dağhan ırak'ın "hükmen yenik!: türkiye'de ve ingiltere'de futbolun sosyo-politiği" kitabından;
futbol zenginlere emanet...
1970’lerde yaşanan bu kriz ortamı, kulüp yönetimlerinin politikacılardan zengin iş adamlarına geçişiyle aynı döneme denk geldi. büyük istanbul kulüplerinde başkanlar yıllar boyu iktidarla aynı partinin mensubu olmuştu. 1960 darbesinden sonra, demokrat partili başkanla darbeye yakalanan kulüpler bu konuda biraz daha temkinli olmaya başladı. siyasi güç hâlâ kulüpler için önemliydi, ancak darbeler ülkedeki iktidar dengelerinin bir günde değişebileceğini gösteriyordu. siyasi iktidarın futboldaki gücü genel istikrarıyla paralel olarak azalırken, profesyonelleşme ve ulusal liglerle beraber ekonomik güç, siyasi gücün yerini alıyordu. fenerbahçe bu geçiş trendinin başını çeken kulüp olurken, iki dünyanın da önemli bir figürü olan adalet partisi il başkanı ve iş adamı faruk ılgaz bu dönemin sembolü hâline geliyordu. 1966-74 ve 1976-80 yılları arasındaki başkanlığı boyunca ılgaz, hem siyasi gücünü hem de iş bağlantılarını kulübü güçlendirmek için kullandı. ılgaz döneminin en kritik özelliği ise başkanın sermayedarlığının politikacılığından daha fazla yarar sağladığının görülmesi oldu. balkan kupası organizasyonu bunun net bir örneğiydi. ılgaz, daha kulübün başkanlığına seçilmeden, 1960 darbesinden hemen sonra balkan kulüplerinin birbiriyle oynayacağı bir kupa organizasyonunu ortaya atmıştı. bu fikre karşılık devletten aldığı cevap çoğu varşova paktına dahil olan ülkeler arasındaki ilişkileri ayarlamanın zor olacağıydı; ılgaz da bunun üzerine kupayı balkan ülkelerindeki bağlantılarım kullanarak kendi başma düzenlemeye karar verdi. balkan kupası, hem chp, hem ap, hem de darbe yıllarında oynanmaya devam etti. ılgaz’ın da siyasi yönelimi açıkça bilindiği halde başkanlığı iktidar değişimlerinden etkilenmedi. şükrü saraçoğlu, recep peker ve osman kavrakoğlu gibi isimlerin başkanlıkları döneminde kulüple iktidarları doğrudan birbirine bağladıkları ve iktidarın gitmesiyle kulüpten de koptukları düşünüldüğünde bu yeni bir şeydi.
ılgaz’la beraber gücünü siyasi iktidardan almayan zengin iş adamı başkan modeli yayılmaya başladı. galatasaray ve beşiktaş da bu trende uydu. lise geleneğinden gelen selahattin beyazıt galatasaray’daki geçiş döneminin başkanıydı. o da tıpkı ılgaz gibi 1970’ler boyunca iki ayrı dönem başkanlık yaptı. beşiktaş bu modaya en son katılan istanbul kulübü oldu. bu yıllar kulübün efsanesi hakkı yetenin başkanlığı bırakmasıyla siyah-beyazlı kulüp için büyük bir kafa karışıklığına neden olmuştu. 1973’te iş adamı mehmet üstün-kaya seçilinceye kadar hiçbir başkan iktidar sağlayamadı. mehmet üstünkaya bile geleneği temsil eden gazi akmal’la başkanlık mücadelesi vermek durumunda kalmış, çok net bir iktidar kuramamıştı. beşiktaş bu yıllarda rakipleri gibi güçlü bir başkan bulamayıp, trabzonspor gibi yeni bir model de üretemeyince büyük bir krize girdi ve 1966-81 yılları arası hiç şampiyon olamadı. beşiktaş krizden ancak 1980’lerde ekonomik güce dayanmayan öz kaynak modelini kurarak çıkabilecekti.