1977 yılının ağustos ayında, hannover’e yakın neustadt am rübenberge yerleşim yerinde bir çocuk dünyaya gelir. robert ismi verilen bu çocuğun, doğumun anından başlayan ‘hayata tutunma’ misyonu, yaşamı boyunca peşini hiç bırakmayacaktır. okuyacağınız bu kariyer sıradan bir futbolcu kariyeri değil, bir yaşam trajedisidir.
gelişimi sırasında gerek okul hayatında gerekse de sosyal yaşantısında özgüven eksiliği yaşadığını fark eden babası, robert’in sorumluluk alma duygusuna sahip olması isteğinden dolayı onu futbol okuluna göndermeye karar verir. ölümünden sonra karısı teresa’nın ‘futbol onun iksiriydi, hayata tutunmasının tek amacıydı’ şeklinde belirttiği futbol ile 11 yaşında doğduğu şehrin takımı olan bsg jenapharm jena’da tanıştı. daha sonra bundesliga 2’de mücadele eden carl zeiss jena’nın alt yapısına geçen ‘genç’ robert, gösterdiği performans ile hem takım basamaklarını birer birer tırmanıyor hem de içinden bir türlü söküp atamadığı ‘kaybetme’ duygusunun hızla tükendiğini görüyordu. bu durum her geçen sezon performansına yansıyor ve 95-96 sezonunda daha sonra yıllarca kalesini koruyacağı hannover 96 ile karşılaşılan maçta ilk defa a takım forması ile kaleyi koruyordu. hem babasının hem de kendi hayatının en gururlu günlerinden biriydi. robert enke bir ekonomi eğrisi gibi gidecek olan ilk hayat kırılmasını belki de bu anda yaşıyordu. içinde hiçbir korku olmadan yaşadığı bu kırılma ile muazzam bir yükselişe geçiyordu.
borussia mönchengladbach
96 yılında borussia mönchengladbach takımına transfer olan robert, ilk sezonunda takımın as kalecisi uwe kamps’tan formayı kapamadı ve hiç forma şansı bulamadı. sonraki sezon da aynı şekilde oldu ama çok çalışkandı, u-23 maçlarında oynuyor ve kendini bir şekilde gösteriyordu. a takımda forma bulamamayı kafasına takmamıştı ve nitekim hırsla çalışıp forma giymek için can attığı bundesliga’ya 98-99 sezonunda kavuştu. 15 ağustos 1998’de schalke 04 karşısında alınacak olan galibiyette takımın kalesini robert enke koruyacaktı.
her ne kadar o sezon lige lider başlayıp ,34 maçın 32’sinde kaleyi korusa da ligi sonuncu olarak bitiren ‘gladbach bundesliga 2’ye düşüyordu. sezon boyunca yakaladığı istikrar ve genç yaşına rağmen ilk sezonunda gösterdiği performans ile transfer teklifleri yağıyordu. o dönemlerde en ilginç teklif, benfica ile anlaşan jupp heynckes tarafından gelmişti. başka bir kültür, başka maceralara atılmak gençliğin verdiği heyecanla çok zor olmamıştı. üstelik psikolojik anlamda da işler iyi gidiyor, kendine güven konusunda hiç bir sıkıntı yaşamıyordu. 1999-2000 sezonu öncesi benfica’nın teklifini kabul edip sıcak denizlere doğru yelken açıyordu.
benfica ve barcelona
portekiz, enke gibi içine kapanık bir insan için fazla ‘cana yakın’ bir ülkeydi. alışmak zor olacaktı ve bunu hocası heynckes de biliyordu. ona tutunması gereken bir sorumluluk verdi; takım kaptanlığı… enke, bu sorumluluğu iyi bir şekilde taşıdı. ligde işler fena gitmiyordu lakin ilk defa forma giydiği avrupa arenasında celta vigo karşısında alınan 7-0’lık mağlubiyette kalede olması enke’nin uzun zaman sonra aldığı ilk psikolojik darbe oldu. çok kırıcı, kariyerinin inişine etki eden bir darbe olmadı ama şüphesiz bir kıvılcım çaktığı söylenebilir. 3. sırada bitirilen o sezonun ardından benfica ve heynckes için işler pek iyi gitmiyordu. zira o sezon heynckes’in kovulmasının ardından takımın başına getirilen jose mourinho -ki teknik direktörlük yaşantısına ilk defa bu görevlendirme ile başlamıştır- ve yaşanan ekonomik sıkıntılar yüzünden 2001-02 sezonunda kulüp tarihinin en başarısız sezonu olarak 6. bitirilen sezonda enke yine takımda en dikkat çeken oyunculardan biri oluyor ve istikrarı ile göz kamaştırıyordu.
