'seba değil halilhodzic sezonu' tanıl bora 3 eyl 2014 güncelleme 13:24 tsi aljazeera.com.tr
spor yazarı tanıl bora'ya göre transfer iştahı o kadar arttı ki futbolcularla, yerini kullan-at eşyalara bırakan evladiyelik eşyaların kaderi aynı. bunda menajerlerin de payı büyük.
avusturya’da çıkan ballesterer dergisinin mayıs sayısında, dünyanın takımlarına en sadık adamlarından bir 11 dizdiler: ceni (24 yıldır sao paulo’da oynuyordu) – zanetti (ınter, 19 yıl), szilagyi (cluj, 16), bellini (atalanta, 17) – giggs (man. utd. 24), satsias (apoel nicosia, 19), scanell (cliftonville, 16), gerrard (liverpool, 17), el-şalhoub (el hilal riyad, 16) – totti (roma, 21), barikyan (şirak gümrü, 16).
bugün süper lig takımlarında kıdemi üç yılı bulan oyuncuya bile yıllanmış emektar gözüyle bakılıyor. çift haneli rakamları bulan sadece üç kişi var: fenerbahçe’de volkan 12, selçuk şahin 11 yıldır, galatasaray’da sabri 11 yıldır “duruyorlar”. buna karşılık kulüplerinin demirbaşındaki en eski oyuncular olan eren tozlu’nun (mersin), emre öztürk’ün (erciyes), orhan ovacıklı’nın (rize) kıdemleri iki yılı ancak biraz geçiyor.
her takımda genellikle iki ilâ dört 3-5 yıllık gedikli oyuncu bulunuyor, diğerleri sürekli yenileniyor. süper lig’in ilk haftasında mersin idman yurdu ilk 11’inde 10 yeni oyuncu yer aldı, balıkesir ve erciyes’te sekiz, trabzon ve başakşehir’de yedi, antepspor’da altı.
futbol federasyonu 2014/15 sezonuna resmen “süleyman seba sezonu” lâkabını taktı. birçokları, seba ahlâkının ve anlayışının, böylesi ruh çağırma seanslarıyla geri döndürülemeyeceği kanısında. tıpkı birden 11’e forma numaraları gibi seba’nın zamanında kalmış ve eskisi gibi olması artık imkânsız bir şey de bu işte: transfer perhizi ve yıllarca beraber oynayan istikrarlı kadrolar... süleyman seba yönetiminin kanaatkârlığı zarurettendi tabii. bütçe dardı, altyapıdan geçiniyor, dışarıdan oyuncuyu düşüne taşına, teker teker alıyorlardı.
beşiktaş iyice kanaatkârdı ama o yıllarda transfer ölçeği zaten genelde küçüktü. düşünün, 1989/90’da türkiye’nin en üst liginde toplam 20 oyuncu takımından ayrılmış ve takımlar toplamda 23 oyuncu almış sadece.
10 yıl sonra, 1999/2000 sezonunda bu rakamlar yaklaşık yedi katına çıkıp 135-168 oldu, transfermarkt sitesi verilerine göre. 10 yıl içinde bu rakamlar da dörde katlandı: 2009/10’da 582-576. arada hacim biraz ufalmıştı, geçen sezon, transfer olan oyuncu sayısı yine 533-526’ya çıktı.
bu sezon yaz transferinin sona erdiği 1 eylül günü itibarıyla, süper lig takımlarından 366 oyuncu gitmiş, 377’si gelmişti. kış transferleriyle, 500 hududu yine geçilecektir. yani aslında “vahid halilhodziç sezonu”ndayız: şiârımız “daha fazla transfer istiyorum!” kadroların şiştikçe şiştiği bu karambolde “oyuncu göndermenin” de, özellikle yabancı kontenjanı boşaltmanın, başlı başına önemli bir transfer mühendisliği faaliyeti haline geldiğini de gözlüyoruz.
“endüstriyel futbolun” alametlerinden biri de bu: transfer çarkıfeleği delice bir hızla dönüyor. hayatın her alanında nasıl evladiyelik eşyanın yerini “kullan-at”lık mallar alıyorsa, futbolcuda da öyle. yaz başında yayımlanan bir incelemeye göre, 2013/2014 sezonunda avrupa liglerinde transfere 3.4 milyar euro harcanmış. italya ve ispanya liflerindeki ekonomik krize rağmen, bir rekor. bu harcamanın üçte ikisini ingiltere, ispanya, italya ligleri yapıyor.
transfer fantezileri
transfer fantezileri, taraftarın yarım aklını başından alan, medyanın iştahını kabartan gündüz düşleridir. transfer piyasası, bir yandan bu düş sarhoşluğuna yatırım yaparak büyüyor zaten. bir transfer müjdesi, düne kadar varlığından haberdar olmadığı bir oyuncu bile olsa, taraftarı peşin zafer sevinçlerine gark edebilir. transferleri takip etmek, kimileri için maç seyretmek kadar heyecanlıdır. (hele fenerbahçeliler… ağustos’ta transfer şampiyonlukları kutlamalarına alıştığımız sarı lacivertliler’in bu yılki transfer minimalizmi, hayretlik ve takdirlik.)
