duayen spor yazarı şansal büyüka, türk futbolunun röntgenini çekti, çarpık noktaları açık açık dile getirdi.
15 ekim 2014 çarşamba - 7:04
skorer.com
doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız bu süreç türk futbolunu bitirdi. herkes kendi renginin, kendi menfaatinin yanında yer aldı, yıllar geçti. halen “kim haklı, kim haksız” konuşuyor. biz futbolu ile, futbol anlayışı ile, aldığı sonuçları ile, kulüpleriyle, milli takımıyla “dibe vurmuş” bir ülkeyiz.
son letonya maçının 81. dakikasında tek bir hızlı hücum geliştirdik, arda pas verecek takım arkadaşını bulamadı. niye; hiçbiri gelemedi, nefesleri yetmedi.
üzülmeye gerek yok, kazansak da gidemezdik... berabere kaldık, şimdi hiç gidemeyiz. futbolun içinde böyle “berbat” sonuçlar , berbat başlangıçlar oluyor. gerçi bunların çoğu bizi buluyor ama, hiç kuşkusuz bu bir rastlantı değil... berbat işler yapıyoruz, berbat sonuçlar alıyoruz... görünen köy kılavuz istemez misali...
önemli bir konu... başlangıçta “her şartta gideriz” dedik. “birinci olur gideriz, üçüncü olur gideriz ama gideriz” dedik... şimdi daha başlangıçta hedefi ıskalayınca “ “zaten amacımız 2016 değil, 2018” deyip çark etmeyelim. millet balık hafıza da , bu kadar değil artık...
peki , nedir bu berbat işlerimiz... kendimce sıralamaya çalışayım:
1. 3 temmuz süreci
kabul edelim ki 3 temmuz süreci futbolu bitirdi. doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız bu süreç türk futbolunu bitirdi. herkes kendi renginin, kendi menfaatinin yanında yer aldı, yıllar geçti, halen “kim haklı, kim haksız” konuşuyor. başkanlar, camialar düzeyinde birbirimizi yiyoruz. seyirci, “kandırılmış” duygusuna kapıldı, güveni, inancı iflas etti. futboldan soğudu, passolig, o, bu derken tribünleri terk etti.
2. rahata alıştılar
yabancı futbolcu kısıtlamasının milli takımı ve türk futbolunu kurtaracağını sanmıştık. kısa sürede fena halde yanıldığımızı anladık. bu kısıtlama, maalesef türk futbolcusunu en hafif ifadesi ile “rahata” itti. az çalıştı, parayı çok istedi. ikisini de kabul ettik, az çalışmasını da, çok para istemesini de... ne oldu? ikinci yarılarda rakip kalelere gidemedik... son letonya maçının 81. dakikasında tek bir hızlı hücum geliştirdik, arda pas verecek takım arkadaşını bulamadı. niye; hiçbiri gelemedi, nefesleri yetmedi.
3. taviz üstüne taviz
futbolcuya dayalı düzen son yıllarda çok gelişti. özellikle bizim yerli hocalar, zor iş buldukları için, o işi mümkün olduğunca kaybetmemek adına, futbolculara taviz vere vere adeta kucaklarına oturdu. hiçbir hoca, avrupalı ile aşık atacak, 90 dakikayı tık nefes olmadan tamamlayacak çağdaş antrenman bilimini futbolcusuna uygulatamadı. çoğu zaten o bilgiye sahip değildi... işte kalabilmek için başkan’a taviz verdi, yönetime verdi, medyaya, seyirciye verdi... işin acı tarafı bu tavizler önce kulüpleri, sonra milli takımı, yani türk futbolunu batırdı.
4. antrenman şikayeti
sıkı antrenman yaptıran, takımı iyi çalıştıran hocalar, futbolcular tarafından yönetimlere sıkça şikayet edildi. oyuncular gidemeyeceğine göre, hocalara kapı gösterildi. ben iddia ediyorum, ersun yanal bu ülkede kolay iş bulur ama zor dayanır. ben yanal’ın özel hayatından gittiğine inanmıyorum. kime ne ersun hoca’nın özel hayatından... ama suçu belli: avrupa ile aşık atabilecek antrenman yöntemlerini uygulamak...
