daha üç, dört sene evveline kadar milli takıma seçilmele türk futbolcusunun en büyük, en tatlı rüyası idi. bu mertebeye yükselenleri herkes can ve gönülden tebrik eder, onlar da bunu zevkle beklerlerdi. aksi olarak da o hizaya gelip de seçilememek veya kadrodan ihraç edilmek ise türk futbolcusu için en ağır, en acı bir kâbustur.
bu duruma düşenleri ise herkes teselliye koşar ve onlar bunu da beklerlerdi... fakat bugün inanın, milli takıma çağrılma şerefine ulaşmışların bâzıları kendilerini tebrike koştuğunuzda tuhaf bir umursamazlık içinde şöylesine sıkıveriyorlar elinizi... çağrılmayan veya kadrodan çıkarılan bâzıları ise sanki yeniden dünyaya gelmiş bir memnuniyet gösterisi içinde teselliye koşmanıza fırsat bile vermiyorlar... milli takım kamplarına, antrenmanlarına, hattâ cazip tarafı olmayan seyahatlara ne ayaklarını sürüyerek gidenler var... geçenlerde genç, kıymetli, maçlarını ümitle izlediğimiz bir futbol yıldığımızın kendisine ümit takımına çağrıldığının müjdesini veren ve kampta bulunma saatini tebliğ eden arkadaşına: «sen beni hiç görmemiş ol. kim gidecek oraya?» deyip ortadan çabucak kaybolduğunu anlattılar da hayretler içinde kaldım.
nerede o milli takıma seçildiğini duyunca heyecandan, sevinçten nefesi kesilen, şerefli ayyıldızlı formasıyla boy boy resimler çektirip gururla evinin duvarlarına çivileyen türk futbolcusu.. bu tehlikeli, korkunç umursamazlık nedendir? işte bu (neden)in sebebini araştırıp bulmak ve hemen yoketmek çok önemlidir bence... inanır mısınız, ben hâlâ, bu yaşımda bâzı geceler rüyalarımda kendimi milli takımda oynuyormuşum, goller atıyormuşum görürüm de sevinçten göklere uçarım âdeta. rüyam bitince de bayağı bayağı üzülürüm...
milli takımda oynamak sevincini, arzusunu duymayanlara, milli formaya dört elle sarılmayanlara, bu büyük şerefi umursamayanlara kim olurlarsa olsunlar asla ayyıldızımızı teslim etmemeliyiz bence.. fakat asıl milli kadroları seçme işini ayağa düşüren, işin haşmetini bozacak kadar «bugün gel, yarın git» haline sokanları da unutmamak lâzım tabii...