milli takımla havada yaşadığımız büyük tehlike ve 1996 yılında çeklerce oynadığımız hazırlık maçı...
1996 avrupa şampiyonası öncesinde prag’da çek cumhuriyeti ile bir hazırlık karşılaşması oynayacaktık. ay-yıldızlı millilerimiz fatih terim’le ilk kez avrupa şampiyonası finallerinde mücadele etme hakkı kazanmıştı ve şampiyona öncesinde en önemli hazırlık maçını 26 mart 1996’da çek cumhuriyeti ile oynayacaktı. maçı atv’den ben anlatacaktım, ‘sinyor can bartu da yorumlayacaktı. prag a milli takım ve basın mensupları olmak üzere uçakla gidecektik. galiba uçak da milli takımımızın sponsorlarından birine ait özel bir jetti. tam uçağa binerken pilotun yaptığı anonsu bugün bile hâlâ çok net hatırlıyorum: “tayyaremize hoş geldiniz”
anonsu duyunca kendi kendime “eyvahhh” demiştim!
prag’a vardığımızda hava çok kapalıydı ve tam inişe geçerken hakan şükür fıkra anlatıyordu. ama uçak havada o kadar çok daire çizdi ki, hiç birimizin baş dönmesi ve mide bulantısından gülecek hali kalmamıştı. ve kaptan pilot “hava trafiği nedeniyle bir süre daire çizmek zorunda kaldık. inişe geçiyoruz.” dedi. alçalmaya başladık ama yer bir türlü gözükmüyordu. ben pencere kenarında oturuyordum ve zar zor da olsa pisti seçebildim. tam arka sıramdaki koltukta usta gazeteci rahmetli doğan koloğlu vardı. yalnız uçak piste değil, hemen yanındaki ormana, ağaçlara doğru alçalıyordu. pist sağımızda kalmıştı. kendi kendime “eyvah düşeceğiz” dediğimi hatırlıyorum ve aynı anda uçağın burnunu havaya diktiğini de! az kalsın hepimiz ölüyorduk!
neyse ki pilot son anda hatasını anlamış, uçak pas geçmeyi başarmıştı. bir süre sonra da bratislava'ya zorunlu iniş yaptık.uçaktan indikten kısa bir süre sonra herkesin telefonları çalmaya başladı. usta televizyoncu akın sel de bu büyük korkuyu uçakta bizimle yaşamış, bratislavaya iner inmez telefona sarılmış telefonların çekmediğini görünce havaalanındaki bir görevliye 50 dolar verip îstanbulu, çalıştığı kanalı aramış ve haberi herkesten önce geçmişti! bir süre sonra telefonlar çekmeye başlayınca herkesin ki aynı anda çalmaya başlamıştı. herkesi eşi, dostu, yakınları arıyordu. akın sel haberi istanbul’a star televizyonuna geçince star da alt yazıyla haberi bütün türkiye’ye duyurmuştu! fatih terim ise bu olaya çok sinirlenmiş ve ’nerede o akın?’ diyerek her yerde akın sel’i aramaya başlamıştı. terim’in sevgili akın’a kızma sebebi zaten hasta olan kayınvalidesinin alt yazıyı görünce daha da fenalaşmasıydı. neyse ki kokpitten hemen istanbul’la bağlantı kurulabilmiş fatih hoca onu çok seven kayınvalidesiyle görüşebilmişti. fatih hoca bir süre daha akın'a tepki gösterdi ama çok da uzatmadı olayı. çünkü akın’ın gazeteci olarak görevini yaptığını biliyordu.
(akın sel şu sıralarda tvem kanalında bir yarışma programı sunuyor. ayrıca kendi adını taşıyan internet üzerinden yayın yapan bir ip televizyonu var. www.akinsel.tv adresinde hafta sonları canlı yayınlar yaparak mesleğini sürdürme çabası içinde)
aslına bakarsanız bizim yaptığımız işin ‘fıtratında’ var bu; hep tehlikeyle yüz yüze gelmek! haberin peşinde koşan hemen her gazeteci böyle bir tehlikeyi mutlaka atlatmıştır. akın sel de doğru olanı yapmıştı. o uçakta bulunan herkesin daha yaşayacak günü varmış... koskoca türk milli takımı, teknik heyet, federasyon yetkilileri ve biz basın mensupları...
neyse biz gelelim çeklerle oynadığımız hazırlık maçına....
