fransa’nm eperne şehrine maça gittikleri sırada, buranın «şampanya şehri» olduğunu söylemeleri, vahap’ın ilgisini çekmemişti.
«top her yerde yuvarlaktır, şampanyasından bize ne?» deyip geçmişti. ama şehre iner inmez gerçeğin böyle olmadığını anladı: güzel kızları şişe şişe şampanya sunuyorlardı... nezaket icabı reddedemedikleri için de, racing'in onbir oyuncusu sarhoş çıkmıştı maça... vahap «öyle sarhoştuk ki» diyordu, «ayağımın dibinden geçen topu ıskalıyordum. fakat en hoşu, rakip kalecinin de, vurdum zannederek o yana plonjon yapmasıydı. böylece ikimiz üstüste yuvarlanmıştık. tam kalkarken, uzağa gitmeyen top ayağıma çarpıp da ağları bulmaz mı? golü atan ben de, yiyen kaleci de şaşırmıştık. halk ise kahkahadan kırılıyordu.»
1928 yılında türk futbol kafilesini çekoslovakya'ya götüren tren, sofya'da dört saat kalacaktı. bunu öğrenen futbolcular, şehri gezmek üzere dağılmışlardı. ama kaleci fehmi, muhafızgücünden selâhattin, bir de vahap, ötekilerden daha akıllı davrandı, birer bisiklet kiralayıverdiler. sofya'nın her yanını dolaşmış, memnun bir şekilde bisikletleri teslim ettiler. bir de saatlerine baktılar ki...
trenin hareketine iki dakika var. vahap «öyle bir koştuk ki diyordu. «bu kadar sene top oynadım, atletizm yaptım, ama böyle koştuğumu hatırlamıyorum. ayağımı atmamla tren kalkmıştı. bir de karşıma kafile reisimiz muvaffak (menemencioğlu) bey çıkmaz mı? adamakıllı bir papara yedim o müthiş koşunun üstüne...»
* * *
vahap fransa’da oynadığı yıllarda en büyük üzüntüsü, bâzı maçlarında kendisini teşvik edecek tek türk seyircinin bulunmayışı idi. fakat bir gün marsilya'da oynadığı sırada, racing’in ilk golünü atmasıyla tribünlerden «yaşa vahap» diye sesler yükselmişti. vahap çok sevindi. bağıranların, marsilyada ticaret yapan musevi vatandaşlarımız olduğunu da, maçtan sonra öğrenecekti.
* * *
acı, tatlı anılarıyla, sınırların dışına taşmış başarılarıla bir tarihti vahap... seyredenlerin takdirle anlattığı futbol stili, hele nefis kafa golleri. o’nu türk futbolünün ölmezleri arasına yerleştirmişti.
yakınları, «ya ben futbolu yeneceğim, ya futbol beni yenecek» sözünü ağzından düşürmediğini söylüyorlar. haklı imiş: sonunda, futbol yendi onu... bütün ömrünü bağladığı, bütün sevgisini sunduğu futbol... kendi isminden ayırmadığı kulübü» nün. altay'ın kongresinde gene «futbol» konuştu... ve gözlerini yumdu. top sönmüştü...