yazıyı okurken belki de «günaydın» diyeceksiniz. geç kaldığımızı ileri süreceksiniz.. haklısınız... belki geç... ama belki de erken... çünkü yaşar olayı ne ilktir, ne de sonuncu olacaktır’ siz bu satırları okurken, spor sayfalarında yeni yaşar olaylarına rastlayabilirsiniz.
ingiltere’den sekiz göl yiyen yaşar, yanında bir kadınla gece yarısı basıldı. yer yerinden oynadı ve yaşar süresiz kadro dışı bırakıldı. bu, olayın basma akseden yanıdır.
size bir de iç yüzünü anlatalım mı?..
yaşar’ın basıldığı yer, boğazın en nezih lokallerinden hiçidir. antik... iki sevimli ihtiyar burada müziğin en güzelini yaparlar. bu tipik istanbul meyhanesinde siz de, istediğiniz deniz mahsulünün en güzelini çok uygun fiyatla yer, güzel bir gece geçirmiş olarak evinize dönersiniz. antik, bir batakhane değil, ailenizin, her bireyi, dostlarınızın her türlüsü ile gidebileceğiniz bir aile lokalidir.
ya yaşar’ın basıldığı saat?.. 22.00... yani gece on... televizyonda bu saatte daha şahin tepesi bile başlamamıştır. zaten antik'te gece yarısından ötesi yoktur ki...
şimdi nezih bir lokalde çok aklı başında bir saatte, bir kız arkadaşı ile bulunmak niye suç oluyor? niye basını ile yöneticisi ile bir adamın üzerine bu kadar gidiyoruz? ingiltere’den sekiz gol yedik diye ille de bir şamar oğlanı mı bulmamız gerekiyor? vur abalıya...
ingiltere’den o sekiz golü yemesek, yaşar o gün berlin’deki turgay gibi harika kurtarışlar yapsa ve biz maçı 0-0 bitirseydik, o saatte antik’te gördüğümüz yaşar’ı ihbar mı ederdik, yoksa masasına bir şampanya da biz mi gönderirdik?
yaşar tepki göstermiş. yanınızda kız arkadaşınız varken sizin üstünüze böyle gelseler, size vatan haini, kıza fahişe muamelesi yapsalar, siz ne yapardınız? söyleyin bakalım anadolu’nun babayiğit erkekleri, siz ne yapardınız?
babıâli’nin bir huyunu oldum olası sevmem. olay yaratma merakı ve kendisinin yaptığı her şeyi yapan sporcuya saldırması...
gazeteciliğe başladığım ilk yıllarda, bulgaristan’da üniversite oyunları sırasında bir voleybolcumuz, naylon çorap satarken yakalanmıştı. olay örtbas edildi. ama haber bir tek gazetede çıktı. türkiye’den kaçak getirdiği çorapları, satması için o voleybolcuya veren gazetecinin gazetesinde...
her milli maçtan, her uluslararası organizasyondan sonra, bizim gazetecilerin büyük çoğunluğunu, kadının en çok bulunduğu yerlerde görürsünüz. sonra bunların gazetelerinde boy boy resimler yayımlanır: «ülkesini temsil ettiğini unuttu... hemen kadın avına çıktı... vesaire... vesaire..»
o zavallı sporcunun ne kendisini savunacak hali ne de kendisini yazanların yediği herzeleri açıklayacak yayın organı vardır. «ya siz gazeteciler, siz türkiye’yi temsil etmiyor musunuz? üstelik sizler bizim gibi, genç, delikanlı, ateşli, deneyimsiz, ilk kez yurtdışına çıkan, hatta ilk kez kadın gören kişiler değilsiniz. siz bunları yaparken, benimki niye suç oluyor» diyemez...
işte bu da benim oldum olası hiç hoşuma gitmez. sporcu, gökten inmiş melek, kusursuz, mükemmel bir yaratık değil, hepimiz gibi insandır. üstelik gençtir, üstelik enerji ile dopdoludur. ona hoşgörü ile bakmayı ne zaman öğrenebileceğiz?
başlığı yanlış bu yazının. günah aslında yaşar’ın değil, onun dışındaki herkesindir,