herkes aynı şeyi tekrarlıyor. «iyi futbol oynuyorsunuz, gol atamıyorsunuz»
alman'lardan romen'lere italyan'lardan, bulgar’lara kadar geniş bir çevre içersinde kiminle maç yapmışsak, o çevrenin otoritelerinden bunu dinledik.
stoyan ormanciev de aynı görüşle karşımıza çıktı. ormanciev, türk futbolünü dış dünyada en iyi tanıyan yabancı bir futbol adamıdır. tâ 1954'teki dünya kupasından bugüne kadar hemen hemen bütün ekiplerimizi seyretmiş, (a) millilerimizi, ümitlerimizi, juniörlerimizi ve kulüptakımlarımızı... öncelikle oyun tekniğimizde bir gelişme olduğunu kabul ediyor. ormanciev'e göre milli lig türk futboluna anadolu ve ege'nin kabiliyetlerini kazandırmış ve bu spor dalı sadece istanbul'un tanıdığı bir konu olmaktan çıkmıştır. ormanciev sözünü şöyle bitirdi: «- tekniğiniz iyi, enerjiniz fevkalâde. bu iki temel unsuru birleştirip sahada işler hale getirecek bir metoda ihtiyacınız var.»
sonra, bulgar'lar nasıl çalışıyor, nasıl hazırlanıyor ve futbolcularım nasıl yetiştiriyor ve dünyadaki yenilikleri nasıl kendi bünyelerine uygun hale getiriyorlar? bunları teker teker anlattı. konuşmanın sonunda şunu bir kere daha anladık ki, bizde milli takım çalışmaları uzun süreli programlara ve düzene bağlı olmadan yapılmaktadır.
kısacası, bir çalışma ve uygulama devri başlamıştır. ancak bu yeterli değildir. yeteri kadar eleman da bulunmamaktadır. bilhassa hücumda zorlayıcı, vurucu ve iş bitirici eleman sıkıntısı çekilmektedir.
* * *
türk milli takımının en zayıf taraflarından birinin bu olduğunu artık söylemeye lüzum yok. bugün istenilen tipin tek akla gelen ismi metin oktay'dır. ama metin, iki sene evvelki golcülüğünü galatasaray’da ne kadar sayıcı olursa olsun, millî takımda gösterememektedir. çünkü oyundaki rolü değişmiştir. ikinci adam olarak akla fenerbahçeli şenol gelmektedir. o da 4-2-4 içersinde daha çok akın hazırlayıcılıkla görevlendirilmiş ve beşiktaş’ta bir sezonda 30 gol atan santrfor hüviyetini kaybetmiştir. bu ikilinin arasına büyük isim olarak girecek bir üçüncüsü şu anda böyle bir kadroda mevcut değildir. o halde ne yapacağız? arayacağız, arayacağız. yoksa yetiştireceğiz ve sonunda bugünkü yaşar gibi birkaç tane daha yaşar bulacağız...
portekiz maçından bu yana forvet hattımızda başarı notunu düşürmeyen iki üç futbolcudan biri oldu yaşar. can'ı bu kritiğe dahil etmiyoruz. gençlik, güçlülük, iyi niyet ve sorumluluk... işte kısaca yaşar. rusçuk karmasına attığı iki gol, kolay atılacak cinsten değildi. açıkçası bu çocuk üzerinde durmakta fayda var. ama bir açık olarak, bir iç oyuncusu olarak daha çok. ayhan, açık konuşalım ümitlerimizi kırmakta adeta inadediyor. ankara'da da, bükreş'te de birşey gösteremedi. biraz son temsili maçta ortaya çıktı o kadar. sağaçık yılmaz için de aynı sözleri tekrarlayabiliriz. ve nevzat? önemli bir görevi vardı nevzat’ın romanya maçında. fizik kondisyonu yerinde olsa çökmeyecekti. hazır değildi. kolay harcanacak oyuncu değildir, bizden söylemesi.
müdafaamızda «azarlanmayacak» futbolcuların başında naci geliyor. basının tavsiyesi üzerine milli takıma çağırılan naci, bükreş maçının yıkılmaz adamıydı. şükrü, numan’dan bir gömlek iyiydi. iki yan haf mustafa ve şeref de portekiz maçındaki başarıya gölge düşürdüler.
sonuç: evvelâ takım tertibindeki isabetsiziikden, sonra forvette şut kısırlığından ve nihayet dermansızlıktan bükreş'te yenildik. her zaman tartışabiliriz. bükreş’teki takımda şenol'a mutlaka ihtiyaç vardı.
rusçuk karması karşısında elde edilen beraberlik otomatik olarak bir değer taşımıyor. bu bir moral, bir deneme maçıydı nihayet. bulgaristan liginde 10. durumda bulunan bir takıma istenildiği kadar bir şehrin forması giydirilsin, o takım bizim temsili takımla berabere kalacak kuvvette değildir. başarı bizde değil, onlara alt.
* * *
yarın bulgaristan’la oynuyoruz. sezonun son maçı. yine söylüyoruz, problem geride değil ileridedir, ümitli miyiz? bence hayır. beraberlik haberini alabilirseniz, «millî takım çok yaşa» diye bağırabilirsiniz... selâmlar.