mehmet yüce'nin türk futbol tarihi - birinci cilt: osmanlı melekleri adlı kitabından;
bu senenin son ve mühim olayı istanbul şampiyonu fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatidir. çarlık rusya’ya seyahat eden ilk ve tek kulübümüz sarı lacivertlilerdir. bu seyahat ile ilgili son derece tatlı hâtıralar var. spor alemi mecmuasından naklediyorum:
mâzinin şen günleri fenerbahçe kulübünün odesa hatıratı yazan: nüzhet
yirmi iki genç, başlarında muhterem doktor hamit hüsnü bey olduğu halde yağmurlu fakat ılık bir havada “koca petro” nâm rus vapuruna râkiben (binerek) odesa’da futbol oynamak için istanbul’dan ayrılırlar. bilseniz bu yirmi iki genç ne şen ne dinç ne sevimli bir parti idi. içimizde istanbul’un eski futbolcularından haşan bey, sonra dalakman hüseyin de bulunuyordu.
haşan bey’e kadıköy’den ayrılırken bir balıkçı bir çekecek vermiş idi. “bunu beline koyarsın da, ruslara kafaya vurduğun vakit heriflerin canını yakarsın da bir daha yanma sokulamazlar” sözlerini de ilâve etmişti. ekseriyet halk futbolu bir centilmen oyunu olarak değil kaba saba bir nevi kavga telakki ediyordu. her ne ise burada bunlardan uzun uzadıya bahsetmek istemiyorum. şimdi sizi yola çıkarayım:
boğazın mai ve yeşil muhitinden aynlıp karadeniz’e doğru açıldıktan sonraki hâlimizi anlatayım, içimizden birçoğunun henüz birinci seyahatimiz olduğu için iştahası (iştahlan) kapanmıştı. dalakmen hüseyin’in hâlini sormayın, vapurun tam orta kısmına bir sandalye koymuş, hiç kimse ile harf-i vahd teâtî (tek bir harf konuşmuyor) etmiyor, hattâ yanma yaklaşıp konuşanlara çatıyor bile...
zannetmeyin ki; hüseyin grubu (manzarayı) temâşâ edip teşâir ediyor. her ne kadar mumâileyh, kemana ziyâdesiyle merak edenler meyanında sayılırsa da; bu sefer keman, şiir ve kadın onun fikrini işgal edemiyor. merak edeceksiniz, üzülmeyin size söyleyeyim; mumâileyhi deniz tutmuştur. çekilin çünkü ötecek!!!
odesa limanında bizi oradaki ispor kulüpleri kâtib-i umûmîsi bir ingiliz karşıladı. vapurdan çıkıp, şehre doğru rusya’nın (droşki) tabir olunan tek atlı arabalarına binerek çıkıyorduk. bizim çolak hikmet fevkalâde toparlak ve bacakları kısa bir zat olduğu için bu pek alçak olan arabalardan birdenbire yere yuvarlanıyordu. limandan yarım saat kâin moskovskaya oteli’ne gelinceye kadar bizim çolak arabasından iki kere düşmüştü. rusya’da kaldığımız müddet, gün geçmedi ki; hikmet arabasından yuvarlanmasın...
odesa şehri avrupa şehirleri kadar muntazam ve güzel bir şehirdir. caddeleri geniş, parkları mükemmel, sokakları geceleri gündüz gibi aydınlıktır. hele bu caddelere ayrı bir letâfet, harikulade bir şetâret (neşe) bahş eden rus dilberlerini sormayın! esasında istanbul gençleri rus kadınlarını bu son sene zarfında pek güzel tanıdılar. içlerinde birer rus maşukası olmayan, beş gün veya on gün soğuk şimalin bu sıcak mahlûklarına gönül vermeyen delikanlılarımız kalmamıştır zannederim.
