sarı - lâcivertliler 75'inci dakikada ziya'nın golü ile müthiş mücadeleden galip ayrıldılar
necmi tanyolaç
kupa savaşının istediği her şey vardı dün geceki maçta...
iki taraf da sonuna kadar hırsla, ateşli hareketlerle birbirlerine saldırdılar, bütün güçleriyle oynadılar, boğuştular, vuruştular ve final dögüşünün sonunda birbirlerini kucakladılar. unutulmayacak ve görmeyenlere uzun uzun anlatılacak derecede hareketli bir final çarpışmasıydı. finalden evvelki final oldu kısacası. fenerbahçe - galatasaray maçı sonuç olarak ne verirse versin, 1965’in türkiye kupa’sında bu yarı finalin yeri boş kalmayacaktır.
fenerbahçe 75. dakikada ziya’nın golüyle finale yükselirken, istanbulspor hâlâ rakibinin finalde olduğunu kabul etmemişti. mücadelesine devam ediyor ve üçüncü maç şansını kovalıyordu. oyun bittiği zaman da istanbulspor için maçın gidişi boyunca söylenen sözler tekrarlanıyordu: «istanbulspor oturaklı takım, istanbulspor büyük takım!..»
aslında kupanın ikinci finalistini tâyin edecek kader anı ziya'nın attığı golden evvel bir değil, birkaç defa yaşanmıştı... golden evvel halûk, ahmet’in kalenin yanına sokularak ortaladığı lokum kadar tatlı topa biçimlice bir kafa oturtabilse fenerbahçe bunun altında kalkamaz ve her halde o dayanıklı rakip defansı yıkacak hamleye girişemezdi. ama, fenerbahçe de çifte şampiyonluk bekleyen taraftarlarına bu maçı birkaç defa galip bitirecek kadar anları yaşattığı için övünmeliydi. aydın’ın, mete'de biten korkunç şutu, ali ihsan’ın kale onünde havaya diktiği o güzelim fırsat. ogün’ün bir nefeslik yerden kaçırdığı gol, fenerbahçe'nin oyun üzerindeki üstünlüğünü gösteren açık işaretlerdi. fakat karşı sahada yılın en iyi müdafaalarından birini seyrediyorduk.
golsüz ilk yarı ve ötesi...
fenerbahçe de, istanbulspor da maça ümitle girmişlerdi. fenerbahçe, açıklarıyla rakip defansı iki yanından sarıyor ve onlar ortaya girdikçe de iki bek ismail ile şükrü’den iyi ortalar çıkıyordu... ancak ortada gole gidecek adam olarak bir ziya gözüküyordu. ziya karıştırıyor, ziya giriyor. ziya şut atıyor, açıkların gayretini değerlendirme işi bir ziya’ya kalıyordu. olmadı tabii fenerbahçe'nin istediği ilk yarıda. ziya'nın yanında bir ogün olsa, her halde o ilk yarıdaki yüklenişten bir ses çıkacaktı. istanbulspor’da ise gol şansı kontrataklara bağlanmıştı. iki takım da böyle bir düzen içerisinde 45 dakika birbirlerini sarsmaya çalıştılar. bu arada güzel hareketler olmadı değil. daha 9. dakikada ogün'ün sert şutu dışarı çıkıyor, zikzaklar çizerek kaçan aydın'ın ortasına ziya erişemiyordu. sonra da şükrü ile ogün'ün ver kaçlarını alkışlıyorduk.
ikinci yarıda oyun daha alevlendi. 51. dakikada soner'le çarpışan ismail sakatlandı. 10 dakika sonra başı sarılı oyuna girdi. maç hareketlerin bolluğundan olacak sertçe bir havaya girmişti. 52. dakikada da aydın, ziya’nın pasını aldı, gole giderken yılmaz çelmeledi. aydın düşe kalka cezâ sahasının tam önüne yığıldı. biraz daha dayansa rahat penaltıydı... hüseyin dışarı attı cezâ vuruşunu... ve o kaçırdı, bu kurtardı... oyun hızla sonuna yaklaşıyordu ki... ogün’ün bir cezâ atışını ercan kafayla karşıladı. ali ihsan, önüne gelen topu yerden doldurdu. ziya’ya pas gibi bir şey olmuştu bu vuruş. kaptı topu ve sırtı dönük olduğu halde önündeki kalabalık arasından topu mete’nin soluna oturtuverdi... güzel goldü ziya'nın golü. akıllı futbolcunun işiydi... sonra... başarılı fenerbahçe, başarılı rakibi ile başabaş oyununa devam etti... bu erkekçe oyunda iki takımdan birini farklı gösteren de sadece bu goldü...