tutku buharlaşıp yok olduğunda sevecen tunç – socrates dergi / ağustos 2015
“burhan doğançay, resimlerinde hayatı anlatmadan çok önce gençlerbirliği formasıyla yeşil sahalarda boy gösteriyordu.”
1946 sezonu türkiye futbol birinciliği, eskişehir demirspor ve gençlerbirliği karşı karşıya. maç 4-2 gençlerbirliği’nin galebesi ile bitiyor. ankaralı futbolcular başbakan şükrü saraçoğlu’nun elinden şampiyonluk kupasını alıp gururla havaya kaldırıyor. sonrası mı? kupayı kaptıkları gibi doğru takım arkadaşları burhan’ın evine. o burhan ki hasta yatağında bekliyor onları. o burhan ki bu başarıda en az onlar kadar payı var. o burhan, kırmızı-siyahlı ekibin efsane sağ içi; sanat dünyasının ise burhan doğançay’ı.
“ben girdikten sonra takım toparlandı, 1946’da türkiye şampiyonu olduk. ben paris’e gidince takım dağıldı, kötüleşti.”
böyle diyordu bir röportajında doğançay. babasına “bir, resim yapmayacağım; iki, futbol oynamayacağım!” diyerek gitti fransa’ya. sözlerinden yalnızca birisini tutabilecekti. nantes’a , nancy’ye, hatta racing’e gitme ihtimali belirdiğinde dahi itibar etmedi. futbol yaşantısını bir süre daha amatör olarak sürdürdü; empresyonist sanatçılarıyla ünlü honfleur kasabasının takımında forma giydi. sonrasında eski aşkı futbolun sıkı bir takipçisi olarak kalmayı tercih etti. peki sadece futbolun mu?
“spor çok önemlidir benim için. askeri milli takımlarda senelerce futbol oynadım. gençlerbirliği’nin kaptanlığını yaptım, iki defa türkiye, beş defa ankara şampiyonu oldum. hala çok ilgiliyim futbolla, sporla, finlandiya’da kayak şampiyonası varsa skorları bilirim, new york’ta basket maçı oynanıyorsa sorun, sonucunu söyleyeyim” diyordu bir başka röportajında.
burhan doğançay, çalışmalarında sürekli tekrarlayan bir motif olarak kent duvarlarını seçti. hayatı boyunca 100’ün üzerinde ülke, 500’den fazla kent gezdi. kent duvarlarına yansıyan insan ve insan hikayelerini , kültürel sembolleri, pop-art imgelerini , grafitilerde, posterlerde dile gelen siyasi fikirleri tuval üzerinde yeniden yarattı. o fısıldayan duvarları, yüksek perdeden konuşturdu. yok yok, duvarlara insanlığın en güzel şarkılarını söyletti. doğançay’a “duvarların ressamı” denmesi sebepsiz değildi.
burhan doğançay gençliğinde tam anlamıyla bir komple atletti. “gayet iyi pinpon, tenis oynardım. basket, atletizm, futbol, yüzme hepsini yaptım bunların” diyen, spora bu kadar meraklı bir sanatçının çalışmalarında sporun etkisini görmemek mümkün olabilir mi? doksanların başında imza attığı iki önemli seriden birinin adı formula 1 duvarları. duvarların ressamı bu serisini, yarışçıların dikkati dağılmasın diye kısmen siyah plastikle kaplanan monaco duvarlarından etkilenerek hazırlamış. rengarenk olimpiyat halkalarının üstüne siyah bant çekilmiş şekilde resmedildiği olimpiyat halkaları, bu serideki tablolardan biri. buz hokeyi , 1993’te imza attığı bir diğer yapıtının adı. sonra, muğla milas’tabir lastik tamircisi dükkanından esinlenerek hazırladığı taş duvar çalışması. eşi angela doğançay tarafından istanbul modern’e bağışlanan tabloda yer alan beşiktaş takımı posterleri , sadece muğlalı lastik tamircisi için değil, ünlü ressam için de futbolun önemini anlatıyor.
clive giboire, doğançay’ın eserlerini analiz ettiği bir yazısında ressamın uzun zaman önce gerçekleşmiş faaliyetleri betimleyerek, tutku buharlaşıp yok olduğunda ya da basitçe hayat devam ettiğinde geride neler kaldığını gözler önüne serdiğini söyler. farklı dönemlere ait ve şeritleri yoğun olarak kullandığı the great breakthrough, trojan horse , saratago dreaming ve opening of red and black gibi eserlerine bir bakın. ressamın bir zamanlar tutkuyla giydiği çubuklu formaya gönderme yaptığı izlenimine kapılabilirsiniz.