iki takımın da çok kötü oynamasında kasıt arayan, tempo ile "şike!" diye bağıran
halk, finalistleri yuhaladı
"final" çarşamba gecesi tekrarlanacak
halit kıvanç
tribündeki adam kızgındı dün geee... hem de çok kzıgın... ve stadı dolduran onbinlerle beraber ayağa fırlayıp avazı çıktığı kadar bağrıyordu: «şike... şikeee!..»
«tribündeki adam» nasıl kızmasındı? nafakasından ayırıp gişeye yatırdığı para karşılığında «gol. görmek istiyordu. «futbol» görmek istiyordu. ve göremeyince de, hançeresini yırtarak stadı çınlatan tempoya katılıyordu: «şike... şikeee!..»
«tribündeki adam» inanmıyordu, inanamıyordu bunun bir «kupa finali» olabileceğine... inanamıyordu galatasaray'la, fenerbahçe'nin bu kadar kötü oynayabileceğine... iki kulübün kocaman adlarına böylesine sönük bir oyunu yakıştıramıyordu... ve «o halde mahsus oynamıyorlar, berabere kalıp da çarşamba'ya bir maç daha yapmak, para kazanmak istiyorlar» diye düşünüyordu. bunu düşünmesiyle birlikte de, spor tarihimizde bir fenerbahçe - galatasaray maçında duyulmamış feryada iştirak ediyordu: «şike... şikeeee!!!»
beceriksizlik
«tribündeki adam» kuşkularını bu şeklide dile getirdiği sırada ise, «sahadaki adamlar» onun şüphesini yok edebilecek bir canlılık gösteremiyor1ardı. dün gecenin, evet, unutulmayacak bu «kapkara» gecenin düğüm noktası buydu. fenerbahçe ile galatasaray, feci bir beceriksizlik içinde, «futbol»le uzaktan, yakından ilgisiz bir bocalama gösteriyor, devleşmiş adlarını küçülten bir aczle «tribündeki adam»ı çıldırtıyorlardı. sanki oynamak, gol atmak, kazanmak istemiyorlarmış gibi geliyordu «tribündeki adam»a...
«tribündeki adam» bu kızgınlığından bir parça sıyrılverse, «sahadaki adamlar»ın en ufak «şike» kokusuna burun yaklaştıracak kişiler olmadığını hatırlardı. onları bizzat kendisi kaç defa, kaç defa omuzlarında taşımıştı. onların böyle bir küçüklüğe tenezzül etmeyeceklerini düşünürdü. hele hele şu maçta bile, birbirlerine kıyasıya sert girilkerine bakarak «anlaşmış olsalar, böyle tekmeleşirler mi?» deyiverirdi. «birbirimize gol atmayalım ama tekme atalım» diye de şike olmazdı ya. «futbol» oynamıyordu iki taraf... toptan bezgin bir çaba içinde, 90 dakikanın dolmasını bekliyordu. bütün hikâye buydu.
oysa ne güzel başlamıştı oyun... ingiliz kupa finali de ancak böyle başlıyordu. ama böyle de bitiyordu. beş dakika, sadece 300 saniye devam eden bir «kupa finali» oldu bizimki... sonra? sonra kızmaktan çok gülmek ya da «futbol» adine ağlamak gereken harekeketlerle dolu bir 85 dakika... ilk yarıda şükrü'nün bülent'ten seken ortasına bir fenerbahçe'li yetişse, «gol» muhakkaktı. ikinci yarının ilk anında metin'in sert frikikinda hâzım'dan dönen topu yılmaz, kaleciye nişanlamasa bu da «gol»dü. metin’in ikinci bir «bomba - frikik»inde gana hâzım'ın karşıladığı topa yetişen çıkmamıştı. 71. dakikada hüseyin'in bülent'i aşan ortasına ziya, vurmak ne, dokunsa ağlardaydı top... hele 84. dakikada ayhan’ın kafa ağzında bir sağa, bir sola salınmak yerine pşıt atması, galatasaray'a kupa'yı kazandırırdı. maçın bitimine iki dakika kala, ceza sahasu içinde metin'in baraja çarptırdığı çift-vuruş kaçacak forsat mıydı?
ve işte bütün bunlar kızdırmıştı «tribündeki adam»ı... aslında bir de şaşılacak adam vardı sahada: italyan hakem... taca çıkan topu frikik atana ses çıkarmıyor, favllerde sanki roma'da «aşk çeşmesi»'ne para atarmışcasına mithatpaşa'dan uzak kalıyor, atışlarda 9.15 metrelik duruş yerine aldırmıyor, hâsılı «bu oyana göre hakem» olarak ortada dolaşıyordu.
çifte üzüntü
o beş dakikalık müthiş başlangıçtan sonra, galatasaray'ın daha çok akında olduğu bir gerçekti. fenerbahçe ise, gol yememek için kalesine yığılan bir müdafaa takımı görüntüsündeydi. ikinci yarıda bir ara sarı - kırmızılı baskısı daha da arttı. fakat galatasaray'ın usta oyuncuları en acemice davranışlarla fırsatları kolayca harcadılar. sarı - lâcivertli takımın âni kontra ataklarında yarattığı tehlikeler de ayni sönük oyun içinde, silindi, gitti. teraziye vurulursa, galibiyeti kaçıranın g. saray olduğu söylenebilirdi.
«türkiye kupası» finali 0-0 bitti, demeye dilimiz varmıyor. bir kupa finalinin bunca kötü bir oyuna sahne olduğunu aksettirmeğe kalemimiz yürümüyor, üzüntümüz ise çift katlı: türk sporunun iki şerefli temsilcisine. fenerbahçe ile galatasaray forması taşıyan futbolculara, seyircinin, hem de kendi taraftarlarının «şike» lekesini sürmüş olmasına üzülüyoruz... o yıldızlaşmış oyuncuların da, renklerine gönül vermiş binlerce sporsevere «futbol» olarak bir şey verememiş, daha doğrusu bir tek şey. «şike»kuşkusu verecek kadar kötü oynamış olmalarına üzüldüğümüz kadar...