sonra o 1996 krizi gelir tüm taşlar yerinden oynar. faruk özak-şenol güneş şablonu, kaçan şampiyonluğun depresyonunda bozulmak zorunda kalır. yeni bir şampiyonluk ve şampiyonlar ligi onuru ile büyük atılım yapması beklenen trabzonspor ani bir çöküşün içine düşer. onun yerini ise fatih terimli galatasaray alır.
* * *
trabzonspor'un avrupa serüveninde çok talihsiz maçlar oldu zaman zaman. oyun olarak yenik düşmediği takımlara hakem kararıyla elendiği görüldü. kolay değildi, türk futbolunun avrupa'da hiçbir ağırlığının olmadığı dönemde devlere kafa tutmaya kalkmak. ancak trabzonspor un avrupa'daki en büyük talihsizliği şampiyonlar ligi'ne katılamamasıydı, kesinlikle. altı şampiyonluk yaşadı, ama hepsi şampiyon kulüpler kupası dönemindeydi. 1995-96 sezonunda şampiyon olsaydı, bu onuru yaşayacak ve maddi manevi büyük kazanç sağlayacaktı. üstelik, ilk kez, iki maçlı eleme sistemi dışında bir mücadele verecek ve belki daha da başarılı olacaktı. ancak bu gerçekleşmedi. 1994-95 ve 1995-96 sezonlarını ikinci sırada tamamlayan trabzonspor şampiyonlar ligi'nin kapısından döndü. kaderin cilvelerinden biri ise bir sonraki sezondan itibaren lig ikincilerinin de şampiyonlar ligi şansı yakalamasıydı. trabzonspor, şampiyon olmayı başaramadığı gibi zamanlamayı da becerememiş ve çok önemli bir treni kaçırmıştı.
sonraki yıllar, trabzonspor avrupa'dan uzak kaldı. trabzonsporlulara çok uzun gelen bu dönemde türk futbolunun avrupa'daki kaderi de kökten değişiyordu. galatasaray'ın büyük çıkışı ve uefa şampiyonluğu ile başlayan yeni dönemde türk takımları için "başarı" yeniden tanımlanıyor, çıta epeyce yükseliyordu.
türk takımlarının, istanbul'un bildik firmaları dışındaki anadoluluların da avrupa'da çok başarılı sonuçlar alması, trabzonspor'un önüne ayrı bir yük, ayrı bir ödev koymuş oldu. türkiye liginde yeniden zirveye oynaması beklentisine, bir de avrupa'da çok daha üst turları zorlaması ve şampiyonlar ligi'ne katılması gerekliliği eklendi. zira, trabzonspor'un altın yıllarını takip edememiş genç nesil için artık eski zaferlerin çok şey ifade etmesi beklenemez. trabzonspor, ülke içinden ve yurtdışındaki vatandaşlarımızdan yeniden beğeni, kabul ve taraftarlık anlamında katılım bekliyorsa -ki buna ihtiyaç duyduğu açıktır- avrupa'da yeniden ve yeni dönemin normlarına göre başarılar yakalamak zorundadır. sadece "tarihi" ile yetinmemeli, işin "şimdiki" ve "ilerideki" boyutlarına acilen talip olmalıdır.
avrupa defterine bir önemli notu da düşmek gerekir ki, trabzonspor'un avrupa'daki cesur ve onurlu mücadelesi, unutulmaz galibiyetleri sadece kendisi için değil, diğer anadolu takımları için de bir ışık olmuştur. trabzonspor'un ilk avrupa kupası maçına kadar, istanbul, izmir, bursa ve eskişehir ile ülkenin sadece batısında kalan ve ankara'dan doğuya geçemeyen avrupa pasaportu, trabzonspor'un örnekliği ve önderliği ile ülkenin diğer illerine de ulaşmıştır. eskişehirspor'un büyük ve fakat sonuca ulaşamayan çıkışından sonra türkiye liginde diğer kent takımlarına uzirve"nin herkesin hakkı olduğunu hatırlatan trabzonspor'un avrupa yolundaki bu hizmeti de kesinlikle takdire şayandır.
birinci lig'teki 28 sezonunda 20 kez avrupa kupalarına katılma hakkı kazanan -bir keresinde cezalı olduğu için bu hakkını kullanamayan- trabzonspor'un bu alandaki karnesi gerçekten dikkat çekici olmuştur. ancak dikkatten kaçmaması gereken bir başka nokta da, trabzonspor'un, avrupa kupaları tarihindeki en uç yerleşimli kulüplerden biri olmasıdır. asya'dan gelip birçok avrupa takımını deviren "uçbeyi" trabzonspor, konumu nedeniyle o zamanın en uzak deplasmanlarına gitmek zorunda kalmıştır. avrupa serüveninin başında anlattığımız izlanda seyahati, işte bu uzak deplasmanların en ırak olanıdır; resmen bir rekordur.