o sezon sonunda avrupa’nın sayılı kulüplerinin neredeyse hepsinden teklif geldi ama o louis van gaal ile çalışıp dünya’nın en iyisi olma yolunda büyük bir adım atmak için barcelona ile anlaşacaktı. lakin işler enke için beklediği kadar iyi gitmiyordu, barcelona kariyeri, 11 eylül 2002 tarihinde ispanya kupasında 3. lig takımlarından novelda fc karşısında alınan 3-2 mağlubiyetle başlamış; maç sonunda frank de boer’un, louis van gaal’e alınan yenilginin sorumlusunun tamamen enke olduğunu belirttiği anda da neredeyse bitmişti.
çok isteyerek geldiği yerde böyle bir durumla karşılaşan enke, ‘avrupa’nın en zor kalesi‘ni kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. şüphesiz ki bu enke’nin hayatında karşılaşmayı isteyeceği son duyguydu çünkü bir şeylerin elinden kayıp gitmesi onda normalden daha fazla ruhsal çöküntü oluşturuyor, depresyona adım adım sürükleniyordu. o sezon osasuna karşısında son 20 dakika oynayarak la liga kariyerinin ilk ve son maçını oynadı. kariyerinde yine ilk şampiyonlar ligi maçlarını da gruplarda club brugge ve galatasaray’a karşısında alınan galibiyetlerle oynadı. kariyerini kaybetme duygusu iyiden iyiye enke’yi etkiliyordu ve 2003 yılında psikiyatr dr. valentin merkser’e başvurdu. doktorun ilk teşhisi, enke’nin ağır bir depresyon dönemi geçirdiği yönündeydi. bu kırılgan ve içe dönük adam tekrar esir almıştı enke’nin ruhunu.
fenerbahçe
2003 yılında barcelona’nın başına getirilen frank rijkaard, göreve gelir gelmez 2002 dünya kupası’nın yıldızlarından rüştü reçber’e barcelona kalesini emanet etmek için transfer eder. bu transferin ardından takımdaki pozisyon sırası 4. kaleciliğe kadar inen enke’nin imdadına istanbul’dan gelen tanıdık bir telefon yetişir. arayan dönemin fenerbahçe teknik direktörü daum’dur. enke gelen bu kiralık oynama teklifi hiç düşünmeden kabul eder, ruhsal çöküntüleri ve depresyon dengesizlikleri her ne kadar devam etse de ağır ilaçlar kullanmak pahasına dahi olsa istanbul’a gelir
enke’nin fenerbahçe kariyeri, sosyal sıkıntıları ile paralel olarak kötü gider. ilk maçında istanbulspor karşısında alınan 3-0 yenilginin faturasını,fenerbahçeli taraftarlar ‘top tuttuğunda şiddetli bir alkış tufanı’ kopartarak daha maç bitmeden enke’ye kesmişlerdi. o anda olmayacağını, düşüşün devam ettiğini anlamıştı ve maç sonunda daum ile konuşarak ayrılmak için izni almıştı.
13 gün sonra ispanya’ya geri döndüğünde tenerife’ye kiralanır,yine olmaz. kurduğu hayaller elinden kayıp gitmektedir yediği her goldeki toplar gibi… artık bildiği tanıdığı topraklara dönmeyi düşündüğü sırada ‘memleket takımı’ hannover 96’dan teklif gelir ve 1 saniye bile düşünmeden kendisini almanya’ya atar. artık hiç bir şey enke için eskisi gibi olmayacaktır… kısmen.
