gazeteleri okuyor musunuz? hayret ve dehşet içinde okuyor musunuz? sanırsınız ki, bu milli takım, bozcaada’ yı yunanistan’a kaptırdı. nasıl bir öfke, nasıl bir dehşet kusuluyor gencecik çocukların üzerine! biz şimdi, aynı dehşet içinde düşünüyoruz. bu aynı takım, aynı teknik kadro ile 15 gün sonra, istanbul’da ingiltere önünde başarılı bir sonuç alırsa, bu aynı kalemler, bu aynı sayfalarda neler yazacaklar? kaldı ki, almaması için hiçbir sebep de yok. istanbul, bu çocukların kendi sahası. istanbul’da bir milli takım 90 dakika nasıl desteklenir bilen bir seyirci var. ve istanbul’da ingiltere hiç de riske girmeden oynama yolunu seçecek. bu faktörlere, hadi biraz da bizden yana olabilecek talihi ekleyin. daha dün finlandiya’ya yenilen türk takımının ingiltere önünden yüz akı ile çıkması hiç de öyle rüya değil. peki ne yazacağız o zaman? ne yazacağız ha? maç ertesi de yazdık. yenilgide futbolcuların ilk kez? zerre payı yoktu. antalya sahasını dahiyane (!) bir buluşla seçen teknik kadro, kötü sonucu peşinen kabul etmişti. suçun büyük bir bölümü onlardaydı. bu teknik kadroyu eleştirme hakkımız vardı. ama gene ölçüyle. coşkun özarı gibi bir adama yıllarca tahammül eden, hoşgörü ile bekleyen aynı basın, şimdi bir .tek maçla nasıl oluyor, «defolun» diyordu. özan’nın o yıllanmış kolej takımı, lüksemburg ve izlanda’lara yenilir, amavutluk’u yenemezken, her dünya ve avrupa kupasından elenirken nerdeydi bu dehşetli spor basını? şimdi «özarı göreve» diyen komik yazarlarımız bile var. bay özarı’nın kendisi de meydanı uygun bulmuş, kül bırakmıyor. yaratılmış bir takım yok edilmişmiş? hangi takım yaratılmış, hangi başarıyı elde etmiş, bir söylese de bilsek.
teknik komite yanlış saha seçimi yapmıştır. takım seçiminde de yanlışlıklar yapılmış. 1986’nın takımını bugün den sahaya sürmek gibi bir hataya düşülmüştür. gençleştirilen takımı bir süre ayakta tutmak için tecrübeli ayaklara ihtiyaç olduğu unutulmuştur. bir fatih, bir şenol’la (kaleci) bile durum değişebilirdi. basma düşen görev, bu yeni kadroya yardımcı olacak eleştiriler yapmaktır. ümit kesilene dek. peki ama, bir tek maçla ümit nasıl kesiliyor? tekrar soruyoruz. futbol kariyerinde bir tek başarısı olmayan coşkun özan’dan yıllardır umut kesmeyenler, onu hâlâ göreve çağırmak gibi gülünçlüklere düşenler, bir tek maçla, başında jupp derwall gibi bir futbol devi olan bir ekipten bir tek maçla nasıl vazgeçiyorlar? macaristan’dan 6 gol yiyince, bulgar maçını iptal ettirip kaçan coşkun’dan bugün söz edebilmek için insanın ya sporu bilmemesi gerek, ya hafıza fıkdanına uğramış, ya da başka hesaplar peşinde olması.
coşkun özarı’nın devrettiği enkazın üzerinde bugün yeni bir milli takım yaratmaya çalışıyoruz. teknik kadronun da yanlışları olacaktır, futbolcuların da, biz basının da. ama kantarın ucunu kaçırmadan yol ve alternatif gösterici eleştirilerle bu kuruluş dönemini mümkün olduğu ölçüde az zararla kapatmamız gerekir.
kantarın ucunu kaçıranlardan biri de federasyon başkanı kemal ulusu idi aslında. sarıyer’e bile bir boy küçük gelen candan tarhan’ı, milli takım teknik direktörü yapmasını da yadırgamıştık, maçtan sonra «ben kaldıkça tarhan da kalır. tarhan, dört yıl görevdedir» demesini de. biz tarhan’dan hayır geleceğine inanmıyoruz. ama gene de ona ve onu göreve getirenlere bir süre tanınması gerek, diyoruz. hatta alternatifinin (maazallah) coşkun özarı olduğunu görünce, tarhan’a böyle cankurtaran simidi gibi sarılanları alkışlamak bile istiyoruz.
finlandiya maçı, kemal ulusu, erdoğan şenay ve candan tarhan ekibinin büyük hataları ile kaybedilmiştir. bu kayıptan yeterli dersi alabilmişsek, hiç değilse bunu kazanç hanemize yazabiliriz. bunu yapabilmemiz için sakin olmamız gerek. suyu bulandırmak, yeniden coşkun’u pazarlamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka şeye yaramaz.