5. şımarık futbolcular
futbolcular çok şımartıldı. hangi futbolcu, sahada ya da özel hayatında yaptığı bir yanlışın bedelini ödedi? hep idare edildi, hep sırtı sıvazlandı, varsa dosyası kapatıldı. meclisin milletvekilleri gibi bir dokunulmazlık zırhına büründüler. daha da ileri gideyim, kulüplerini yönetmeye niyetlenen futbolcular bile oldu...
6. paralar ödenmedi
kulüpler futbolcuların parasını asla zamanında ödemedi. hocalar, yönetimle futbolcular arasında kaldı. öyle ki, sıkı bir antrenman yaptırmak isteseler “önce paralar” karşılığını aldılar. bunun aksini kimse iddia edemez. ne hocalıkları kaldı, ne otoriteleri... başkanlar ile futbolcular arasında “pastırma” gibi ezildiler.
7. ozan dışında kim çıktı?
yabancı sayısını kısıtladık da ne oldu? kulüpler yeni oyuncular mı buldu? altyapıdan oyuncu mu çıkardı? türk futbolu yeni bir yetenekle mi buluştu? bursasporlu ozan dışında, türk futbolu hangi genci, hangi yeteneği kamuoyuna takdim edebildi? bu alt yapılar konusunda futbol federasyonu’nun nasıl bir denetimi var, daha doğrusu var mı?
8. ‘dayısı olsun yeter’
altyapı demişken, bakın oralara; kimler sorumlu, kimler antrenörlük yapıyor. iş bulamayan, takımın eski oyuncuları, milletvekilinin akrabası, hatırlı kişinin amcasının oğlu, dayının çocuğu... eee, hatırla gönülle bu kadar... futbolu bilmesine gerek yok, yeter ki “dayısı” olsun... hollanda, almanya altyapılarda bilimsel yönü en yüksek hocalarını görevlendiriyor, mantar gibi oyuncu yetiştiriyor, bizde hala oğlu, amca çocuğu... eee böyle başa, böyle tıraş...
9. kimler antrenör?
merak ediyorum, ümit milli takımı’nı kim çalıştırıyor? u 19’un , u 17’nin, diğer milli takımların hocaları kimler? bu milli takımlarda hangi başarılara imza attılar? kimleri yetiştirip, kimleri çıkarttılar? çok uzun yıllar önce ümit milli takımı’nın en az 6-7 oyuncusu a milli takım’da oynardı, şimdi niye böyle olmuyor? niye ümit takımından a takımına futbolcu gelmiyor?
10. şamar oğlanı olmasınlar
kulüpler federasyonu değil , federasyon kulüpleri yönetmeli... federasyon otoritesini daha fazla hissettirmeli, kamu ve camia baskısından çekinmemeli. daha cesur, daha yürekli, daha radikal kararlar almalı, futbol federasyonu’nu “şamar oğlanına” çevirmek isteyenlere asla izin vermemeli...
11. çim uzmanları gelmeli
avrupa’nın en kötü zeminlerinde oynuyoruz. niye? araştırın bakalım, statların zeminlerinden kimler sorumlu? iddia ediyorum, 3-5 stat zemini dışında çoğu il müdürlüklerinin sıradan görevlileri... asgari ücretle çalışan sıradan görevlileri... oysa bu iş, uzmanlık işi... federasyon, ingiltere’den sürekli türkiye’de kalacak , zeminleri kontrol edecek, düzeltecek, yerli elemanları yetiştirecek, beş kişilik bir “uzman çim ekibi” kurmalı. real madrid aptal mı, gidip ingiltere’den çim uzmanı transfer ediyor. zemini bozuk stat varsa, orada maç oynanmamalı... futbol federasyonu bu iradeyi mutlaka göstermeli. kimden korkuyor, neden çekiniyor?
