ilk basımı 2003 yılında olan yiğiter uluğ'un "hatice'den mektuplar" kitabından;
kaleciliğin, futbol oyunundaki diğer pozisyonlardan tek farkı topa elle dokunabilmesi değildir. psikolojisi de tamamen farklıdır kalecinin... bu yüzden onları anlamak zordur. futbol dünyasında kaleciler için 'bir tahtası eksik' yorumları yapılır genellikle...
daha önce örneklerini defalarca okumuş olduğunuz 'kaleci, üç direk arasındaki yalnız adamdır' edebiyatına birkaç cümle daha eklemek değil niyetim. sadece küçük bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum: file bekçilerinin, benim 'itfaiyecilik sendromu' diye adlandırdığım bir tuhaf yanı vardır. nasıl ki, itfaiyecinin bir işe yaradığını gösterebilmesi için başımıza yangın ya da su baskını türünden bir felaket gelmesi gerekiyorsa, kalecinin de yıldızlaşabilmesi için, önündeki arkadaşlarının çok hata yapması gerekir. ve ister inanın ister inanmayın, kaleci, en azından yüreğinin bir köşesiyle arzular bunu... savunmadaki arkadaşları arada sırada açık vermelidir ki, o da kurtarış yapabilsin ve tribünlerden alkış, yorumculardan övgü alsın. kimilerinin, oyunun kendisine biçtiği 'direklerarası bekçilik' rolünden sıkılıp sık sık ceza alanı dışına çıkması bu yüzdendir.
andres palop, 29 yaşına gelmesine karşın, geçen haftaya kadar çoğu futbolseverin adını duymadığı sıradan bir kaleciydi. ismini duyurabilmek için fazla şansı olmamıştı zaten... valencia'nın altyapısından yetişmiş, daha sonra pişmesi için iki yıllığına villarreal'e gönderilmiş, yuvasına geri döndükten sonra da, ispanyol futbolunun son dönemde yetiştirdiği en başarılı kaleci olan canizares'in arkasında yedek kalmıştı. geçen hafta canizares dizinden sakatlanınca, valencia'nın şampiyonlar ligi'ndeki arsenal sınavında kaleyi korumak palop'a düştü. londra'nın ünlü highbury stadı'nı dolduran binlerce ingiliz, 10 aralık gecesi adını bile telaffuz edemedikleri bir kalecinin devleşmesine tanık oldular. ilk bakışta bütün koşullar palop'un ve valencia'nm aleyhine görünüyordu. sahada aylardır eldiven giymemiş, maç eksiği had safhada bir kaleci... ilk düdükle birlikte rakibinin üzerine çullanan ve o gece mükemmel oynayan ingiliz şampiyonu... bunlar yetmezmiş gibi, angulo'nun kırmızı kart görmesi ve valencia'nın, maçın büyük bölümünde 10 kişiyle mücadele etmek zorunda kalması...
kendi liginde bu sezon oynadığı her maçta gol atmayı başaran arsenal, thierry henry'yle, bergkamp'la, kanu'yla rakip kaleyi şut yağmuruna tuttu ama palop, çerçeveyi bulan 10 şutta da çok başarılıydı. golsüz biten maçtan sonra arsenal'in menaceri arşene wenger, "bu gece karşımızda her türlü övgüyü hak eden çok iyi bir kaleci vardı. onu mağlup edemedik" derken, palop da kendisine sarılan arkadaşlarının tebriklerini kabul ediyordu.
yıllardır canizares'in arkasında sırasının gelmesini bekleyen bu şahane yedeğin, o gece takımı on kişi kaldığında, savunması peşpeşe hatalar yaptığında 'bütün kalbiyle' üzüldüğünü söylemek mümkün mü acaba? için için sevinmiş ve stefan zweig'in 'yıldızın parladığı anlar' öyküsünü hatırlamış olamaz mı andres palop?