2011’de, fransa 5. liginde oynayan köy takımı fc borne’nin başkanı cedric enjolras, barcelona’ya resmî başvuru yazısı yazarak messi’yi transfer etme girişiminde bulunduğu için federasyon tarafından altı ay hak mahrumiyeti cezasına çarptırılmıştı. gerekçe: “saygısızlık” idi. enjolras “espri olsun” diye yaptığını söylemişti. “ronaldo olmaz mıydı?” diye sormuş gazeteciler, “o ancak bizim çimleri biçer” cevabını vermiş. messi’yi kimseyle mukayese etmezmiş.
futbolcu ithalatçısı türkiye
mehmet ali çetinkaya, gençlerbirliği hakkındaki “ucuza alıp alıp pahalıya satıyor” klişesini sorgulayan bir inceleme yayımladı geçenlerde. ( http://www.mehmetalicetin...en-3e-alip-5e-satiyor-mu/) en ihtiyatlı zannedilen gençlerbirliği’nin bile başına dert olan savurganlık, memleket futbolunun genel bir sorunu.
mayıs’ta, belli başlı liglerin transfer bütçesi dengesiyle ilgili bir inceleme yayımlandı. futbolcu ihracı-ithali harcamalarında brezilya, 121 milyon dolarla en büyük artıyı veriyor. sonra portekiz geliyor (103 milyon), sonra italya (91 milyon). ingiltere, 314 milyon dolarla en eksideki ülke. ikinci, 256 milyon zararla rusya. üçüncüyü söyleyeyim: türkiye, eksi 78 milyon dolar.
aynı araştırma, dünyanın en işlek transfer rotasının portekiz-brezilya arasında olduğunu gösteriyor: bu istikamette yılda ortalama 145 transfer yapılıyor. ilk 10’da yer alan dört rotayı britanya ülkeleri arası transferler oluşturuyor. 10’uncu sırada almanya-türkiye rotası yer alıyor: almanya’dan türkiye’ye yılda ortalama 50 oyuncu transfer oluyor. hemen hepsinin “almancılar” olduğu malûm.futbolcu temsilcisi aslında kimi temsil eder?
bursaspor’un şampiyon kadrosunda yer alan ıvan ergiç, iş görüşmelerini kendisi yapıyordu, menajeri yoktu. o, bu yönden de bir istisnaydı. “menajer”, transfer mühendisliğinin son yıllarda giderek fazla tartışılan bir aktörü. geçen yıl avrupa piyasasındaki kazançlarının yaklaşık 480 milyon euro olduğu tahmin ediliyor.
“oyuncu temsilcisi” veya “futbolcu ajanı” olarak da tanımlanan bu zevatın üzerinde, transfer piyasasının şişmesini bizzat körükledikleri şüphesi dolaşıyor. en “fair” liglerde bile yapay fiyat yükseltmelerle, gizli komisyonlarla ilgili kuşkular kol geziyor. bir menajerin, “futbolcusunun” transferini gerçekleştirir gerçekleştirmez, derhal ona en kısa zamanda yeni bir transfer ayarlamak üzere çalışmalara başladığını düşünenler az değil.
2012’de isviçre’de yayımlanan bir araştırma, futbolcu ajanslarının yüzde 70’inin aynı zamanda kulüplere, yüzde 40’ının aynı zamanda teknik direktörlere profesyonel servis verdiğini ortaya koydu. istismara elverişli bir durum bu. bir menajerin bir kulüpte “hizip” oluşturacak sayıda oyuncusunun bulunmasının da, onlara manipülasyon imkânı sağlayabildiğinden yakınılıyor.
alman 11 freunde dergisi 2009’daki bir sayısında, taraftarların menajerleri saygınlık açısından “silah tüccarıyla muhabbet tellâlı arası bir yerde” gördüklerini yazmıştı!
aynı dergi, bu nisan’da dünyanın en etkili futbolcu ajanlarından mino raiola’yla bir söyleşi yayımladı. raiola’nın “portföyünde” hamsik, cavani, mkhitaryan, balotelli, ibrahimoviç gibi yıldızlar bulunuyor. menajerlerin her transferden “yüzde 10 götürdüğü” bilgisinin “bir söylentiden” ibaret olduğunu ileri sürüyor raiola bu söyleşide. kendisinin bazen daha fazla aldığını, buna karşılık bazı transferleri ücretsiz gerçekleştirdiğini söylüyor, oyuncularının mutluluğunu gözeten diğerkâm bir gönül adamı olduğunu anlatıyor.
fakat “biz zıt kutuplarız” dediği, dünyanın en etkili menajeri sayılan jorge mendes’ten bahsederken, mesleğin karanlık yüzünü ortaya dökmekte hiç de ağzı sıkı davranmıyor. başkalarının yanı sıra nani, di maria, falcao, maurinho, cristiano ronaldo’yu “temsil eden” mendes, “sadece kârına bakan bir yatırımcı, bir egoist”, raiola’ya bakılırsa. bu arada menajerlerin yüzde 80’inin görüşmelere oyuncuyu sokmadığını, “çünkü aslında müşterilerinin çıkarlarını değil kendi çıkarlarını temsil ettiklerini” söylemekten geri durmuyor.
yurtta ve cihanda, menajerlik işlerinde bir şeffaflaşmaya ihtiyaç var, orası kesin. (2010’da, teknik direktör bülent uygun’un bir menajerlik şirketinin ortağı olduğunu öğrenmiştik mesela, hatırlıyor musunuz? )
oyuncular elbette gidecek, gelecek ama transfer endüstrisinin çarkları hiç değilse biraz yavaşlasa… kadrolar biraz yıllanabilse, devamlılık kazanabilse… taraftar milleti her yanlış pasta, kaçan her golde “bu takıma transfer lâzım” derdine düşmese… ahmet dursun, seba da dursun yani, aklımızda, gönlümüzde.