galata kulesi gibi gözlerimizde büyülttüğümüz anderlecht takımı meğer bostan kuyusuymuş... o fırtına gibi iki açık, o jurion, van himst insayd ikilisi, sağbek heylens yok oluverdiler sahada. belki toprak zemini beğenmeyecekler, belki ışık tertibatına lâf atacaklar. ama ne olursa olsun ayni takımda ayni forma altında bir santrhaf verbiest seyrettik ki, değme gitsin..
anderlecht, kabul etmek gerekir ki, beraberlik için sahaya çıkmış. topla friz yapmaları ve kendi ceza sahası içinde dolaşmaları, pek ender kontrataklarla netice aramaları, bu görüşümüzü teyid eder saırız. gerçekten belçika şampiyonu ateşli seyirci karşısında bu yolu tercih etmekte haklıdır. kupa maçında, hele yabancı bir sahada beraberlik almak, ikinci turun eşiğine adım atmak demektir. ancak, şunu kaydedelim ki, anderlecht takımı biç bir zaman yıllarca evvel seyrettiğimiz ne bir real madrid, ne bir inter ve ne de bir milân... avrupa'da birinci sınıf değil, üçüncü sınıf bir ekip. f. bahçe son haftalardaki dökülüşüne kıyasla bu karşılaşmada daha iyi oynadı. iki ağır adam nedim ile şenolun yan yana konuluşu, birol'un lüzumundn fazla fantaziye kaçışı. aydın ogün'ün işletmeyişi ve «pıt... pıt..» futbole dönüşleri rakiplerinin işini kolaylaştırdı. fener defansının başarılı gözükmesi, anderlecht'in müdafaa oyununa başvurmasından ileri gelmiştir. anderlecht antrenörü sinibaldi ayağının tozu ile hava alanında «herhalde futbolunuz fas futbolünden ileri değil» demiş. bu acı fakat gerçeğe yakın bir söz. ama belçika futbolu da o gözlerde büyültülecek «ahım şahım» bir futbol mu? snibaldi eğer bunu böyle kabul ediyorsa biz de kendisine son günlerde moda olan ismet paşa’nın şu sözü ile cevap verelim: «hadi canım sen de...»