odesa’daki ilk oyunumuz pek şetâretli geçti. halk banayakya türkleri (banayakya sözcüğünün anlamını bulamadım) görmek için oyun meydanına tehacüm (hücum) etmişti. âdeta kapı bir komşu olduğumuz ruslar bile; bizi avrupa milletleri gibi, vahşi zannediyorlardı. bizi böyle avrupalıların kıyafetleriyle görünce pek tuhaflarına gitmişti. hattâ mizah gazetelerinden birinde çocuk annesine şöyle bir sual soruyordu:
- anne; bu türkler adam yer diyorlar ama bak onlar da bizim gibi.
annesi de şu cevabı veriyor:
- bunlar o türkler değil yavrum, bunlar jön türkler...
odesa’nın havasına diyecek yok. lâkin suyu ve yemekleri ile herhalde birçoğumuz imtizâc edemedik (uyuşamadık). hususiyetle içimizden bazıları bu yemeklerden ağzına koymadan yemekten kalkıyordu.
ikinci oyun cenubi rusya’nın şampiyon timi ile idi. bu kulüp bize nazaran daha kuvvetli idi. binâenaleyh gerek sıklet gerek vücud-u kuvvet itibariyle bize mütefevvik (üstün) olan oyuncularla çarpışıyorduk, ilk haftaymda her iki taraf muvaffakiyet elde edememişti. fakat çocuklar hamit hüsnü bey’in gayret ve ibrâmına (zorlamasına) rağmen geceleri otelden kaçarak hemen hemen sabaha karşı avdet ediyorlardı. ve tabîî bu zaman zarfında hayli bîtap düşüyorlardı. işte bu sebepten dolayı bize sür’at itibarıyla da hâkim olan hasım, ilk golü ikinci haftaymm ortasına doğru yapmıştı.
aynı zamanda şurasını da zikr etmeden geçmeyelim. herhalde rus sporcuları bize nazaran daha muntazam bir hayat yaşıyorlar. itiraf etmeliyiz ki; sportmenlerimizin hâli biraz gelişigüzeldir. haşinimiz arasında öyle güzel bakılmış bünyeler vardı ki; kim görse temâşâsına doyamazdı. fakat eser-i tesadüf demem, birçok gayret ve didinmeden sonra bu kulüple berabere kaldık. ruslar bizim en ufak bir muvaffakiyetimizi o kadar çok alkışlıyorlardı ki; şaşırırsınız... herhalde bu kavim pek misafirperverdi. şarka ait nezaket ve muhitperestlik bizde olduğu gibi ruslarda da bir an’anedir.
ikinci oyunda cenubi rusya’nın şampiyon timi ile berabere kalan bana-yakyaları pek medid (uzun) ve sürekli alkışlarla gark ettiler. oyun sahasını terk ederken hepimiz memnun idik.
odesa’da esasen üç oyun oynadık. fakat sonuncu oyun en heyecanlısı idi. cenubi rusya’nın şampiyon muhtelit timi öyle zannettiğiniz gibi ehemmiyetsiz oyunculardan mürekkeb değildi. bir kere oyunculardan beş tanesi ingiliz’dir. bunlar o kadar serî koşucudurlar ki; içimizden biri, çoğumuz bunlara hiçbir vech ile yetişemiyordu.
hele sol açık bir rus oyuncu vardı ki; mumâileyhe yetişmek hepimiz için adîmülimkân (imkânsız) idi. bu zat pek mahir pek temiz bir oyuncu idi. nasıl tarif edeyim? galatasaray’ın çanakkale şehidi hasnûn merhum’u; daha cesur daha serî olarak telakki ediniz. ve buna daha kuvâ (güçlü) bir vücut tasavvur edin. işte tam bu tipte bir oyuncu...
ingilizler hususiyetle müdafaa hattında büyük işler görüyorlardı. hele kale gibi bir müdafi vardı ki; kolay kolay geçilmiyordu. vuruşları mükemmel ve uzun ve son derece centilmen bir oyuncu idi. meselâ hakemin haksız yere bizim aleyhimizde bir ‘penaltı kik (kick)’ini kasten kalenin ağlan üstünden aşırtacak kadar yüksek vurmuştu.
