trabzon'un sahaya koyduğu tam bir «futbol fakımı» idi. bir «kupa takımı» idi. ve istanbul’da nşce devlerin ayak izleriyle çiğnenmiş sahada, karadeniz'in müthiş fırtınalarından birini patlattı. işte bu fırtınada batan da, «büyük takım» «güçlü favori» beşiktaş oldu.
ihtimallerin en uzağı idi beşiktaş'ın yenilmesi. beşiktaş'ın elenmesi... ama gerçekleşen, bu ihtimalden başkası olmadı. mithatpaşa’da yabancılık çekeceği, sahayı yadırgayacağı sanılan trabzon gençleri, her avantaja sahip beşiktaş önünde, «kırk yıllık mithatpaşalı» gibi oynadılar.
nasıl mı?
beşiktaş nasıl mı yenildi, nasıl mı elendi? nasıl mı? nasıl mı? bir amatör ekibe, hem de mithatpaşa'da nasıl mı boyun eğdi? ilk yarıda şanssızlıktan, ikinci yarıda beceriksizlikten... ve bunlar kadar da, dinamik rakiplerinin çelik müdafaasını yaramadığı için... ahmet'in iki, yusuf'un bir vuruşunda, toplam alırsak, üç defa direklerden dönmüştü top. bu, gerçek şanssızlıktı. fakat oyunu ağırlaştıran, kontrataklara bel bağlayan idmanocağı önünde, oyun tarzını değiştiremeyişi, hele devamlı kazandığı frikiklerde kale önünde yarattığı pozisyonları sonuçlandıramayışı, siyah - beyazlı takımın «beceriksizlik» hanesinede yer alacak notlardı. nihayet, «kader golü» nde de besiktaş'ın sağbeki ve kalecisi, tam anlamıyla hatâlıydı.
trabzon'daki 90 dakikalık maç 0-0 bitince, 30 dakika uzatılmış, gene bozulmamıştı golsüz beraberlik... istanbul'daki mücadelenin de 188 inci dakikasına gelinmişti. ve idmanocağı kalesi sıkışıyor, sıkışıyor, sıkışıyordu. her an gol bekleniyordu beşiktaş'tan... ama genç kaleci aydın mucize kurtarışlarla bu bekleyişi uzatıyor. iki bek de geçilmez bir hattın adamları olarak parlıyordu. tehlike bir anda uzaklaştı, topu, ortaya kaymış solaçık yaşar’a getirdi. daldı trabzonlu genç... muhittin'le birlikte koştular, mücadeleye girdiler. sabri de katıldı bu karambole. top bir yana, oyuncular bir yana gitti.
oysa herkes, hattâ yaşar bile, topu sabri'nin yakaladığını sanmıştı. ancak siyah - beyazlı kaleci meşin yuvarlağı kaçırıyor. muhittin de uzaklaştıramıyordu. talihine küsüp geri gitmeğe niyetli yaşar, birden döndü: top çizgi yanında, bomboş, sahipsiz duruyor, kendisine vuracak ayağı bekliyordu. işte bu ayak da, yaşar’ınki oldu: türkiye kupası'nın tarihinde yer alacak «gol» dü bu... beşiktaş. üçüncü kupa'dan da eleniyordu.
trabzonlu gençler ve onları yetiştirenler, bu büyük başarı ile gönülden iftihar edeceklerdi. aslında bütün türk sporseverleri, böylesine bir zaferin kahramanlarını, evet, «karakartal» beşiktaş'ı, mithatpaşa'da eleyen amatör idmanocağı'nı ne kadar alkışlasa azdı...