* «dev maç»ın dev adımdan bir değil, bir kaç deviri bir kaç dakikaya sığdırıverdiler. yeni kuşaklar, kulüp başında tanıdıkları bir «baba» hakkı'yı top peşinde de görmek şanıma eriştiler, bir cihat'ın kale bekçiliğine şahit olmak bahtına ulaştılar. hakkı ve şürekâsı... cihat ve firması... mirasyedi cömertliğiyle kullanıverdiğimiz «dev maç» deyimi işte bu maçın tam hakkıydı.
* soyunma odalarında çocuklar gibi sevinçli, ya da gene çocuklar gibi heyecanlıydı hepsi... birisinin yanında çocuğu olduğu halde... meselâ fenerbahçenin o zor aşılır sağbeki murat, ayakkabısını bağlarken, on yaşındaki oğlu da yardım ediyordu. cihat, elinde kâğıt - kalem takımı tertiplerken. kâmil «masaj ister misin?» sorusuna «ben futbolculuk çağımda bile masaj yaptırmazdım» diyordu. öteki odada ise, hakkı yeten masaj masasındaydı. şeref ayakkabısındaki ufacık çiviyi kendi vuruyor. kemal sigarasına kibrit ararken yavuz «sahaya çıkarken sigara olur mu?» uyarmasında bulunuyordu. kemal güldü: «içmezsem formum düşer!..» genel olarak dikkati çeken. fenerbahçe soyunma odasının aşırı sessizliği. beşiktaş soyunma odasının ise çok hareketli oluşuydu. bir de siyah - beyazlı eski yıldızlar, fenerbahçenin «fazla genç» kadro ile oynamasından şikâyetçi görünüyorlardı. birden baba hakkı’nın bağırdığı duyuldu: «ne yâni, onlar gençte biz öldük mü? yenilirseniz, görünmeyin gözüme!..» ve gerçekten yenilmediler. ama yenmediler de.. golsüz bitti maç ..
* takımlar mı? işte:
beşiktaş: m. ali (85) - yavuz (100), hristo (150) - eşref (75), ali ihsan (75), faruk (75) - recep (90), hakkı (85), kemal (103), şeref (85), şükrü (115).
fenerbahçe: cihat (90) - murat (90), ahmet (110) - melih (85), kâmil (85), ömer (70) - halit (85), naci (75), suphi (85), burhan (80), cemal (120).
(parantez içindeki rakamlar, oyuncuların transferde kaçar bin lira aldıklarını değil, futbolu bıraktıktan sonra kaçar kilo olduklarını göstermektedir.)
* daha sonra fenerbahçeye basri, selâhattin nusret, erol girdiler. beşiktaşta da ethem, kâmil, dr. vedii, nusret, salim ve eşref bilgiç yer aldı. maçın hakemi said nil’di. oyunun kalitesi ve heyecanı ise, ayni sahadaki gecenin son maçı beşiktaş - lazio'dan çok daha yüksekti.
* maçta iki taraf da fazlaca gol kaçırdı. hani hiç değil ise gol pozisyonuna girmek bakımından şimdiki futbolculardan daha etkili olduklarını gösterdiler. bu arada baba hakkı bir pası rakibe kaptırınca, şükrü dayanamadı: «baba, şunu vaktiyle bizden biri yapsa, canımıza okurdun ya...» şükrü, gol atamayışını «donunun darlığı» ile izah etti maçtan sonra... ve nihayet maçı izleyen federasyon başkanı apak’tan fikrini sorduk. cihat’lara, hakkı’lara, şükrü’lere, şereflere, murat'lara, hepsine hepsine şöyle uzun uzun baktı ve: «çok memnunum» dedi, «gelecek için ümit verdiler... bu gidişte takımı gençleştirmek değil, yaşlandırmak gerekecek.»
* ve sonunda hâtıralar yüklü sahamızın cefakâr kuşları. «baba» larını omuzlayıp bir bir uçtular... gönüllerimizin en derin yerine konmak için...