ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
suat 1954... suat 1992
konyasporlu suat'ın konya'nın yeşile bulanmış futbolundan ayrılıp, galatasaray'ın beverly hill'i andıran florya aristokrasisine inmesi, babı ali değerlendirme laboratuarında, türlü çeşitli kantar oynaklıklarına uğradı.
galatasaray'da bir alt yapı kaçırılmışı idi suat...
ayaklan ve gövdesi palazlandığında, galatasaray'daki adam san-aflan, onu profesyonel takımda oynayacak ağırlıkta bir vücut olarak bulmadıkları için, suat'cık top selametini, istanbul dışı bir taşra haritasında arama mecburiyeti ile baş başa bırakılmıştı.
galatasaray'dan ayrılıp konyaspor'a giderken arkasından bir "güle güle" satırı bile koymayan babı ali'nin üç büyüklere kumandalı daktiloları, suat'ın dönüşü ile bir havai fişek cephaneliği halinde infilak etmiş, çocuğun transferi, florya'da doğan bir osmanlı veliahtı tantanası içinde sunulmuştu.
"işte suat ve onu yetiştiren hocası" fotoğrafı, spor sayfalarına yıldız falı cazibesinde yerleştirilmiş, sarı-kırmızı forma ile sunulan top ustalığı galatasaray'ın sihir bazlığında yeni bir hoodini yaprağı olarak takdim edilmiş, tüm bu sansasyonel albümün altına da, üç büyüklerin hep yaptığı transfer enayiliğinin vecizesi asılmıştı...
"200 milyona konyaspor'a verildi, 2 milyara geri alındı..."
* * *
konyasporlu suat'ın hangi taşra futbol birikimleri ile 1992'nin üçüncü çeyreğine girecek olan galatasaray'a, ne gibi saha soluklan getireceğini kestirmek, acele şişirilmiş bir topun yamukluğunu belirtmek gibi, telaşlı bir malzemecilik ukalalığına dönüşebilir.
istanbul top basını için, hep uzak ara bir sinyal olarak kaldı, konyasporlu suat...
iki ayağını çok iyi kullandığı, sahanın enine ve boyuna şeytanca ve radarca baktığı, tekniğinin üst düzeyde olduğu, çabukluğu ve gezginciliği ile ıslak sabuna benzer bir yakalanmazlık özelliği taşıdığı, konya'dan kalkıp istanbul'a düşen bir ranseymanın ışıklı meteoru sanıldığını biliyorum.
fakat istanbul futbol basını için, yabancılık dehlizleri henüz yeterince aydınlatılamamış bir bilinmezdir, suat...
konyaspor'un küçük oyun dünyası içinde futbolun her türlü senaryosuna kalın cümleler bulan, tüm ofansif etkinliklerin tiradlannı söyleyen suat'ın galatasaray gibi hem iddiası hem de maç ruleti büyük ve kanşık olan bir takımda, krupyeliğin kaç yıldızlık bir itibarına soyunacağını pat diye söylemek çok zor, şimdilik...
* * *
60 yaşı çok eskilerden taşıyıp getirdiğimiz bunca arkadaşlığımızı hiçbir ezeli rekabet didişmesine sokmadığımız bir galatasaray lı dostum var.
geçen gün çıldırttı, beni... şu sözle... "islam, 1954 yılında tanıdığın, sen kaleminle o futbolu ile birer unutulmazlığa koştuğunuz suat'ı, 1992 yılında tekrar karşına dikiyorum. tepe tepe kullanırsın artık..."
bulunduğum zaman diliminden 38 yıl geriye gitmek, 19921i suat'la, 1954'lü suat'ı mukayese etmek, bana markiz'in pasta teknolojisi ile, şimdi karadenizliler ile güneydoğulu vatandaşların eline bulaşmış, istanbul tatlı sanayiini mukayese etmek gibi yavan geliyor.
suat mamat halen türkiye'de yaşayan 5-10 futbol fenomeninden birisidir.