12. ne kadar köfte, o kadar ekmek!
türkiye azla yetinmemeli... özellikle medya ve futbol seyircisi azla yetinmemeli... gazeteler, galatasaray’ın ölüp ölüp dirildiği sivas maçı için “cim-bom’un sivas destanı” diye manşet atmamalı... kimi yendin kardeşim? sonuçta ligin normal ekiplerinden birini yendin... fenerbahçe bir eksikle konya’yı yeniyor, ismail hoca için tefrikalar diziyoruz. izin verin de, bir eksik bile olsa fenerbahçe, konyaspor’u yensin. ama görüyoruz ki, bu futbol avrupa’da kısa kalıyor, nefessiz kalıyor, çaresiz kalıyor. unutmayalım, bu milli takım, bu ligden çıkıyor. hani ne kadar ekmek, o kadar köfte...
13. iki aydır neredesiniz?
türk futbolu mutlaka bir barış zemini yakalamalı... sorunları gizlemek yerine anında çözmeye çalışmalı... örneğin gökhan töre’nin silah olayının üstünden iki ay geçmiş, federasyon olarak, teknik ekip olarak bu sürede işi tatlıya bağlamamışsınız, o zaman medya yazar. kızmaca, darılmaca yok, medya yazar... önceleri haklı olarak yalan habere kızılırdı, şimdi doğru habere de kızılıyor... iki aydır neredesiniz, işi tatlıya bağlasaydınız.
14. bir hakan daha yetiştiremedik
türk futbolunda hızlı oynamıyoruz, sürekliliğimiz yok, dikine oyunu beceremiyoruz, yan ve yüksek toplardan gol yiyoruz ama gol atamıyoruz. nefesimiz yetmiyor, tükeniyoruz. letonya maçında baktım, sadece caner en az 20 top kesti. kim vurdu? hepsine rakip savunma... her maçta olduğu gibi rakip savunma.tam 15 yıl hakan şükür kolaycılığına alıştık, ikincisini, üçüncüsünü bulmayı, yetiştirmeyi hiç düşünmedik.
15. sabrın sonu selamet olsa!
her kötü gidişten sonra “sabır” kelimesini dinlemekten bıktık... 50 senedir “sabır” dinliyoruz. sabrın sonu selamet olsa diyeceğim yok da , hep felaket oluyor. isyanım da buna... beğenmediğimiz,averaj takımı olarak gördüğümüz finlandiya’lar, izlanda’lar bu kadar kısa sürede “şamar oğlanı” konumundan “esas oğlan” konumuna geçiyorsa , bunu biz niye yapamıyoruz?
16. el elden üstündür
devir laf devri değil , icraat devri... futbol federasyonu niye “akademik” toplantılar yapmaz, başka görüşleri değerli bulmaz? bu ülke hep “penaltı, ofsayt” mı tartışacak... biraz da akademik tartışma yapsın. beyin fırtınası yapsın. uzman ekipler kursun ve önemli bulduğu görüşleri uygulamaya koysun. el elden üstündür, bunu unutmayalım.
17. lafı bırakıp, işe bakalım
“aslansın parçalarsın”, “kartalsın, kanaryasın kaparsın”, “ay-yıldızsın çakarsın”... bu palavraları, bu kendi kendimize böbürlenmeleri bırakalım artık... biz futbolu ile, futbol anlayışı ile, aldığı sonuçları ile, kulüpleriyle, milli takımıyla “dibe vurmuş” bir ülkeyiz... bu palavraları atmaya hakkımız yok. lafı bırakalım, işe bakalım. ama o kadar rahata, o kadar laçkalığa, o kadar vurdumduymazlığa alışmışız, o kadar cehalete bulaşmışız ki, yıkıldığımız yerden nasıl kalkacağız merak ediyorum.