hannover 96
hannover onun hayata tekrar bağlanması için önemli bir fırsattı. bu fırsatı iyi bir psikolojik tedavi ile destekliyor, eski formuna ulaşmak için elinden geleni yapıyordu. enke’yi hayata bağlayacak tek etken hannover değildi, eşi teresa hamileydi ve 24 ağustos 2004’te ‘hayatının akışına yön verecek‘ kızı lara dünyaya geliyordu. ancak minik lara’nın bir problemi vardı. yeni yeni hayatını yoluna koyan enke’nin doktorlardan aldığı ‘kızının kalbinin delik olduğu haberi‘ onu tekrar bir yıkıma sürüklüyordu. ayakta durmasını sağlayan tek şey ise kızıydı.
bir yandan kalecilik performansı açısından almanya’nın en başarılı performansını sergilerken bir yandan katlanılması çok zor hadiselerle uğraşıyor, küçük kızının iyileşmesi için hastanelerde sabahlıyordu. kızını maçlara getiriyor, stadın atmosferinden etkilenmesini sağlıyor onu hem kendisini hem kızını hayata bağlayacak sebepler arıyordu ve bu şartlar altında 2004-2005 sezonunda almanya’nın en iyi kalecisi seçilmişti. kızı 18 aylık bir hastane rehabilitasyonundaydı ve hastane-antrenman arasında mekik dokuyordu.
2006-2007 sezonu hem hannover hem de enke için pek iyi başlamadı. bir yandan da minik lara için umutlar tükeniyordu. nitekim 17 eylül sabahı kızının gözlerinin bir daha hiç açılmayacağını öğrendi.enke’nin yaptığı ilk iş eşyalarını toplayıp 3 saat sonraki antrenmana yetişmek oldu. gerek kulüp yetkililerinin gerek arkadaşlarının uyarılarına kulak asmayan enke, son çare olarak ‘hayat iksirine’ bağlanmıştı. bu esnada iki farklı hayat yaşıyor gibiydi. bir yanda 2008-2009 sezonunda 3 ödül birden almış, performans olarak milli takıma kadar yükselen, ikinci sefer almanya’nın en iyi kalecisi payesine layık görülmüş enke; diğer yanda neredeyse kızının mezarında sabahlayan, kimseyle konuşmayan, karısını kaybetmekten korkan ‘hasta ruhlu enke’.
2009-2010 sezonu enke için sonun başlangıcı gibiydi. ilk 4 maçta oynadıktan sonra bir virüs kaptı. yaklaşık 2 ay boyunca sahalardan uzak kalacak olması ‘buluttan nem kapan psikolojisi‘nin bozulması için yeterli bir sebepti. hastalıktan dönüşten hemen sonra löw’ün tedbir amaçlı onu hazırlık maçı kadrosuna almaması tuz biber olmuştu.
10 kasım 2009 günü önce antrenmana gitti, daha sonra psikiyatr merkser ile neşeli bir sohbette bulundu. oradan çıktığında doktorun dahi şaşırdığı kadar neşeli ve pozitifti. karısını aradı, arabasına bindi, istikameti arkadaşlarına ‘lara’nın mezarına gittiğimde onu yanımda gibi hissediyorum, inanılmaz rahatlıyorum ama bazen de bir anda inanılmaz bir acı duyuyorum.‘ şeklinde aktardığı kızının mezarına gidiyordu. cebinde karısından büyük bir pişmanlıkla özür dileyen ama kızına kavuşmak zorunda olduğunu açıklayan bir veda mektubu vardı. mezarlığa yaklaşık 200 metre uzaklıktaki rayların üstünde durdu. gelen trenin durmasının imkanı olmadığı biliyordu…
sonrası
robert enke hayata gözlerini yumalı tam 5 yıl oluyor. belki ne izlediğimiz en iyi, ne de en gösterişli kaleciydi, ancak en dramatik portre olduğunu söylemek gerek. psikolojik sorunları sebebiyle kendi canını almasa, muhtemelen temmuz ayında dünya kupası’nı kaldıran alman milli takımı’nın da bir parçası olacaktı.
15 kasım 2009’da kendisi için awd-arena’da düzenlenilen törenden sonra hannover’in hemen dışında olan neustadt’daki mezarlığa, kızının yanına gömülen robert enke’nin ardından alman yazar ronald reng “a life too short: the tragedy of robert enke” isimli kitabı yazarken, almanya futbol federasyonu’nun da katkılarıyla enke anısına oluşturulan robert enke vakfı da, oyuncuların ruh sağlığı üzerine çalışmalar yapan bir vakıf olarak bugün hâlâ çalışmalarını sürdürüyor.