ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
trabzonlu bayanlar da en az erkekler kadar trabzonspor tutkunudurlar: öyle dostlar ekranda görsün kabilinden vitrinlik bayan görüntüleri değildir trabzon tribünlerinde karşılaşacağınız tablo. trabzonlu ablalarımız, annelerimiz, teyzelerimiz ve genç kızlarımız da bordo mavi denize gönül verenler arasında her zaman en önlerdedir. maç için iş asan, okul kıran sadece erkekler zannediyorsanız yanılıyorsunuz. söz konusu trabzonspor ise bayanı erkeği olmaz bunun. istanbul 'dan ayşe ay gün kardeşimize kulak verelim...
patronuma itiraf imdir, evet o gün trabzonspor maçındaydım.,.
karagümrük-trabzonspor kupa maçıydı. maç ali sami yen'deydi ve hafta ortasıydı. işin kötü yanı benim iş saatime denk gelmişti. işyerim de ali sami yen'e 10 m. uzaklıktaydı. istanbul'un dört bir yanından maça gelen insanları gördükçe içim içimi yiyordu.
bir yolunu bulmalı ve trabzonspor'un maçını mutlaka izlemeliydim. trabzonspor'um tam bin km öteden gelmişti ve burnumun dibinde maç yapacaktı. düşündüm taşındım ve maça gitmenin yolunu buldum. beyaz bir yalan uydurmak zorundaydım. çünkü söz konusu olan trabzonspor'umdu.
bir mali müşavirin yanında çalışıyordum. izin istesem, biliyorum, kesinlikle vermeyecekti. "maç içinde izin mi olurmuş?'' diyeceğini tahmin ediyordum. istanbul ticaret odasından bir arkadaşımı aradım hemen ve "beni işyerimden ara ve ayşe hanım'in hemen istanbul ticaret odası'na gelmesi gerekiyor de." dedim.
birazdan ofisin telefonu çalıyordu. kalbim heyecandan küt küt atmaya başlamıştı. "ya izin alamaz isem, ya trabzonspor'umu izleyemezsem." diye içim içimi yiyordu. tabii gelen telefon üzerine hiç bozuntuya vermedim. telefondan haberim yoktu zaten! telefon görüşmesi yapılmış ve telefon kapanmıştı. içerden patronun sesi, "ayşe, ticaret odası7 na gidiyorsun" ok gibi fırladım yerimden. çantamı ve paltomu kaptığım gibi soluk almadan kendimi dışarı attım. neme lazım, son dakika da aklına bir şey gelir ve vazgeçer falan diye korktum.
heyecandan nefesim kesilmiş bir halde attım kendimi ali sami yen'e. ve işte binlerce hemşehrimin arasında, bir bordo-mavi denizin içindeyim. karagümrüklüler bir yandan, biz öteki yandan, stadyum yıkılıyor adeta. ama tribünlerde ezici bir çoğunluğa sahiptik. tam o esnada telefonum çalmaz mı? eyvah! arayan patronumdu. telefona baksan bir türlü, bakmasan bir türlü. mecbur bakacaktım ama bu gürültüde nasıl olacaktı bu iş?
hemen çıktım tribünden ve wc'nin yolunu tuttum. kapıyı da üstüne kapatınca, sessiz bir ortam oluşmuştu. bu telefonu da atlatmıştık ya, artık maçı izlemek için önümde gözle görünür bir engel kalmamıştı.
maçın ardından, tekrar iş yerime gittim ve masama oturdum. çalışmama kaldığım yerden devam ettim. içim huzur ve mutluluk doluydu. tamam, beyaz bir yalan konuşmuştum ama bakın işte buradan itiraf ediyorum ve patronumdan özür diliyorum.
sevgili patronum, o gün ben istanbul ticaret odası'nda değil, trabzonspor maçı için ali sami yen stadyumu'nda idim. ama ne yapayım bordo ile mavinin çağrısına, bir de mecidiköy'den gelen kemence sesleri gelince yapacak baş ka bir şey kalmamıştı.
trabzonspor bu, başka bir şeye benzemez...
not: anıdaki bilgilerden bu maç olduğunu tahmin ediyorum. ama maç vefa stadında oynanmış görünüyor...