ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
fenerbahçe mimar sinan'ı kaybetti
ignace molnar öldü...
ignace molnar, 80 yaşın vücuduna soktuğu irili ufaklı sağlıksızlıkları, tekrar sağlıklara dönüştüremediği için, viyana'nın beyaz yağlıboyalı küçük bir hastane odasında, azraille kolkola halde, öteki dünyaya dönülmez yolculuğuna çıktı...
* * *
siz 1947 yılının kadıköy'ünü ve o kadıköy'ün ilk yazlarını bilir misiniz? ben bilirim... siz o yıllarda ahşap kulüp binasının, ahşap kapalı ve açık tribünlerinin olduğu çam çeşitlerinin insan ciğerlerini uludağ gibi temizlediği, böğürtlen ve akasya denizinin içinde, bir ortaçağ şatosu ihtişamındaki o eski fenerbahçe stadı'nı bilir misiniz? ben bilirim...
ignace molnar, 1947 yılının bir nisan güneşi ve ılıklığında macaristan'dan alasız valasız, bu dünyaya düşüverdi.
fenerbahçe'ye antrenör olmuştu... molnar'ın fenerbahçe'ye antrenör olduğu yıl, fenerbahçe takımında hem gitmeyen, hemde mevsimliğini yapamayan inatçı bir sonbahar gibi, bir sürü anut ihtiyarlar vardı... şevket, esat, boncuk ömer, kasap halil, taka naci, müjdat, melih, alttakileri fenerbahçe'nin balkonu denen a takımına çıkmasını engelleyen birer despottular.
* * *
müthiş savaşın yılı 1947'lerin ilk günleridir. yaşlı takımla gençler kapışmışlardır, molnar'ın hakemlik yaptığı bir maçta... o oyun açık seçik şunu ortaya koydu. gençler futbol, yaşlılar ise top oynuyordu.
sonuç fecidir: 9-2...
fenerbahçe iki yaşlı, takım kaptanı cihat arman, sağ açık k. fikret'in dışında dokuz yeni ile, 1947-1948 futbol sezonuna şu onbirle ayak basacaktı... cihat - murat, ahmet, selahattin, samım - k. halil, k. fikret, erol - suphi, lejter, halit.
bu süper takım, esrarengiz bir sistemle, o yılın istanbul mahalli ligi'ni kasıp kavurdu. önüne gelen rakibi yendi ve namağlup ünvanını koruyarak şampiyon oldu.
bir top cambazı idi molnar... idmanlarda topla hem futbolcuları, hem seyredenleri büyülerdi. topu ensesinde, kafasında tutar, ayaklarının her tarafında yüzlerce kere gezdirir, zıplatır, göğüs ve omuzlarını da bu gösterinin görkemli uzuvları haline getirirdi.
fenerbahçe'nin o dönemdeki idmanlarına 25 kuruş fiyat biçilir. molnar'ın hünerlerini görmek için her antrrenmana 4-5 bin kişi gelirdi.
fenerbahçe, türkiye'nin en teknik takımı unvanını elde etmişse, bunun kökeninde ignace molnar'ın bir mimar sinan bıkmazlığı ve sabrının yattığı yadsınamaz...
sevimli bir tipti, molnar... zeki idi, taklit edilmez fiilsiz bir türkçe konuşması vardı. babacandı... fenerbahçe'yi kaç kere çalıştırmaya gelmişse, arkasından kupa getirmiştir.
fenerbahçe'den ne zaman uzaklaşmış veya uzaklaştırılmışsa, küsmemiş, yüksünmemiştir.
fenerbahçe'siz olduğu zamanlar bile, fenerbahçe ile yaşamıştır. avrupa'nın hangi ülkesinde, hangi kentinde olursa olsun, pazartesi sabahları erken çalan telefonlarından birisindeki ses mutlaka molnar'ın sesi olurdu.
fenerbahçe'nin maçının sonucunu sorardı. fenerbahçe'nin puan cetvelindeki yerini sorar, konuşmayı her keresinde şöyle noktalardı... "şef sevik'e selam..."
şimdi ne fenerbahçe merakı kaldı, ne de şef seivk'e selam...
fenerbahçe'nin mimar sinan'ı beraberinde getirdiği görkemli bir mazi, şampiyonluklar ve kupalarla kucak kucağa, yapış yapışa fenerbahçe kulubu müzesinde ilelebet yaşayacak...