği yaptık. sabaha karşı pavyon çıkışlarımda kapıda bekler bulurdum onu."
sahte dünya
futbol, para, barlar, pavyonlar, kadınlar... etrafındaki sahte dünyayı çok önce fark etmişti varol: 'ikinci karımı ilk gece terk etmiştim. eksik bir şeyler olduğunu biliyordum hayatımda. etrafımdakiler yüzüme gülüp arkamdan konuşuyorlardı. o günler hiç bitmeyecek diye düşündük. ama bitti işte!"
bir ara bir wolksvagen araba aldı. kaçak çıktı ve hapse düştü varol. o günlerde dostlarının hiçbirini bulamadı yanında. pavyonlarda içkinin ve paranın su gibi aktığı günlerde yanında olan dostlan yoktu. o zaman tanıdı insanları. bir an paralıydı, bir an meteliksiz. .. hem, sahada bir futbol devi iken, sahanın dışında bir ayakkabı boyacısıyla kader birliği edebilecek kadar, şarlo gibi bir adam...
1959-60 sezonunda transfer olduğu altay'da on yıl forma giydi. 1969'da "varollu altay'ı yenemeyeceğiz!" diyen galatasaray'a katıldı. 1971'de manisaspor'da kiralık top oynadı. bir yıl gençlerbirliği kalesini korudu. son olarak istanbul tekelspor'da amatör futbolcu olarak emekliye ayrıldı. 27 kez milli formayı giydi. ekmek bulamadığı günleri de oldu, inanılmaz bir lüksün içinde yüzdüğü günleri de. ona ''madrid panteri" unvanını da verdiler, hapishaneye de attılar.
hani dediği doğru: "bizim hayatımız tiyatroydu!"
sevgili salih bolat, herkesin vardı ya, bizim de bir sarayburnu aile çay bahçemiz vardı o gün. arifıye istasyonu'ndan kalkan tren çuflayarak son dumanlarını savurdu havaya. fıstıkağacı'ndaki bahçelerden bir top kiraz çaldım. çocuk oldum. üstüm başım çamur şimdi... iki de şut patlattım önümdeki tenekeye. gazhane tarafındaki kaleye... dansöz babuş'un çadır'ının önündeyim şimdi...