galatasaray ve milli takım'ın unutulmaz basamaklarını çıkarken, dublörü hiç ürememiş bir tek ve değişik bir büyük olarak, yenilmeden düşüşü ve protestoyu tanımadan futbolu hep dorukta oynadı ve bıraktı.
artık ebelerin hiç kesmediği bir vücut gustosuna sahipti, suat mamat...
uzun bir boy, içinde gram yağ bulunmayan torna kayışı gibi bir vücut, uzun adaleli topu her yükseklikte aptallaştıran iki ayak, sahanın önünü, arkasını sağını, solunu, çok gözlü bir sistem imişçesine kontrol eden bir beyin...
müthiş bir yer ve hava kontrol tekniğine sahipti suat mamat... ayakları, dizleri, göğüsü en yabanı ve ters toplar için munis ve garantili bir helikopter iniş pisti olur, dripling ve "verkaçlarına inanılmaz bir kısa mesafe hızı ile vücudunu 180 derece çeviren bir inanılmaz bel dönüşü ve esnekliği koyardı.
oyunda hem hamal, hem estetikçi, hem de sanatçı idi, suat mamat...
sağ ayağı ile kalçadan başlama öldürücü gol vuruşları çıkarır, topu iki ayağının arasında saklarken, aniden vücudunu bir rulet diski gibi korkunç bir hızla olduğu yerde çevirip, ayaklarının dışı ile arkadaşlarına korkunç ara paslar atardı.
suat mamat sahanın her tarafını oksijeni eksilmeyen bir inanılmaz ciğerle dolaşırken, bazen bir balet fotoğrafını büyük bir sanatçı olarak imzalar, bazen hırs ve inadı ile kaybedilmeye yüz çevirmiş bir maçın oyun nehirlerini terse döndürür, her türlü presi ile ikili mücadeleleri kazanır duruma getirir hüneri ile total futbolun o zamanki tek total adamı idi, suat mamat...
* * *
suat mamat için profesyonellik ve iş ahlakı kemikleşmiş bir mamustu.
1960 yılının bir gecesinde, hem beşiktaş'a gideceği kesinleşmiş, hem de son maça sıkışmış bir lig şampiyonluğu için, beşiktaş galatasaray maçında son kere san-kırmızılı formayı giyeceği belli olmuştu.
galatasaray teknik direktörü gündüz kılıç'a maçtan önce sormuştum, "bu durumun bir tehlikesi var mi?" diye...
kurt teknik direktör, soruya kısa bir açıklık getirmişti.
"hayır hiçbir tehlikesi yok. suat beni sevmeyebilir, transfer kararı verdiğine göre galatasaray'ı da sevmeyebilir. ama futbolu o kadar sever ki, onu dünyadaki hiçbir servete satmaz."
türkiye çimenlerine yavaş yavaş "4-4-2"nin gölgeleri düşmeye başlamıştır. suat, libero stoper karışımı bir mevkide, galatasaray'da oynadığı muhteşem maçların, sonuncu şaheserini koymuştur, orta yere...
metin'in penaltısı ile kazandığı şampiyonluğun şeref turu hazırlığı içinde iken galatasaray'da oynadığı muhteşem maçların, sonuncu şaheserini koymuştur, orta yere...
metin'in penaltısı ile kazandığı şampiyonluğun şeref turu hazırlığı içinde iken galatasaray, suat mamat, sırtından çıkardığı san-kırmızılı formayı gündüz kılıç'ın kulübesinin bulunduğu pistin önüne koyar, gözyaşlarını saklayarak, kendisini soyunma odasına götürecek tünel ağızına doğru yürür, sessizce.
ikinci suat'a, "galatasaray'a hoş geldin" derken, birinci suat'a da, 38 yıl sonra özlemlerinin çok çok büyüdüğü bir tarihi öpücüğü mancınık şekline soktuğum sütunumdan fırlatıyorum.
neresine isabet ederse etsin, bilsinki bu, ölme imkânı olmayan hayranlığımdır.
23 haziran 1992
not: yazıdan öncesi son galatasaray maçına yazdım...