pek hararetli cereyan eden son oyunda maalesef mağlup olduk. bunun es-bâb-ı adîdesi olabilir. meselâ bunlardan en birincisi rus dilberlerine fazla dadanmış olan çocukların on gün zarfında hayliden hayliye yorulmuş olmaları olabilir. böyle açık bir hayata nisbeten bigâne (yabancı) olan içimizden birçoklan kendilerini hayli yıpratmışlardı. geceleri uykusuzluk, gündüzleri te-nezzühler (gezintiler) ve pek az istirahat elbette insanı yorar. esasen bu nokta rusların da nazar-ı dikkatini celb etmiş olmalı ki; bu hususta birçoklan bizi ikaz ediyorlardı.
her ne hal ise üçüncü oyun galibiyet yerine mağlubiyet ile neticelendi. artık avdet etmek üzere idik, çocukların birçoğu pek kederli idi. çünkü ruslara pek ısınmıştık. sonra şerâit-i hayatiye de pek fena değildi. en iyi bir otelde oturuyor, yiyecek vesaire için pek çok para sarf ediyorduk. bu hayat birkaç ay için herhalde hoşa gitmez bir şey değildi. avdet etmek üzere iken nikoleyef (nikolayevsk)’ten bir davetname aldık. bizi nikoleyef ispor kulüpleri davet ediyorlardı. hamit hüsnü bey efendi’nin etrafını alarak, nihayet biçareyi arzumuza muvafakat etmesi için (fenerbahçe nikoleyefte) nikoleyefe nehir tarikiyle (yoluyla) seyahat ettik.
odesa ile nikoleyef arası yedi sekiz saat sürüyor. nikoleyef odesa’ya nazaran pek köhne bir şehir. fakat zannetmeyiniz ki; nikoleyef bizim bilecik veya izmit’e müşabihdir (benzerdir). hayır! izmir ile nikoleyef arasında hemen hemen fark yoktur. nikoleyef te oynamış olduğumuz oyunların her ikisinde de galip çıktık. çünkü buradaki timler bize nazaran daha acemi idi. görseydiniz nispeten bu küçük şehrin irili ufaklı sekinesi futbola ne meraklı. bizleri seyre belki yedi sekiz bin kişi gelmiştir. nikoleyef te bizim ‘dalakman’ o kadar şık bir gol yapmıştı ki; tarif kabul etmez.
avdette kötü bir vapura tesadüf etmiştik. varna, burgaz vesair limanlara da uğradık. artık hiçbirimizin tab ve tüvanı kalmamıştı. cebimizdeki kalan beş on kuruş ile esasen büyük bir eğlence temin etmek kabil değildi.
istanbul limanına sabahleyin pek erken vâsıl olduk. öyle ki; henüz şafak söküyordu. odesa çocukların ağzına bir parmak bal çalmıştı. istanbul’un biraz da mukassi (kasvet verici) ve serbest olmayan muhitine avdet odesa’dan sonra pek de hoşa gitmemişti. bu temiz bir banyo alarak sokağa çıkarken, bahçedeki göle düşmek gibi bir şey olmuştu.”
bu muazzam hâtırayı zannederim sizler de benim gibi zevkle okudunuz. tadına doyum olmayan bir lisan ile kaleme alınmış ve son derece naif bir hâtıra.
fenerbahçe’nin rusya’da yaptığı muvaffakiyetli müsabakaların neticeleri:
12 haziran - 1914 cuma - odesa - shaka 1-1 fenerbahçe 14 haziran - 1914 pazar - odesa - sporting 0-1 fenerbahçe 16 haziran - 1914 salı - odesa - odesa 3-0 fenerbahçe 19 haziran - 1914 cuma - nikolayef - nikolayef 0-1 fenerbahçe 21 haziran - 1914 pazar - nikolayef - nikolayef 0-3 fenerbahçe