çek cumhuriyeti nin en önemli özelliği çok hızlı kontratağa çıkması ve kadronun hem çok teknik hem de çok süratli oyunculardan oluşmasıydı. en önemli oyuncuları arasında, pavel nedved, karel poborsky, vladimir smiçer, pavel novotny, jan suchoparek, pavel srniçek, pavel kuka ve patrıck berger gibi isimler yer alıyordu. çek cumhuriyeti avrupa şampiyonası'nda kelimenin tam anlamıyla ‘ölüm grubu'na düşmüştü. grupta almanya, italya ve rusya gibi o dönemin en güçlü ekipleri yer alıyordu.
bu maçtan önce iki yıl boyunca milli takımımız hiç yenilgi almamıştı ve na-mağluptu. ay-yıldızlılar en son 22 aralık 1994’de italya’ya 3-1 yenildikten sonra 16 maçta 10 galibiyet 6 beraberlik almış ve hiç yenilmemişlerdi. ostrava'daki maç başladığında çek cumhuriyeti oyunu kendi yarı sahasında kabul ediyor ve hızlı hücumlarla kendi yarı sahasından hızlı çıkarak kalemizde tehlikeler yaratıyordu. çeklerin oyun anlayışı nedeniyle top daha fazla bizdeymiş gibi görünüyordu.
can bartu ise ilk dakikalar itibarıyla milli takımımızın oynadığı oyundan memnundu. oyunun kontrolünün bizde olduğunu söylüyor avrupa şampiyonası öncesinde çeklerle başa baş mücadele ettiğimizi belirtiyordu. ama 14.dakikada çekler kaptırdığımız bir topta hızla hücuma çıkmış ve suchoparekle golü bulmuştu. devre çeklerin 1-0 üstünlüğü ile sona erdi.
tribünde, can ağabeyle hemen arkamızda mutluhan suner oturuyordu. ilk yarı bitince ‘can ağabey’ dedim. “iyi oynadığımızı topun daha çok bizde kaldığını topun hakiminin biz olduğunu söylüyorsunuz. ama sakın yanılıyor olmayasanız! çünkü çekler çok zor bir gruptalar ve o grupta almanya, italya ve rusya’ya karşı oynayacakları taktikle bize karşı oynuyorlar bence” dedim. “yani oyunu kendi yarı sahalarında kabul edip rakibin hata yapmasını bekleyip sonrada hızla hücuma çıkıp golü bulmak gibi. o yüzden acaba top daha fazla bizdeymiş gibi gözüküyor olmasın, acaba iyi oynadığımız için mi yoksa çeklerin bu taktiği nedeniyle mi top daha çok bizde gözüküyor?” dedim. can ağabey böyle şeylere alışkın değildi, hele de yüzüne söylenmesine!
onu yakından tanıyanlar bunu gayet iyi bilirler. can ağabey mutluhan a döndü ve “mutlu” dedi. “bu arkadaş daha önce basketbol mu anlatıyordu?” mutluhan hemen bastı kahkahayı ve can ağabeyle birlikte uzun süre bana güldüler. çay kahve faslından sonra ikinci yarı başladı.
ilk yarıdaki görüntü tekrarlanıyordu ikinci yarının başında da... oyunun hakimi yine biz gibi görünüyorduk ama rakip kaleye kadar gidip net pozisyonlar üretemiyorduk. ye çekler ilk yarıdaki gibi hızla kendi yarı alanlarından çıktılar, biri penaltıdan olmak üzere kukanın attığı iki golle maçı 3-0 kazandılar.
bizi yenen ve na-mağlup unvanımızı sonlandıran çekler, ingiltere’de düzenlenen avrupa şampiyonasında gruptan çıkmakla kalmadılar, oynadıkları bu sistemle finale kadar gittiler ve normal süresi 1-1 biten ve almanya karşısında çok iyi oynadıkları maçı, uzatmada bierhoff'un attığı (çekler golden önce kuntz’un faul yaptığını ileri sürdüler uzun süre) ‘altın golle 2-1 kaybettiler. biz ise portekiz, hırvatistan ve danimarka’nın bulunduğu gruptan çıkamadan ve sıfır puan çekerek turnuvayı kapattık!
atv’de o yıllarda çok güzel bir gelenek vardı. her yılın sonunda çalışanlara bir yılbaşı partisi verilir, gece de adet olduğu üzere ‘günay restoran’da düzenlenirdi. 1996 yılının sonunda da öyle oldu. sibel can o gece atvnin onur konuğuydu ve en ön masada atv ve sabah m o zaman ki sahibi dinç bilgin oğlu önay bilgin ve can bartu birlikte oturuyordu.
“iyi geceler” dilemek için masalarına gitmiştim ki can ağabey elimi tutup yanma çekti beni, dinç bilgin e; “kerem’i iyi ki atv’ye almışsınız iyi spiker bu çocuk” dedi. sonra bana dönüp sadece benim duyabileceğim kısık bir sesle “sen haklıydın” deyip yanağımı okşadı.
can bartu her açıdan, tanıdığım en kaliteli insanlardan biridir. müthiş karizmatiktir. söylediklerini spor camiasında bulunan bir çok kişi emir telakki eder. türk futbolunun tarihini yazan en büyük oyuncularından biriydi. onu tanımış olmaktan ve birlikte maç anlatmış olmaktan dolayı büyük onur duyuyorum. şu anda 78 yaşında, allah uzun ömür versin sevgili can ağabey' diyerek sözlerimi tamamlıyorum...